bugün

kendini bir dram filminin mutlu olmaya çalışan kahramını gibi görmekden kaynaklanan durum.

ki sigara içmek içerken önünde bi duvarda olsa ufka bakmak duvarın duvara sürülmüş boyanın yada beyaz kirecin (daha tam farkını bilmiyorum) inciği ile cinciğine baktığını farketmek biraz.

hele ki sevgilinin yanında bir sigara yakmak. beni umursama kadın ben çok acıyla piştim şimdi yaptığım sadece külü süpürmek der gibi bakmak ve usul usul çok düşüncelisin lafını duymaya çalışmaktır biraz.

evet sevgilim çok düşünceliyim çünkü fikir ve efkar aynı kökten türemiş hayata dair bi fikri olanın efkarı da olmalı.

oysaki alabamadaki fokların ölüyor oluşu bile ilgilendirmiyor beni. ve hatta alabamada fok varmı onu bile bilmiyorum.
fakat efkarlı görünmek tüm dünyayı kurtarmak tüm insanlığı kurtarmaya çalışıyormuş gibi yapmak fikirlerle heralde bu anlama geliyor.

hani o büyük dram filminde kahraman aslında açsa bayramlık ağzını bir konuşsa bir haykırsa filmde tüm düğüm çözülür ya hani. hani kamera yukarı ve geri doğru akmaya başlar müziğin sesi yükselir bir anda kalbinizin atışı hızlanırken bir yandan üzüntü içine girip neden konuşmadın bu ana kadar diye sorgularsınız içinizden ama o an çoktan geçmiştir artık ya kahraman yada babası anası sevdiceği ölmüştür bir kere. herşey için çok geçtir seni seviyorum demek için çok geçtir ama o seviyorum seni'ler erken olsa yada zamanında olsa kahraman kahraman olamayacak acı bir aşk hikayesinden siyade amanda maşallah güzel bir çift olacaklarya hani. hani o zaman kahramanı kimse sevmeyecek ne sen ne ben o yada şunlar biz dış mihraklar olarak mutluluklarını kıskanacağız ya onların çünkü mutlu bir çift göz görmeye dayanamadığımız gibi ( tabi bu mutlu bir çift göz bizi mutlu etmek için yaşamıyorsa o halde mutlu oluyor insan) mutlu bir çiftede katlanamıyoruz ya.

kahraman olunmuyor öyle olunca. düşünceli acı çeken kaybetmiş olmak gerekiyor ya.

işte kaybetmiş gibi yapıp kazanmaya çalışmak aslında mesele.

neden böyle yapılır? çünkü kaybetmekden korkulur. çözüm için en daha en baştan kaybedilir. sonra kazandığın ise senin olur.

işte öyle bir şey.
ilk sevişmedir.
insanın yalancı olduğu gerçeğidir.
hayalkırıklığı, ' nasılsın ? ' sorusuna sürekli kendini zorlayarak ' iyiyim ' cevabı vermek, başta gelen sebepleri arasındadır bu eylemin. roldür ama bir şeyler kazanmak için değil, rahat bırakılmak içindir.
pek farklı çarelerin olmamasıdır. ya bırakırsınız ve düşer ya da tutunmaya çalışmış gibi yaparsınız ve tırnaklarınız kopar.
çare yoktur çevrenizdekileri de üzmek istemediğinizden güler yüzünüz bir süre sonra zaten unutursunuz şöyle ciğerleriniz ağrıyana kadar gülmeyi. güldükten sonra ne yapıyorum lan ben demediğiniz günlerin de olduğunu. unutmayı unutursunuz acılar söz konusu olunca. hatta acıtmamaya başlar bir süre sonra kendi yaranıza kendiniz kolonya dökersiniz ki acısın da bir şeyler hissedeyim diye. hissedebilmek bir lükstür çünkü hayatta. mezarda olmak ya da yürümek pek farketmez bu tip düşmüşler için. tutunmaya çalışırsanız sağlam olmalı tutunduğunuz yer. yaş açısından insanın düştüğü dönemler lise sonları ve üniversite dönemleridir. aileden kanatların altından uzak olunan zamanlar yani aileye tutunulabilemez bu zamanlarda genellikle istense de hem zaten istenmez aile. sevgili istenir. sevgili gelir ve çoğu zaman hüsranla sonuçlanır bu gelişler. gidişlere gebe gelir çünkü gelen. gitmek için fırsat kollarlar.
velhasıl düşkün adam işidir bu. hiç bir şey olmamış gibi davranmaya çalışmaktır.
feysbuk'un olmazsa olmaz klişesidir. herkes mutsuzken mutlu rolü yaptığını söyler sizde sendemi bürütüs der bakarsınız.
amk hiçmi mutlu insan yok lan şu hayatta.
(bkz: en asil duyguların insanıdır)

ağlamayan, sızlanmayan, acı çekerken gülümsemeye çalışan; hayranım böyle insanlara!
bir palyaço hikayesi vardı ya hani... işte odur.
hiç de sevmem o hikayeyi ama doğrudur da bir yandan.

etrafındakilerin üzülmesine engel olmak içindir aslında. onlar seni mutlu etmeye çalıştıkça sen bunu anlayıp durumundan dolayı daha da kötü olursun. ama onlar mutlu olduğunu sansın istersin. çünkü onlar da senin mutluluğunla mutlu olacak...
(bkz: yalancı)
zaman zaman pek çoğumuzun yaptığı hareket. sol yanımızda bir sızı, yüzümüzde sahte bir gülümsemeyle dolaşmadık mı? içimizde ne fırtınalar koptu ama kimse bilmedi. en büyük acılar sessiz yaşanıyor zaten.
evin kapısından girdiğimiz de gülümsememiz gereken bir ailemizin varlığı oluşu, acılar içinde boğulsakta zorla da olsa gülümsemek için bir sebeptir. Boşuna söylenmemiştir, ağlarsa ana ağlar... maksat analarımız üzülmesin.
Gerçek bir sanattır. Hayat o kadar acımasızdır ki hepimiz bu sebepten birer sanatçıyız. Dünya da sahnemiz.
''neyin var ? '' sorusundan sıkılmak... derdini bulunduğu ortamdaki insanlar ile paylaşamamak. dertlendiği konununun içinde bulunduğu sosyal ortamda önemsiz kabul edileceğini düşünmek. ayrıca en önemlisi etrafında senin güler yüzünü, pozitif duruşuna ihtiyacı bir sürü bireyin olması, yaptiğin iş icabı ruh halini yüzüne yansıtamama lüksü, modern dünya profesyonelliği...
büyük bunalım ve buhranların insanıdır. aslında hayvan gibi acı çeker o gülücüğü eksik etmez yüzünden. hayatın ona yüklemiş olduğu sorumlulukları yerine getirirken bir iki tekme yer arbede yaşanır hayat ile o kişi arasında ama hep saklar, gizler. ne gerek var acı çektiğini elaleme duyurmaya değil mi? asil olmalı acılar bile. ama bir psikiyatriste görünmek iyi gelecektir. güçlü olayım derken sağlıktan olmamalı insan.
polyanna'nın insanalar üzerindeki kötü etkisini ortaya koyan fiildir.
insanı madden ve manen feci yoran bir haldir.
insanı yoran, daraltan, belli bir noktadan sonra patlatan eylemdir.
yaşadığınız ne varsa, çevrenizdekiler sen üzülme, hatırlama diye hiç birşey olmamış gibi davranırken, üzüldüğünüzü görüp üzülmesinler diye mutluluk maskesiyle dolaşırken, bir süre sonra "aa evet bu normale döndü, artık eskisi gibi rol yapmaya gerek yok, sıkabiliriz, yüklenebiliriz" mantığıyla hareket etmeye başladıkları zaman, aslında hiç birşeyi atlatamamış sizin sabır taşınızı çatlatan noktaya getirir.
aslolan acısınızı yasınızı gerektiğince yaşamaktır. umursamaz görünmek etrafınıza ben güçlüyüm, iyiyim mesajı vermeye çalışırken kendinizi bitirmektir.
Çevresi için yaşayan insanın kendini kandırmasıdır.
not:Bırak başkaları için yaşamayı, mutlu olmayı. Kendin gibi ol, kendin gibi yaşa .
Bazı şeyleri kabullenmektir, alışmaya çalışmaktır, dosta düşmana karşı bir duruştur.
yapabilmeyi çok istediğim ama bi' türlü beceremediğim davranış biçimi.
dışarıdan bakıldığında da içeride de acı veren, hüzünlü bir olaydır.
için kan ağlasada gülümseyebilmektir.
kan kusup, kızılcık şerbeti içtim, diyerek başlayan bir yoldur.