bugün

sözlerimin sonunu duymadığım zaman.
cümlelerimin sonunu duymadığım zaman.
değiştiriyorum son kelimelerimi.
değiştiriyorum sonumu. *
bir varmış bir yokmuş,
aslında olmak da pek umrunda olmamış. herkes onu konuşurken o hep oyunlar oynamış kendi dünyasında.
huzuru bulmak isterken huzursuzluğun ne demek olduğunu öğrenmiş ve bu huzursuzluğun içinde doğurmuş en sancılı sanrılarını.
biri için varmış ki o bile dayanamamış onun yokluğuna. yok olmak istemiş onun gibi.. ama onu da becerememiş, çürütememiş kalbini...

bir varmış bir yokmuş, aslında o hep varmış da hep yok sayılmış...
korkmak nedir bilmiyorum ben.
ölümün nefesi boyumda ve ruhumda.
ben ruh toplayıcısıyım,
ben bu alemin en hastalıklı ruhlarının prensesiyim.
ben sadece kinyasın ruhunun özüyüm.
hayallerim gerçek, gerçeğim yalanmış. kendi ateşimde harlanmış çoğalmışım. çürümüş aşklar barındırmışken ruhumda ve ruhunda bir yokmuşum bir varmışım...
engel yokmuş bu dünyada. boktan dünya ya sadece engeller varmış gibi göstermiş aynanın aksinde. tersine tut herşeyi ve madolyonu. yokluğun içinde biryerler varmış. dipsiz kuyuların bulunduğu çıyanların ölü aşkların yaşandığı mağaralar varmış.
akla gelmemiş, gelse de unutulmuş, sonra bakmışsınız bu hep hayatımızdaymış, ne zaman girmiş hiç haberimiz olmamış... kendiliğinden oluvermiş.
kadere tutsak olupta gümbürt diye yokolmaktansa kadere karsi gelipte kadere ezilmek evladir derler, hangisini secmeli kader ile mahvolmayi mi, yoksa ona karsi gelip kader tarafindan yok edilmeyi mi secmeli insan?
kendi sonumu kendim hazırlarım. öldüremezsiniz beni...
cehennem bile feyz alır ruhumdan, yarattığım ateşten.
hastalıklı ruhlar tapınağının bekçisiyim ben.
ben hiç olmayan ergilerin dibindeki balçığım.
ben senim...
cünkü ölüler yasayanlari her zaman kiskanirmiş, hayalleri yok olanlar hayalleri olanlari yok etmeye calisirmiş...
çürmüş, kokuşmuş bedenlerin haykırışıymış bu senfoni bilmezlermiş, duymazlarmış. ne zaman ki dokunmaya çalışmışlar liğme liğme parçalanmışlar...
mezarliklarin yasayanlardan cok oldugu bu alemde, mezarliklarin uzerinde ciceklenen agaclar varmiş, selvilerin cikardiği hüzünlü bogucu sarkilari 'biz de senin gibiydik sende bizim gibi olacaksin' senfonisini söylermiş...
çizdiklerinin peşimden koşarken geçen senelere acımasızca bakmış. yansımasının nerde olduğunu unutmuşken ateşin içine düşmüş.
yokluğun ortasında öyle bir varmış ki buna kendi bile inanamamış...
korkudur hayata ve ölüme
karşi koymamizi saglayan zirh.
korkudur bizi don kisot olmaktan koruyan.
korkudur bizi değirmenlere saldirtmaktansa,
ssk'dan emekli olup maaş almamizi saglayan.
gerçi yel değirmeni ile ssk aynidir ama
ssk daha akli basinda olanlari secimidir,
ssk'yi korkusuzluk diyebiliriz.