bugün

Ne diyeyim takdir ettiğim ender cephe yorumlarından biridir. Düşman doğru söylediğinde "yanlış" diyemeyiz. Eşcinsellik bir hastalıktır ve kapitalist sistemin zorla dayattığı sosyal bir katliamın kılıcıdır.

--spoiler--
Tartışmanın özü, kendilerine "LGBTT" adını veren bir cinsel sapkınlık grubunun devrimcilere dayatılmasıydı. Bu grup, Güler Zere'ye ve hasta tutsaklara özgürlük eylemlerine katılan bir gruptu. Güler Zere ve tüm hasta tutsaklar için için halkın tüm kesimlerini birleştirme perspektifiyle hareket ettik. Bu çerçevede de söz konusu grubun katılımına da özel bir itirazımız olmadı. Ancak bu grup, "karar alma mekanizması"nda yer almak istediğinde buna itiraz ettik. Çünkü eşcinselliği, bir cinsel sapkınlığı böyle bir platform içinde meşrulaştıramazdık. Kuşkusuz bu sorun ekonomik, siyasal, ahlaki, kültürel boyutlarıyla ayrıca ele alınabilir; ama tavrımızın anlaşılması açısından kısaca belirtelim.

Eşcinsellik bir cinsel sapkınlık ve hastalıktır. Kapitalizm, cinselliği, aşkı sadece bir haz duygusuna indirgemiş ve bunu teşvik ederek sapkınlığı kanıksattırıp yaygınlaştırmaktadır. Bu sorun, kapitalizmin insanı kendisine, doğaya ve değerlerine yabancılaştırmasının ürünlerinden biridir. Bu, alkışlanacak, meşrulaştırılacak bir şey değildir; kişisel bazda tedavi edilmeli, ama daha önemlisi, ekonomik, sosyal, kültürel koşulların değişmesiyle, eşcinselliğe ve benzeri sapkınlıklara zemin hazırlayan koşullar yok edilmelidir.
--spoiler--

http://www.yuruyus.com/ww...sh/news.php?h_newsid=6881
aklıma gelmeyen olay başıma gelmiştir. hayatımda ilk kez* cephecilere bir konuda tamamen katılıyorum. eşcinsellik eski yunan, pers ve arap kültüründe bol miltarda bulunup, zamanla aralarına karışan bazı türklere bulaştırdıkları bir hastalıktır. eski türkler arasında hiçbir eşcinsellik kanıtları bulunamamıştır. bu ve benzeri sapkınlıklara milletimiz hoşgörüde bulunmamalıdır.
hele cepheye bak hele, özgürlük özgürlük diye bağırınırken kişisel haklara müdahaleye kalkmış.

karar mekanizmasına almama bi başkadır, kişisel sapkınlık demek başkadır. kendinize gelin.
torbacı sosyalizmi ne zaman insanların cinsel eğilimleri hakkında fikir sahibi olmaya başladı la? en son teşhir etmekle meşguldüler. hastalıkmış. hele siz ikide bir insanları teşhüüüür etmeyi bırakın da sonra ahkam kesin. çakma şoven devrimciler.
gezi eylemlerinde "cephe çok iyi yea hakkımızı savunuyo" diyen avelleri dumura uğratmış düşmanlıktır.

aferin la cephe sizin hastalığınız size yeter yanınızda başka hastalıklara yer vermeyin hepten geberip gidersiniz. *
cepheli komünistler nasıl bir telaşa kapıldıysa verdiğim internet bağlantısı kaldırılmış sadece önbellek izlenerek görüntülenebiliyor. Tarih bunu da yazsın... *

mutlubaykus cepheli komünistlere internet yazısı kaldırtır. * ama yazının tamamına ön bellek üzerinden ulaşılıyor. tarihe not düşelim.

görsel

--spoiler--
"Hasta tutsaklar ölebilir bize göre cinsel sapıklığın söz hakkı daha önemlidir"

"Güler Zere'ye ve Hasta Tutsaklara Özgürlük!" mücadelesi, mütevazı bir zafer armağan etti halkın mücadelesine. Türkiye solu, bu mücadelede, birlik konusunda olumlu bir sınav verdi. Tek bir pankartın arkasında haftalarca yürüyebildik. Fakat Türkiye solunun giderek kangrenleşen zaafları, çürüyen yanları, bu olumluluğun daha uzun süre sürdürülmesine ve geliştirilmesine engel oldu.

"Meleklerin cinsiyetini tartışmak" deyimini hemen herkes duymuştur. Çok hayati sorunlar bir yanda dururken, boş tartışmalarla uğraşanlar için kullanılır. Ne yazık ki, haftalardır Hasta Tutsaklara Özgürlük için oluşturulmuş platformda böyle bir durum vardı.

Onlarca tutsak vardı ağır hasta.

Gün gün ölüme gidiyorlardı.

Fakat birileri "Hasta tutsaklara özgürlük platformu"nda bir araya gelenler, "lezbiyenlerin, eşcincellerin, biseksüellerin, transseksüellerin..." karar hakkını tartışıyorlardı. Saatlerce ve günlerce hem de.

Biliyoruz; bu satırlar, bu durum, kendine devrimciyim diyen, devrimci tutsaklara gönülden bağlı olan her devrimci tarafından kabul edilemez görülecek, bu satırları okuyan her devrimcinin yüreğinden bir öfke kabaracaktır.

Fakat işte çürüme böyle birşeydir. Çürüyen, devrimcilerin kaygılarını, öfkelerini, coşkularını paylaşamaz artık. Onun başka "dertleri" vardır.

Tartışmanın özü, kendilerine "LGBTT" adını veren bir cinsel sapkınlık grubunun devrimcilere dayatılmasıydı. Bu grup, Güler Zere'ye ve hasta tutsaklara özgürlük eylemlerine katılan bir gruptu. Güler Zere ve tüm hasta tutsaklar için için halkın tüm kesimlerini birleştirme perspektifiyle hareket ettik. Bu çerçevede de söz konusu grubun katılımına da özel bir itirazımız olmadı. Ancak bu grup, "karar alma mekanizması"nda yer almak istediğinde buna itiraz ettik. Çünkü eşcinselliği, bir cinsel sapkınlığı böyle bir platform içinde meşrulaştıramazdık. Kuşkusuz bu sorun ekonomik, siyasal, ahlaki, kültürel boyutlarıyla ayrıca ele alınabilir; ama tavrımızın anlaşılması açısından kısaca belirtelim.

Eşcinsellik bir cinsel sapkınlık ve hastalıktır. Kapitalizm, cinselliği, aşkı sadece bir haz duygusuna indirgemiş ve bunu teşvik ederek sapkınlığı kanıksattırıp yaygınlaştırmaktadır. Bu sorun, kapitalizmin insanı kendisine, doğaya ve değerlerine yabancılaştırmasının ürünlerinden biridir. Bu, alkışlanacak, meşrulaştırılacak bir şey değildir; kişisel bazda tedavi edilmeli, ama daha önemlisi, ekonomik, sosyal, kültürel koşulların değişmesiyle, eşcinselliğe ve benzeri sapkınlıklara zemin hazırlayan koşullar yok edilmelidir.

Bunun ötesinde, devrimciler elbette, kapitalizmin ezdiği kullandığı tüm kesimler gibi, eşcinsellerin ezilmesine, kullanılmasını da karşı çıkar. ikincisi, bu kesimler eğer, anti-emperyalist, anti-kapitalist mücadeleye katılmak isterlerse, buna engel olmaz. Ama burada esas olan, karşımıza cinsel kimlikleriyle değil, siyasi nitelikleriyle çıkmalarıdır.

Hasta tutsaklar platformunda, bu sapkınlık kimliği dayatılmıştır ve devrimciler de bu dayatmaya prim vermemiştir. Ve ilginçtir, bu noktada LGBTT'den çok, birazdan adlarını sayacağımız siyasi hareketler ve gruplar, dayatmayı sürdürüp, platformu dağıtmayı hedefleyen bir bozgunculuğa dönüştürdüler.

Çürüme fışkırıyordu adeta solun çeşitli kesimlerinden.

Hasta tutsakları zulmün elinden çekip almak için tartışmak, mücadeleyi geliştirmek, buna yoğunlaşmak yerine nerdeyse her toplantı bu tartışmaları yaptılar.

"Devrim" yapma iddiasıyla kurulduğunu söyleyen, lafta kendilerine olmadık misyonlar biçen siyasi hareketler, partiler, çevreler, sözü edilen cinsel sapkınlığı karar alma mekanizmasına kabul etmediğimiz gerekçesiyle birer birer ayrıldılar platformdan.

Neden gittiler?
Nereden gittiler?

Platform, hasta tutsaklar için oluşturulmasına karşılık, birgün olsun hasta tutsaklar için neler yapılabileceğini tartışmayanlar, platformu eşcinsellerin haklarının tartışıldığı bir tartışma kulübüne çevirme sorumsuzluğunu sergilediler.

Bu sorumsuzluğa ve çürümeye prim vermeyeceğimizi gördükleri andan itibaren, bu konuyu, zaten artık sürdüremedikleri, bir iki kişiyle bile katılabilecek mecali gösteremedikleri platformdan ayrılma bahanesi yaptılar.

EHP (Emekçi Hareket Partisi), 8 Aralık'ta yapılan toplantıda "LGBTT' nin söz hakkının olmadığı yerde kendilerinin de söz haklarından feragat edeceklerini ve destekleyen kurum olacaklarını ..." açıklayarak platformdan ayrıldı.

EHP, bu tartışmayı haftalarca platformun gündemine taşıyan konumundaydı. Adeta platformda sapkınlığın avukatlığını üstlenmişti.

Çarpıklık ve çürüme öylesine boyutlara ulaşmıştır ki, hasta tutsakların özgürlüğü için kararlar alan bu platformda, EHP temsilcisi kendi "cinsel kimliğini" açıklamayı normal görüyordu. Türkiye solunda siyasi hareketlerin oluşturduğu bir platformda sanırız ilk kez böyle bir şey oluyordu, çürüme gemi azıya almıştı çünkü.

Bu, devrimciliğin bittiği, sorumsuzluğun, çürümenin kendi çürümüşlüğünü her yana yaymaya kalkıştığı noktadır. Ölümle yarışan, bir kısmı ağır kanser hastası olan hasta tutsaklar, "Cinsel kimliği"yle platformu meşgul eden EHP'nin umurunda bile değildi. Ve Türkiye solu buna izin vermeyecektir.

Aynı toplantıda SFK (Sosyalist Feminist Kollektif) "bunun cinsiyet ayrımcılığı" olduğunu ileri sürerek platformdan çekildi.

Bu tartışmaları takiben de, Türkiye solunda cinsel özgürlük pespayeliğini ilk dile getirenlerden olan Sosyalist Parti ve aynı anlayışın başka bir temsilcisi olan Sosyalist Demokrasi Partisi ve Amargi adlı grup, "cinsiyetçi bir tutum" ve benzeri diyerek, platformdan AYRILDIKLARINI açıkladılar. iHD istanbul Şubesi de bu eleştirilere katıldığını açıkladı. Keza EKD (Emekçi KadınlarDerneği) de bunun, (yanlış anlaşılmasın, cinsel sapkınlığın temsilcilerinin yaptıklarının değil, devrimcilerin yaptığının) "cinsiyetçilik" olduğunu ileri sürerek, "kendilerinin yeniden değerlendireceğini, bileşen olup olmamayı yeniden düşüneceklerini" açıkladı.

Sorunu "insan hakları ihlali" olarak görüp, cinsel sapkınlığı platforma dayatıp, devrimcilere "insanlık dersi" vermeye kalkışanlar, zulmün gün gün ölüme götürdüğü insanlar karşısında ise bir gram bile sorumluluk duymuyorlardı.

NEREDEN çekip gittiler? Hiçbir bahane bunu gizleyemez: Her biri ölümle yüz yüze olan tutsakları, zulmün elinden çekip almak için mücadele edilen bir platformdan ayrılmışlardır.

Peki NEDEN gittiler; onun cevabı da ortada: kapitalizmin teşvik ettiği bir sapkınlık için...

Tavırlarının anlamını şöyle özetleyebiliriz: Cinsel sapkınlığa özgürlük, hasta tutsaklara ölüm!

Özü budur.

Bu pespayeliği bir "tavır" diye, politika diye savunanlara önerimiz şudur: gidin, hapishanelerde ziyaret mahallerinde, faşizmin gün gün öldürdüğü hasta tutsakların karşısına çıkın ve deyin ki, "Cepheliler, eşcinsellerin, sapkınlıkların, yozlaşmanın karar mekanizmasında yer almasını kabul etmediği için biz sizi ölüme terkediyoruz... Siz ölün, eşcinseller özgür olsun! "

Bu ayrım, tarihe direniş destanları
armağan edenlerle, taciz tartışmalarında boğulanların ayrımıdır

Lenin, Rusya'da Çarlığın devrimci mücadeleyi ezdiği 1907-1910 yıllarını "Gericilik yılları' olarak adlandırır ve bu yılların özelliklerini şöyle tasvir eder:

"Yılgınlık, moral bozukluğu, bölünmeler, dağınıklık, döneklik. Politika yerine pornografi. Felsefi idealizme doğru artan bir eğilim görülür; karşı-devrimci ruh hallerinin kılıfı olarak mistisizm." (Sol Komünizm'in Çocukluk Hastalığı, syf:18)

Yenilgi yıllarında, dünün keskin sosyalistleri, devrim davasını bırakıp, halkın çektiği acıları unutup, legalizm bataklığına yönelip burjuvazinin kuyruğuna takılırlar.

Bir yanda "bir avuç Bolşevik" mücadeleyi geliştirmeye çalışırken, devrim iddiasını kaybedenler, hergün biraz daha çürürler.. Dine yönelme, bilimden uzaklaşma, cinsellik yaşamın köşe taşları haline gelir.

Biz de yaşadık bu tabloyu. 12 Eylül sonrasının ortaya çıkardığı ideolojik savurulma ve yozlaşma tablosu, benzer bir tabloydu.

Bugün hasta tutsaklar platformundan ayrılan SP, SDP ve benzeri başkaları, daha işte o zaman "cinsel özgürlük" adına burjuvazinin empoze ettiği sapkınlığın sözünü etmeye başladılar. Gazetelere verdikleri röportajlarda, eşi içeride tutsak olan birinin dışarıda başkalarıyla birlikte olabileceğini, bunun normal olduğunu söylemeye başlamışlardı. Platformda üst perdeden ahkam kesenler, bunlar unutuldu sanıyorlarsa, yanılıyorlar.

Daha o zamanlarda başlayan çürüme bugün kokuşma noktasındadır, platformda açığa çıkan budur.

O zaman da çürümenin başlangıcı, cunta karşısında direnememekti. Halkı cuntanın faşist saldırıları karşısında yüzüstü bırakıp kaçanlar, hapishanelerde cuntaya karşı direnemeyenler, ideolojik olarak burjuva düşüncelerine sarıldılar, legalizm bataklığını o günden büyütmeye başladılar ve o günden bugüne mücadeleden hızla uzaklaşanlar, ideolojik, ahlaki, kültürel olarak çürüdüler, halka her gün biraz daha yabancılaştılar.

Bugün cinsel sapkınlığı tartışma konusu yapıp, dayatıp, mücadeleye sırtını dönenler, bunun sonucudur.

Çürüme o hale gelmiştir ki, Türkiye solunda belki de dünya solunda ilk kez, bir siyasi harekette "cinsel taciz" nedeniyle ayrılıklar yaşandı. Devrimciler, tarihe başka ilkler armağan ederlerken, çürümeyle hesaplaşmak yerine onu meşrulaştıranlar, tarihe başka "ilk"ler sunuyorlardı. "Cinsel taciz" tartışması nedeniyle bir ayrılık yaşayan Sosyalist Demokrasi Partisi ve Sosyalist Parti, hatırlanacağı gibi, hasta tutsaklar platformundan ayrılanlardan ikisidir.

SDP ve SP, tarihe armağan ettikleri bu "ilk" üzerinde düşünüp, "biz ne yaptık, ne yapmadık ki, cinsel taciz gibi bir pespayelikten bölündük." diye muhasebe yapacaklarına, halen cinsel sapkınlığa söz hakkı tartışması yapıp, devrimcilere akıl veriyorlar.

Sorunun kendi açılarından bir ilke sorunu olduğunu söylüyorlar. Hangi ilke? Cinsel tacizleri meşrulaştırma ilkesi mi? Hangi ilke? Hasta tutsakları ölüme terketme ilkesi mi? ilke tartışması yapanların haline bir bakmak yeterlidir.

Söz konusu olan ise tüm sorumluluklarını bir kenara bırakıp, eşcinselliği tartıştırmaktır. Sözkonusu kişiler, siyasi kişilik ve kimlikleriyle o platforma ve eylemlere geldiklerinde bir sorun yoktur. Sorun, sapkın cinsel kimliğin dayatılmasındadır. O kimliğin siyasi hareketlerle aynı düzeyde karar alma mekanizmasına sokulmak istenmesindedir. Ülkemizde gerçek anlamda "kan gövdeyi götürürken", yanıbaşlarında linç saldırıları sürerken, hapishanelerde tecrit devam ederken, binlerce işçi sokağa atılıp açlığa terkedilirken ve hasta tutsaklar ölüme her gün biraz daha yaklaşırken, onlara göre bunların hiçbir önemi yoktur.

Sonuç olarak, platformu terkedenler, "hasta tutsaklar ölebilir, bize göre cinsel sapkınlığın söz hakkı daha önemlidir" demişlerdir. Onca gerekçenin örtemediği gerçek budur. Bir siyasi hareket olarak, "parti" olarak, bu ülkede devrim, iktidar iddiasında bulunanların bu aymazlığı, Türkiye solunun onur gurur değil, utanç sayfalarına yazılacaktır. Devrimci, sosyalist olma iddiasında olan kimsenin yarın savunamayacağı bir tavırdır.

Tüm bu siyasi hareketlere önerimiz şudur: eğer partilerinin, örgütlerinin adlarında belirtilen sıfatlara hala bir saygıları, bağlılıkları varsa, bu çürümenin, yozlaşmanın daha ilk unsurlarının ortaya çıkmaya başladığı andan itibaren sorgulamaya başlamalarıdır. Direnmemek çürütür. Türkiye solunda, ilk büyük çürüme, 12 Eylül karşısında direnemeyen kesimlerde ortaya çıktı. ikinci olarak, 1990'ların infazlar, kaybetmeler ortamında legalizme sığınanlar, çürümenin ikinci kesimini oluşturdular. 2000 Ekiminde başlayıp 19 Aralık katliamı sonrasında daha da keskinleşen saldırı ve direniş sürecinde direnemeyenler de, çürüme kulvarına üçüncü bir kesim olarak katılmışlardır.

Bu gidişata dur demelidir sol. Dur demenin yolu, muhasebeden, özeleştiriden, ama en başta emperyalizme ve oligarşiye karşı direniş saflarına dönmekten geçer.

Bu direniş sadece politik değil, ideolojik, kültürel, ahlaki her boyutta bir direniştir. 12 Eylül'den bu yana, sol sadece polisiye bir saldırı altında değil, çok yoğun bir ideoljik, kültürel saldırı ve kuşatma altındadır ve politik olarak direnmekle, bunlara karşı direnmek bir biriyle bir bütündür. Bunlara bütün olarak direnemeyenler, devrimci çizgide tutunamazlar.

Nitekim tutunamıyorlar.

Devrimci çizgide kalabilmek için, tek çare, her alanda, her konuda direnmektir.

Çürümenin panzehiri budur.

Sorunu "insan hakları ihlali" olarak görüp, cinsel sapkınlığı platforma dayatıp, devrimcilere "insanlık dersi" vermeye kalkışanlar, zulmün gün gün ölüme götürdüğü insanlar karşısında ise bir gram bile sorumluluk duymuyorlardı.
2010.01.03
--spoiler--
http://www.yonhaber.com/g...anlatiyor-hdp-ile-catisma

son günlerde yaşanan çatışmalarla ilgili yön haberin yaptığı soru cevapta sorulmuş bir sorudur. Cephe buna gayet realist yaklaşmıştır. Ve röportajın tamamı okunduğunda da şuan için en tutarlı sol örgüt olduğu görülmektedir.

düşmanında olsa tutarlığını takdir et.

--spoiler--
Soru: istanbul’da LGBTi yürüyüşleri yapıldı, son olarak Dersim’de de yapıldı. Sol çevrelerden de katılım oluyor bu yürüyüşlere. Siz bu konuya nasıl bakıyorsunuz?

cevap: LGBTi bir çok platformda karşımıza örgüt gibi çıkarıldı. Bizim şu an için temel sorunlarımızdan biri değil. Nasıl bakıyorsunuz, derseniz bu çok ayrıntılı bir konu. Doğru bulmadığımızı ifade edeyim. Eşcinsellik karşıtı diye damgalanmak bizi rahatsız etmiyor. Bize ne derlerse desinler, biz doğru bildiğimizi ifade ederiz. Hastalıktır, doğru değildir diye ifade ederiz. Kapitalizm bunu insanı çürütmek için meşrulaştırmaya çalışıyor. Sol çevrelerde kongrelerde bile tartışılarak yaygınlaştırılmaya çalışılıyor, biz de bunu anlamıyoruz yani. Açlık, yoksulluk, faşizmin bunca saldırıları varken herkes önümüze bu sorunları getiriyor.
--spoiler--
başlık her ne kadar provokasyon koksa da * cephe'nin belirttiği ve vurguladığı noktalar gayet doğrudur.

bak arkadaşım adamlar kısaca diyor ki;

işsizlik, yoksulluk, hırsızlık, uyuşturucu gibi çok daha önemli olan konular dururken komünistlere ve halka bunun çok önemli bir sorunmuş gibi dayatılması çeşitli organizasyonlarda yer verilmesi bunun öne çıkartılması önemsizdir ve aptallıktır.

Yani sen işçi ölümlerini, asgari ücret altında ezilenleri konuşmak yerine iki ibnenin "biz rahat çalışamıyoruz fuhuş yapamıyoruz" diye gevelemesini konuşacaksan sikeyim senin manifestonu da yapacağın komünistliği de diyor kısaca.

eşcinselliğin bir hastalık olduğunu ise doğa söylüyor herhangi bir bilim adamının yapacağı yorum çok mühim değil yani.

ek: ayrıca cephenin bu konuyla ilgili yaptığı kapitalizm yorumu gayet yerindedir. Kapitalizm aile kavramını ve toplumsal değerleri birbir çürütmek istiyor dünya nüfusunu sadece öldürerek azaltamazlar bunu çok iyi biliyorlar. cephe konuya doğru yerden bakıyor.
bir politik duruştur veya siyasettir.

yazdığı entry silip tekrar giren ezikleri sinirlendirmiştir.

Bak şimdi işin aslı şu kimim kimi götünden siktiği inan ki insanların umurunda değil. Yani birileri birbirini dürtüyor diye yaygara koparacak değil kimse. Zaten bu engellenmesi mümkün olmayan cinsel bir sapkınlık. Peki bunun sapkınlık olduğunu anlamak için doktor olmaya bilim adamı olmaya gerek var mı? tabi ki hayır yok öyle bir şey. sen hiç ibne doktor olmadığını mı sanıyorsun? veya kapitalistlerin 3-5 bilim adamına parayı basıp istedikleri gibi bir bilimsel araştırma yazdıramayacağını mı? gardaş senin köy ne yanda kalıyor?

bakın güzel kardeşlerim abilerim ablalarım... doğuştan çift cinsiyetlilik gibi bir rahatsızlık söz konusu yani kişide hem kadın cinsel organı hemde erkek cinsel organı bulunabiliyor. Ancak bunda dahi yapılan testler sonucunda birinden biri ağır basıyor ve kişi hangi yöne yatkınsa o yöne doğru tedavi edilerek normal bir yaşantı sürmesi sağlanabiliyor.

Bakın misal (bkz: 7 kız kardeşiyle büyüyen erkek çocuk/#24325954)

bu yukarıdaki hikayede olan kişi gerçektir. Çocuk devamlı kızların içinde büyüdüğü için kendini kız gibi hissetmiştir. Bir bebeği maymun kafesine koysan onun hareketlerini taklit etmeye başlar bu bir yönelimdir yani kişinin davranışlarını belirleme metodudur örneklemesidir.

Birde şu konuda bir gerçek var bugün ülkedeki eşcinsellerin yani travestilerin bir çoğu kolay para hevesindeki işsiz güçsüz tiplerdir. Yine konunun vahşi kapitalizmle doğrudan ilişkisi vardır. Ekonomik olarak zor durumda olan tüm halklarda bu tarz yönelimleri bolca görürsünüz. Tayland mesela... Kapitalizmin pençesindeki ülkelerden biri küçük kızlar bile satılıyor tıpkı 14.yy ın köle pazarları gibi. Avrupalı-Amerikalı zengin kapitalist köpekler 13 yaşındaki kızları 100 dolar karşılığında kucaklarında oynatıp yatağına alıyor... evde yatağında uyuyan 13 yaşındaki kızı aklına gelmeden. Hani şu kimsenin izlemediği ancak internette doğrudan en çok aranan pornolardaki çıtır kızlar var ya hani? bilirsin bilirsin çekik gözlü asyalı çıtır kızlar! işte onlarda ailelerinden 3000 dolara alınıp oralarda porno yıldızı yapılan kızlar. Ukrayna, Gürcistan, Moldovya, Türkmenistan, Surinam, Guetamala, Honduras, El salvador, romanya, nepal, benin... Doğudan batıya kuzeyden güneye her yerde ama her yerde çocuklar-kadınlar-erkekler kullanılıyor! ne için? kapitalist piçlerin keyfi için kim için? senin siktiri boktan nefsin için!

Orta Amerikanın Afrika'nın Asya'nın fakir çocuklarını alıp oğlan yaparsan buna "bu bir yönelim hastalık diilll" kılıfını da uydurursun! merak etmeyin dünya sizin dünyanız oldu.

bakış açılarınız hep tekdüze hep kendinize bakıyorsunuz! evrensel bakıyorum sanıyorsunuz ancak hep kendi o boktan aynanıza bakıyorsunuz kendiniz için konuşuyor kendiniz için yazıyorsunuz... hani nerede dünya kardeşliği? hani nerede insan severlik?

cephe burada ibneleri öldürelim demiyor merak etmeyin cephe diyor ki emperyalist-kapitalist köpeklere çocuklarımızı köle yapmayacağız.

neyse...

bir ülkücü!
Cephe'nin bakış açısıdır kimsede neden böyle arkadaş diye çemkiremez. Madem özgürlük! hişt sen hayırdır?

Sözlükte fikirleri konuşmak iyidir bu başlıkta onlardan biridir ancak bazılarının anlatım dili o kadar yetersiz ki ne söylediklerini kendilerinin bile anladığına inanmıyorum. Benimde yazım dilim çok üst düzey değildir ancak halk dilinde yazarım yani mahallenin çocuğu okusa anlar plazanın piçi okusa yine anlar.

insanların konuya bakış açısına bakar mısınız! cepheliler ülkücülerin eylemlerini basmasından korkmuş ve bu sebeple eşcinselliğe karşı bir tutum geliştirmişler... bak hele ya. * Ulan senin cephe dediğin örgüt yasadışı silahlı bir örgüt. Sempatizanı bile zulasında keleş saklar kafanız mı güzel sizin? bu tkp-ödp-hkp falan değil yasadışı bir örgütten bahsediliyor burada. Ülkücülerin herhangi bir cephe eylemini basması için çok daha geçerli sebepler vardır ayrıca. neyse az siyasi ve ideolojik olarak gelişin sonra gelin tartışalım konuşalım.

ayrıca tartışmanın/konuşmanın daha rahat takibi için entrylerin silinip tekrar ek yapılarak girilmesi değil düzenli bir biçimde burada asılı kalması ve ardına devam edilmesi doğru olandır. Ancak daha doğru düzgün cümle kuramayan arkadaşlardan bu yaklaşımı beklemek oldukça saflık olur. *
cephe'nin düşmanlığına ihtiyaç duymayan bir olgudan bahsediliyor burada. eşcinsellik denilen olgu ister cinsel tercih olsun ister kapitalizmin ikramı olsun; doğal değildir ve düşmanı da kendisidir.

şimdi bu anti-tezdeki iki önermeyi açalım.

birinci önerme: eşcinsellik doğal değildir. canlıların içgüdüleri, canlılarla ilgili doğal olandır. içgüdü nedir? içgüdü, daha karmaşık bir yönelime evrilen ancak temelinde doğuştan gelen canlı organizmaya ait niteliklerdir. canlı organizma -ya da canlılık da diyebiliriz- bu nitelikler üzerine kurulu bir tezdir. yani bu nitelikleri yani bu içgüdüleri yerine getiremeyen bir yapı inorganik yapıdır veya kısa bir süre sonra yok olacak bir canlı türüdür. bu nitelikler şunlardır:

homeostazi: hücre dışı gerçekleşen olaylar karşısında hücrenin kendi metabolizmasını koruma eğilimidir.
organizasyon: karmaşık biyolojik yapılar ve sistemlerin hiyerarşisidir.
Metabolizma: canlıda yaşamın sürdürülmesi sırasında gerçekleşen tüm kimyasal tepkimelerdir.
büyüme: Canlı hücrelerin yeniden üretimidir.
adaptasyon: doğal seleksiyonda başarılı olmuş, ona sahip olan organizmayı evrimsel olarak daha uyumlu kılan bir özelliktir.
uyarıcıya tepki: iç ve dış uyarıcılara karşı verilen yanıttır.
Üreme: bir canlının neslini devam ettirmesi olayıdır.

şimdi, eşcinsellik ile ilgili doğal, içgüdüsel gibi tezlere yanıt olarak denebilir ki, neresi doğal? doğal olduğu iddia edilen eşcinsellik yukarıda verilen üreme ve adaptasyon içgüdüsü ile tamamen terstir. bir eşcinsel üreyemez. doğal bir canlının ise üremesi gerekir. üreyemediği için adaptasyon yeteneği de yoktur. adaptasyon yoksa doğal seçilim onu doğal olmayan ilan etmiştir ve elenir. demek ki neymiş? eşcinsellik yapaymış.

sentez: eşcinsellik yapay olarak ortaya atılan bir kavram olarak yönelimdir. yönelim tek taraflı bir olgu değildir. yönelen varsa bir de yönelten etmenler vardır. misal, antik yunan'da eşcinselliğe vurgunun temelinde dönemin toplumunun estetik algısının erkek ve erkeğin çıplaklığı gibi kavramlar üzerinde durması yatar. toplumsal algı bireylerde toplumsal yönelime neden olmuştur. tıpkı kapitalist kültürün dönem dönem benzer bir algıyı topluma empoze etmesi gibi. kapitalizmin amacında toplumu eşcinselleştirip doğal seleksiyon sonucu yok etmek olmayabilir ancak bunu bile pazarlama derdindedir.

ikinci önerme: eşcinselliğin asıl düşmanı kendisidir. doğal olmayan her şey gibi yok olmaya mahkum olan eşcinselliğin nasıl kendine düşman olduğunu açıklayalım.

şimdi, eşcinselliğe bazı kurum ve kitlelerin düşman olduğu tezine yanıt olarak denebilir ki, kim düşman? doğal olmadığı için doğal seçilimle elenmeye mahkum bir eyleme meyil ederken kendi kendine ve tüm insanlığa düşman olan eşcinselliktir. doğal seleksiyonla elenmeye yol açan unsurlar her zaman kritik bir değere sahip olur. uçamayan şahinlerin oranının kritik bir değere geldiğini düşünün. uçamadıkları için yok olacaklardır, kendi türüyle beraber. üreyemeyen eşcinsel bireylerin insanlık veya herhangi bir canlı türü için kritik bir sayıya ulaşması tüm türün yok olması demektir.

sentez: doğal seçilimle elenecek olan eşcinsel bireylerin kritik bir sayıya ulaşması insanlığın sonu demektir.

edit: gelelim cephenin veya herhangi bir ml hareketinin eşcinsellik kavramıyla ilgili duruşuna. her şeyden önce eşcinsel de bir bireydir ve bireyin toplum içindeki temel hakları da diğer tüm bireyler gibi sabittir ve uğrunda emek verilmesi gerekir ancak bu bireyin temel haklar ve özgürlükleri çerçevesinde sınırlıdır. sapla samanı karıştırmaya pek meraklı insanlar eşcinselliğe ayrı bir hak ve hukuk yaratmaya çalışsa da esas olan tüm insanlar için temel hak ve özgürlüklerdir. yani erkeğe özgü veya ayrı bir haktan ve özgürlükten bahsedilemeyeceği gibi kadına da bahsedilemez veya eşcinsele de bahsedilemez.
peki birey olarak kimleri cephe düşman kabul eder? mesela oportünistler. oportünist, erkek de olsa kadın da olsa eşcinsel de olsa düşmandır. her konuda olduğu gibi bu konuda da sapla saman oldukça karıştırılıyor. hırsızlık, kumar oynatmak, uyuşturucu satmak ve fuhuş kapitalizmin dayatmasıdır ve oportünistler sayesinde varlığını sürdürmektedir. bu oportünizme ortak olan erkekse de düşmandır, kadınsa da düşmandır, eşcinselse de düşmandır.
Bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterir diye boşuna dememişler. Yerinde bir tavır ve doğru bir bakış açısı.
Cihangir solcusunu ve kendine hümanist kürt kekosunu kudurtur...

"tartışmanın özü, kendilerine "lgbtt" adını veren bir cinsel sapkınlık grubunun devrimcilere dayatılmasıydı...."
cepheliler zaten kadın-erkek eşitliği konularında da çelişkililerdir kanımca.
hattası ben kadın-erkek eşitliğini savunduklarını falan düşünmüyorum.
resmen eril ve gelenekçiler bu tarz konularda.
böyle bir iddiaları bile olmayabilir.
bugün abd sağa sola lgbt bayrağı asıyorsa sebebi "çoh özgür adamlar ha ibnelerine bile sahip çıkıyorlar" değil. emin olabilirsin yani.

eşcinsellik bir silahtır ve bu silah önümüzdeki yıllarda çok daha etkili şekilde kullanılacaktır. yukarıda şahsıma ait olan yazılarda olduğu gibi yine tekrarlayayım bazı şeyleri.

eşcinsellik bir hastalıktır. tıpkı nekrofili gibi pedofili gibi toplumu olumsuz şekilde etkileyen bir rahatsızlık. açıklama beklemediğim bir soru soracağım bu rahatsızlığı tasvir edeceksek hayal edelim.

1.000.000 eşcinseli bir adaya koyalım büyük bir ada olsun... ülke olsunlar yani. ülkeyi ikiye bölelim kuzey de eşcinsel erkekler güney de kadınlar olsun.

bu eşcinsellerin en gençleri 18 en yaşlıları 88 yaşında olsun.

soru şu: 2016 da 18 yaşında olan eşcinseller yaşlanıp 2099 da en son eşcinsel de öldüğünde ada nüfusu kaç olacaktır?

kendi türünü öldüren yok eden bir canlı ruh hastasıdır.

ha yok bu tür dayanamaz kuzey den güneye, güneyden kuzey e geçişler olur yine çiftleşir ve türünü devam ettirir dersen eşcinsellerin "doğal yönelim" atarı götlerinde patlar ve sapkın olduklarını bir başka şekilde kabul ederler.

biseksüel diyecek olan illa vardır ancak onalar ciddi manada hastalıklıdır. haz üzerine kurulu bir dünyaları vardır pedofiliye ve öldürmeye meyilli bir halleri vardır. onlar ekstra sapıktır yani.

nitekim eşcinsellik dinen değil bizzat doğasal bir sapkınlıktır.
Kürt nasyonalist sol cenahın tüm sola dayattığı önemsiz konulara verilmiş cevaptır. Kekolar iyi okusun.
Hastaliksa alay edemezsiniz arkadaş ha seçimse elestirebilirsin.