bugün

Yeşil kırların hafif esintilerle dalgalandığı baharlı yamaçlarda yürürken bir an soluklanıp dinlenmek için oturdum. Dağlar tam karşımda sıraya dizilmiş tüm görkemli güçleriyle beni sarıyor. Nefes nefese çimenlerin üzerine uzanıyorum, etrafım börtü böcek dolu. Tembel bir günün çalışkan arıları çiçekten çiçeğe bıkmadan yol alıyor.
Su sızan küçük pınarın kenarlarında yabanı mor orkideler açmış ve küçük mavi kelebekler suyun etrafında dönüyor. Sadece suyun olduğu yerde toplanan küçük mavi periler birbirleriyle cilveleşiyor.

Sırtımı yasladığım toprak sıcak, kır çiçeklerinin kokularıyla başım dönüyor, yüzlerce kokunun senfonisi, böcekler korosu birleşiyor. Doğanın ritmine dalıyorum. Nefes alışlarım sanki duruyor, dünyanın nabız atışlarını duyuyorum. Dünyayla birlikte nefes alıyorum, gökyüzüne bakarken yattığım yerden boşluğa düşeceğimi hissediyorum. Çimenlere tutunuyorum. Bir gün koynuna gireceğim toprak ne kadar şefkatli ve yumuşak. Kokusu anne kucağı, burnumun direğini sızlatıyor. Yaşamak, ah yaşamak! Bu kadar kısa olmasa muhteşem olur muydu? Her nefesimi saymadan yaşamak, yeşilliğin içinde geçirdiğim kısa anlar kadar güzel hayat.