bugün

edit: lan ben bunu taşak olsun diye yazmıştım en beğenilen entrylerime girmiş. hikayenin sonundaki yıldızlı bakınıza da bi bakınız bari..

doğum günümden bir gün önceydi.. hiç kutlamadığım, kutlama gereği duymadığım sıradan günlerimden birinin öncesi.. her zamanki gibi dostlarla toplanıp hep yaptığımız şeyleri yapacaktık sadece. gece sularında buluşup güya doğum günüme beraber girecektik. buluşma mekanı olarakta bir arkadaşın evi seçilmişti. "sana bir sürprizimiz var, bayılacaksın" diyorlardı haylazca..

saat gece yarısını geçince hep beraber gittik eve. önden benim geçmemi istediler, geçtim. içeri girer girmez kapıyı üzerime kilitleyip içeride yalnız bıraktılar beni. daha doğrusu ben öyle sanıyordum..

bir süre kapıyı yumruklayıp bağrındıktan sonra tanıdık, buğulu bir sesin "gelsene" diye beni çağırdığını duydum.. o sırada dışarıdaki dostlarımın birinden "tam ağzına layık" diye bir mesaj geldi.. anlamıştım olayı. cevabını gönderip geçtim içeri olacaklardan bihaber..

geçer geçmez donup kaldım olduğum yerde, gözlerime inanamıyordum, kaynar sular boşalıyordu tepemden aşşağı, gözlerim doluyordu.. karşımdaki ilk sevgilimdi. o an anladım, beni yalnız bırakmamışlardı. bizim biz olduğumuzu bile bilmeden, "bizi" yalnız bırakmışlardı..

hani o unutulmayan, her şeyin ilkini yaşatan, kalpte ayrı yeri olan insan.. yeni bir sıfatla karşımda duruyordu! en az bir bebek kadar masum o kusursuz kız artık...

kirpiklerimde çırpınan göz yaşlarının yüzümden süzülmesini engellemeye çalıştıysam da başaramadım.. halimi görünce, onun da yaşlar boşaldı güzel gözlerinden.. sonra ürkekçe adımı söyledi. içim acıdı, alışkın değildim adımı söylemesine. "efendim" dedim aynı ses tonuyla, devamını getiremedi.. oturdum yanına, "ne işin var senin burada? tanıyor musun onları?" dedim.. yüzüme bile bakamadan, sadece "hayır" diyebildi.

hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. o ağladıkça, ben tükeniyordum.. elinden tutup lavaboya götürdüm, yüzünü yıkadım ellerimle.. içeri geçtiğimizde onun ağlaması, benimse tükenişim devam ediyordu.. yaşlarını silip usulca kenara çektim gözlerinin önüne düşen altın saçlarını. ilk öpüştüğümüz günkü gibi sımsıkı tutuyordu elleri elimi hala, titriyordu. konuşamadık birkaç dakika..

o bozmaya çalıştı suskunluğumuzu, eli hala ellerimdeydi.. çenemden tutup yüzümü yüzüne çevirdi, göz göze geldik. gözlerinin hala ıslak olduğunu gördüm, sildim.. bir şeyler söylemeye çalıştı, belli ki kelimeler boğazında düğümlenmişti. konuşamadı.. usulca yaklaştırdı dudaklarını dudaklarıma ilk öpücükte olduğu gibi. korka korka, acemice öpüştük.. yapmak istemediklerimi yapıyordum, karşı koyamıyordum. yavaşça gelişiyordu her şey..

hayatımın en sessiz deneyimini yaşadım o gün, en üzgün, en mutsuz, en isteksiz.. başka şekilde benim olmasını istediğim kadındı o.. olmadı.

sessizce yaşananların ardından ilk kez o konuştu. birlikte duş alıp, birlikte uyumak istediğini söyledi. bir daha asla görüşmemek şartıyla kabul ettim, "peki" dedi o da.. aslında istemiyordum ama karşı koyamadığığm bir şeyler vardı.. sanki olacakların farkında gibiydim.

duşa girdik, tüm günahlardan arınırcasına yıkandık birlikte.. ardından yatağa geçtik, yatar yatmaz ellerimi sımsıkı tutup ağlamaktan şişen gözlerini yumdu, yorgundu, kısa sürede uyudu. bense saatlerce onu izleyip kahroldum.. neler yaşamıştı kimbilir narin bedeni, neler geçmişti başından.. ne itmişti onu buralara. konuşamamıştık bile doğru düzgün.

saçlarını okşaya okşaya uyuyakalmışım. rüyamda hep kötü şeyler gördüm o gece. bir şeylerin kötü gideceğinin habercisi gibiydi kabuslarım..

çok geç uyumuştum, titremekten yere düşen telefonumun sesiyle uyandım öğlen olduğunda.. uyandığımda yanımda elimi tutan kimse yoktu. gitmiştir herhalde diyip yüzümü yıkamak için lavaboya gittim. o an, hayatımın en büyük yıkımını yaşadım.. kesilmiş bileğiyle, ilk ve sonu olduğum kadının ölü bedeni karşımda duruyordu.. bir de not bırakmıştı giderken;

"ağlarsan ölümü gör (:" diye başlamıştı notuna. ölüsü bile, en son bıraktığım gibi hayat doluydu.. "hep istediğin gibi olmamı isterdin, olamadım. ama şimdi benim için üzülme. çünkü hep istediğin o şey gerçek oldu, sonum oldun.. bugüne dek çok şey istediğimi biliyorum ama bu son isteğim: lütfen ağlama.. cehennemden daha çok acıtır ağlaman canımı. benden istediğin gibi hep neşeli, hep güçlü ol. hoşçakal." yazmıştı sadece.

anladım ki, bir ölünün vasiyetlerini yerine getirmiştim o gece.. ilk aşkım, doğum günü hediyesi olarak verilmişti bana. üstelik her şeyin sebebi benmişim.. bu zaten canımı yakıyorken o, ölüm günü olarak doğum günümü seçmişti. söz verdiğimiz gibi bir daha görüşmeyecektik evet.. ama doğum günlerim asla eskisi gibi sıradan olmayacaktı.. *
my lady d'arbanville isimli eseri hatırlatmaktadır.
ayrıca yapıldığıanda kesin bir durumdur.
söz konusu fahişenin jübilesine denk gelindiğinin göstergesi. lakin zordur iyi değildir çünkü en fazla beş on dakika sonra omuzlara alıp boynuna çiçek takıp dışarı çıkarmak zorunda kalırsınız alkışlar duygusal konuşmalar filan sonra takat kalırsa genç bir yetenekle yola devam.
(bkz: raylarda seks yaparken trenin ezdiği çift)
çıkarken dükkanı kapatan kişi olmaktır.
(bkz: orosupuyu perte çıkarmak)
(bkz: kötü bir taklit olmak)
bu erkeklerin ilk ve son olma arzusu...garipler gerçekten