bugün

"bana dokunmayan yılan bin yaşasın" diyen sorumsuz ve şuursuz müslümanları bu kıssa vesilesiyle eleştiriyorum.. bi mesaj olmuş haklı...
zamanın aslında her şeyi değiştirmediğinin kanıtı olan hikaye.
acımasız bir eleştiri de olsa malesef hak verilecek kıssa..
bursa'da, osmanlı zamanında geçen bir menkıbedir.

adamın birisi hayrat yaptırıp üzerine de "bu çeşmenin suyu her kula helaldir, müslümana haramdır" yazdırıyor. ve haliyle tepki çekiyor halktan, kadıya gidiyorlar. adam bulunup çıkıyor kadının huzuruna. kadı suçlamayı yöneltiyor adama "müslümanların çoğunlukta olduğu yerde ayrımcılık yaparak müslümanları dışladığı" gerekçesiyle. adam cevap olarak "nedeni vardır ama ispatı gerekir" diyor ve padişah ile görüşmek istiyor.

konuyu padişaha aksettiriyorlar, padişah da kabul buyuruyor adamı huzuruna. ve adamı o da kadı gibi suçluyor, adamın cevabı aynı oluyor "nedeni vardır ama ispatı gerekir" diyerek.

hünkâr soruyor "nasıl olacak?" diye. adam diyor ki 3 adımı var bu işin ve biraz sabır ister. onay veriyor padişah da duruma. adam ilk adımı açıklıyor "bir hahamı sebepsiz yere alıp da mahkum edeceğiz 1 hafta süreyle" diyor. yerine getiriliyor ve 1 hafta içinde memleketteki bütün gayrimüslimler birlik olup ayaklanıyorlar, haham serbest bırakılınca da bir bayram havası alıyor aynı cenahı.

ikinci adımda bir papaz için aynı muamele yapılıyor ve senaryo yaklaşık aynı olmakla beraber uzak diyarlardaki dini merkezden "biz din adamımıza kefiliz. neyle suçlandığını öğrenmek ve gerekirse kefaretini ödeyerek serbest kalmasını sağlamak isteriz" diyorlar. 1 hafta sonra papaz da serbest bırakılıyor ve ayaklanan gayrimüslimler gene coşkuyla kutluyorlar.

son adımda da bir müslüman din adamına aynı muamele yapılıyor. hutbe esnasında yaka-paça alıp götürüyorlar imamı, kimsede tık yok. 1 hafta içinde ne şerefsizlikleri yayılıyor dilden dile imamın. ne kadınlara düşkünlüğü, namus düşmanlığı... ne hırsızlığı, dolandırıcılığı, sahtekârlığı.

ve adam sonucu açıklıyor "işte bu sebepten haramdır hayratın suyu müslümanlara" diyerek. padişah da adama afedersiniz çok bozulsa da bu duruma hak veriyor.

böyle bir hikâyedir aklımda kaldığı kadarıyla. eniştemden dinlemiştim vaktiyle...
Vaktiyle Bursa’da bir Müslüman, eski adı “Yahudilik Yolağzı”,bugünkü adı Arap Şükrü olan muhitte çeşme yaptırmış ve başına bir kitabe eklemiş “:Her kula helâl, Müslüman’a haram!”Bursa başkent, tabii Osmanlı karışmış, bu nasıl fitnedir diye…
Gitmişler kadıya şikâyete, adam yakalanıp yaka- paça huzura getirilmiş. “Bu nasıl fitnedir, dinî islâm, ahalisi Müslüman olan koca devlette sen kalk, hayrattır, sebildir diye çeşme yap, ama suyunu Müslüman’a yasakla! Olacak iş midir, nedir sebebi, aklını mı yitirdin?”diye çıkışmışlar adama. O da:
—Müsaade buyurun, sebebi var, lâkin ispat ister, Delil şarttır…”dedikçe kadı kızmış:
—Ne delili, ne ispatı? Sen fitne çıkardın, Müslüman ahâlinin huzurunu kaçırdın, katlin vâciptir!”demiş. Demiş ama bir yandan da merak edermiş:
-“Nedir gerçekten?”diye sormuş. Adam:
—Bir tek sultana derim”.Diye cevap verince, ortalık yine karışmış. Söz Sultan’a gitmiş
Adam yaka paça saraya götürülmüş… Padişah da sinirlenmiş ama diğer yandan
—De bakalım ne diyeceksin. Bu nasıl iştir ki, hem çeşmeyi yaparsın, hem de her kula helâl, Müslüman’a haram yazarsın?”Adam, başı önünde konuşur:
-“Delilim vardır, lâkin ispat ister.”
-“Ya dediğin gibi sağlam değilse delilin?
-“O zaman boynum, hükme kıldan incedir Sultanım .”
-“E e e e!”

-“Sultanım, herhangi bir havradan (Sinagog) rast gele bir hahamı izahsız yaka-paça tutuklayın, bir hafta tutun, bir hafta sonra. Bakın neler olacak…”Dediği yapılmış adamın. Bütün azınlıklar bir olmuş, başlarında Museviler, “ne oluyor, bu ne zulüm? Bizim din adamımıza biz kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o masumdur, gerekirse kefalet ödeyelim demişler.” Çevre ülkelerden bile elçiler gelmiş, elçiler mektup üstüne mektup getirmiş… Bir hafta dolunca, adam:

—Sultanım, artık bırakmak zamanıdır. Demiş. Haham bırakılmış, azınlıklar mutlu, bu sefer Sultan’a teşekkürler, hediyeler… Az zaman geçmiş ki, adam:

—Aynı işi herhangi bir kiliseden herhangi bir papaz için yaptırınız. Sultanım” demiş. Aynı şekilde bir papaz derdest edilip yaka-paça alınmış Pazar ayininden ve aynı tepkiler artarak devam etmiş. Haftası dolunca da serbest bırakılmış. Mutluluk ve sevinç gösterileri daha bir fazlalaşmış, teşekkürler, şükranlar… Levanterler: din adamlarına kavuşmanın mutluluğuyla daha bir sarılmışlar birbirlerine… Sultan:

-“Bitti mi?” demiş, adama.

—Sultanım son bir iş kaldı, sonra hüküm zamanıdır izninizle” demiş
“Şimdi nedir isteğin?”

—Efendim payitahtımız Bursa’nın en sevilen, en sözü dinlenebilen, itimat edilen âlimini alınız minberinden…” Adamın dediğini yapmışlar, Ulu cami imamını Cuma hutbesinin ortasında almışlar,yaka-paça götürmüşler…Ve ne olmuş bilin bakalım?Bir Allah’ın kulu çıkıp da, “ne oluyor,siz ne yapıyorsunuz?Hiç olmazsa vaazı bitene kadar bekleseydiniz” gibi tek bir kelâm etmemiş,imamın peşinden giden,arayan-soran olmamış!Geçmiş bir hafta, “Nerde imam” diye gelen –giden yok!.Aptal ve cahil bir imam tayin edilmiş yerine,ne konuştuğunu kendi kulağı duymayan tam yobaz cinsinden biri …Halk halinden memnun,başlamış bir dedikodu, o geçen hafta derdest edilen koca âlim için:

— “Biz de onu adam bilmiş, hoca bellemiştik…”
_“Kim bilir ne halt etti de tevkif edildi!”
—Vah vah! Acırım arkasında kıldığım namazlara…”
—Sorma, sorma…”

Padişah, kadı ve adam izliyorlarmış olup-bitenleri. Sonunda padişah çeşmeyi yaptırana sormuş:

“E e e, ne olacak şimdi? Adam:
—Bırakma zamanıdır. Bir de özür dileyip helâllik almak lâzımdır hocadan.” “Haklısın” demiş padişah, denilenin yapılması için emir buyurmuş ve adama dönmüş. Adam başı önünde konuşmuş:

“Ey büyük Sultanım, siz irade buyurunuz lütfen, böyle Müslümanlara su helâl edilir mi?”
Sultan acı acı tebessüm etmiş:
—Hava bile haram, hava bile !”