bugün

napoleon bonaparte'ın mükemmel tespiti. eline üç kuruş geçen sümsükler hallerine şükredip saglıgının sıhhatinin yerinde olmasıyla kendilerini teselli edecekler ki başçalan ve taifesi gibi din taciri namussuzlar rahatça çalabilsin.
(bkz: fakire şükretmeyi öğret zenginin düzeni bozulmasın).
görsel
aynen öyledir.
dinsiz dediğiniz avrupa toplumlarında zaten dinsiz olan halk demokrasi ve yasalar ile zenginden olanı hakkını fazlasıyla alıyor ki kuzey avrupa ülkelerinde dilenen insan görmezsiniz.
alakası bile yok. dinsiz olan ben zenginlere en ufak bir kin beslemiyorum ki beslemek için de sebebim yok.

bana kötülük yapanlara kin beslerim. ırkı, cinsiyeti, maddi durumu vs. umrumda değildir.
Sonradan cehaletin oluşmasıyla o şekli alıyor olabilir ama özü itibariyle kavramların anlamını kaybettiği konular da vardır.

Bu konular açılırsa herkes eşit seviyeye iner haliyle orada bilinen kavram olarak zengin fakir yoktur, bilinçli bilinçsiz vardır.

Kavramlar geçerliliğini yitirir.

mecazlar ve semboller de kolaylıkla saptırılabilir. Şu an bulunduğumuz hal budur. Burada tıkanıp kaldığımız bir dönemdeyiz.
o halde nice dinsiz varken hala fakirler neden ölüyor, buna cevap ver, ey vasıfsız kâfir.
Ortaçağ Avrupa'sı ile sanayi devrimi sonrası toplumların yapısını incelediğimizde (bugün müslüman ülkelerin günümüz durumunu da göz önüne alırsak) doğru söylem.
Çıkın bakın sokaklara insanlara...
Limon satan ek iş yapan geçim sıkıntısı çeken bir memur öğretmen görürsünüz ama bir din adamı göremezsiniz.
Ezilenlerin arasında bir din adamı göremezsiniz. Din adamları ezen sınıfın asalağıdır diyen sartre sanırım bu konuyu anlatmak için söylenmiştir.

Şu an Avrupa'da ve gelişmiş ülkelerde dinsizlik (laiklik sekülerizm desek daha doğru) gelişen akıl sayesinde olup daha aşağıya çekilen gelir dağılımı adaletsizliği ve artan işçi çiftçi hakları ücretleri sayesinde din, şükür etme, kadercilik ikinci plandadır.

Öyle de olmalıdır ki; din yöneten kesimin elinde toplumları yönlendirme aracı olmaktan çıkmıştır.
Bu senin benim sayesinde olmamıştır. Bizzat üretim de aktörler ve üretimden gelen kazançlardan en fazla payı alanlar ve bunların finans ettiği yöneticiler sayesinde olmuştur.

Yine uzun uzun anlatmaya gerek yok. Microsoft Apple Google GM general electric Shell Airbus Boeing vs vs örneğini düşünün. Bu şirketler ve bu şirketlerin finans ettiği siyasi otoriteler din üzerinden kendi toplumlarını yönlendirme şekillendirme yapsalar bugün bulunduğu refahı satın alma kapasitesini zenginliği huzuru hukuku gelişmişliği yaşayamazlardı.

Din temelli doktrin hayat süren, idarecileri halkları olan Amerika ingiltere Fransa Almanya şu an bir Afganistan Arabistan ırak seviyesinde olurdu.
Bunun için, bir inanç olmaktan çıkmış ve insanları kullanma aracı, çıkar, eleştirilmemek, makam mevki kazanım aracı olmuş dini doktrinleri kendi toplumuna değil bize çeşitli kurumlar kuruluşlar ile (tarikatlar cemaatler sivil toplum örgütleri) empoze ediyorlar.

Daha basit anlatımla: dini bir balık olarak düşünün; evinde kokuyor diye balık pişirmiyor ve balığı bizim evde pişiriyor.