bugün

bi bok söylemek istemediğim için yazıyorum. onu unutmadığını biliyorum. işin aslı onu unutmaman umramda değil de o dediğimin en yakın arkadaşım olması baya sinir bozucu. gülüyorum. hata değildi ama hataydı.

imza: eski sevgilisini affeden salak kız.
sen benim için sabahın altıbuçuğusun. her gece yatmadan önce saati kurduğum, ama hiç uyarlamadığım.. karanlık olduğu için korktuğum, gecenin son karanlığı olduğu için umut bulduğum salı günlerinin ilk saatisin. bazende uyanamadığım çarşambalarımda, sevgiliyi gördüğüm rüyalarımsın. akreple yelkovanın buluştuğu, akrebin elli dokuz dakikalık hasretinin bir dakikalığına son buduğu o eşsiz buluşmasın.
sen benim için sabahın altıbuçuğusun. iyi ya da kötü güne ilk başlayışımsın.
şimdi git bir zamanlar dostum dediğim insan bozuntusuyla sarmaş dolaş ol, napabilirm. Ben nasıl bir boşluktaydım da seni seçtim? Ne yaparsan yap artık ölsen de umrumda degil.
çok sıradan başlayan bir gündü benim için, inan...
zaten unuttuğun her özel gün gibi bunu da unutacağına adım gibi emindim ya, işte insan ümit ediyor yine de, kabızlığıma doymayayım.
ümit ettiğim şey ne bir hediye almaktı senden, ne de güzel bir günü dolu dolu geçirmek senle.

ümit ettiğim şef ufacık bir incelikti, belki bir ruh kırıntısı, belki senden kirğiklerime süzülen ufak bir güneş ışığı.
nereden bilebilirdim ki, kirpiklerimin güneş ışığıyla serpileceğinden ziyade gözyaşları ile sulanıp süzüleceğini.

şirketteydim, sıradan bir iş gününden daha yoğun bir iş günüydü, hem klasik pazartesi hem de klasik müdür baskısı sebebiye. ama ben o karmaşada yine seni düşünebiliyorddum ya, aklıma sokayım.

sonra bir bir yağmaya başladı gökten çiçekler. gökten dediğime bakma biraz melodikleştiriyorum olayı, çiçekçiler bir bir getirmeye başladı işte.

önce birine, sonra bir diğerine, sonra öbürüne, sonra şuna, sonra buna derken, her yer çiçek bahçesi olmuştu. rengarenk çiçekler ve mükemmel kokuları sarmıştı her yanı. çiçeklerle sınırlı kalsa bir nebze. hediyeler de vardı yanlarında, meyve sepetleri, brownie sepetleri, hatta yüzük bile vardı birinde... bir kızı geçtim bir erkeği bile etkileyebilecek kadar çok güzellik vardı bugün...
bayan iş arkadaşlarım bir bir geliyorlardı karşıdan, ağızlarında 32 (otuziki) dişleri, her birinden buz ışıltısı fışkırtarak.

yetmezmiş gibi erkek iş arkadaşlarımın da konuşmalarına tanık oldum. ''eşime koca bir çiçek yolladım'' diyordu biri, sanki daha dün tekme tokat birbirlerine girmemişler gibi eşiyle.

''ben uludağ tatili ayarladım, başbaşa kafa dineleriz'' dedi diğeri, ama yüzünde huzurlu bir gülümseme vardı, öyle uçkur peşinde değildi belli, sevgiyle atmıştı adımını.

diğeri kol saati almış, değerli bir şey belli ki; göstermekten çekinmiyordu kimseciklere. guess miymiş neymiş, 4 bilgisayarın ikisine o saat firmasının internet sitesi açıktı, adamın karısına aldığı saat konusunda yorum yapıyorlardı.

ben ne mi yapıyordum. etrafımı izliyordum kalp kırıklığıyla. bir buçuk yıldır sevgilim olan ve uğruna neleri feda ettiğim o güzel gözlü ufaklık, değil hediye almak sevgililer günümü kutlamayı bile akıl edememiştin. hadi onu siktir ettim bari kandilimi kutlasaydın.

senin için önemli olan şey varlığım değil, emrin altında olmamdır adım gibi biliyorum.
sevgi mesajları yerine hesap mesajları önemlidir senin için mesela.
''seni özledim'' mesajını almaktansa ''şimdi evdeyim, dışarı çıkmayacağım, arkadaşlarım çağırdılar ama sen huzursuz olma diye gitmedim'' mesajını almak daha değerlidir.

iki kişi kaldık koca şirkette, sadece iki kişi... ne bir çiçek, ne bir hediye ne de bir kutlama almamış sadece iki kişi. birbirimizle dertleştik, ben anlattım ağladım, o anlattı ağladı. saat 18: 30 da mesaimiz sonlanmak üzereyken çağırdılar benim gibi boynu bükük olan arkadaşımı. telefon elinde çığlık ata ata koştu, koşarken ''bana çiçek gelmiiiişşşş'' diye bağırıyordu. onun adına çok sevindim de, öylece kalakaldım ya orda; kalbimde sana ait olan son çiçek de kurudu, öldü.

daha çok şey var aslında söylemek istediğim de, bugğne kadar senin için yaptığım hiç bir şey değmedi ya, o son sözler için sarf ettiğim nefese de değmez. o yüzden var git yoluna, yeterince kırgınım zaten. gölge etme başka ihsan istemez.

ha bu arada '''ruhsuzlar günün kutlu olsun'''

not: bilinçli imla hatası. tırnak işareti değil, aleni pençe işareti.
Aşure yapıp ardım sıra sürükleyen kadına...
Peşimsıra attığın her adım sevgi günü olup dönsün sana. Sonra sevgi saati, sevgi dakikası... Seni ve beni aynı şiirde buluştursun sonra; uykularımızdan önce küçük pamuk kuzularımız hep sevgi duvarını aşsınlar. Ve biz hiç uyumasak da daha çok kuzucuk duvarın ötesine geçebilsin diye, aynı güzel rüyayı görelim; içinde aynı adamın sevgi-li olduğu...
Hani ben senin bütün fotograflarini sildim ya, çok pismanim simdi. O kadar özlüyorum ki, o fotoğraflardan en azından bir taneciği olsaydi diyorum. Madem o fotograflari sildim, sana dair hisleri de, özlemi de silmeliydim. ama anılar ; fotoğraflar gibi shift delete olmuyormuş.
lan ilk defa önemsemiştim birini bu kadar. sevgililer gününde önemsediğimi göstercek birşeyler yapmak istedim. ama yapamadım. klişe olmasın istedim ama extrem de olmaması lazımdı. yer,zaman,mekan bu kriterlerde birşeyler yapmam için hiç uygun değildi. lan utancımdan bugün sevgililer gününü kutlayamadım. en azından burda kutlayıp içimi rahatlatıyım. sevgililer günün kutlu olsun aşkım. iyiki hep yanımdasın. iyiki benimlesin. iyiki seni tanımışım.
naber lan yarraam.
hep lebraam derdim de anlamazdın.
mutlu musun şimdi?! *
götüme kömür soktum yapma kendini sev, kendini koru. peace silence love.
bugün 14 şubat, sevgililer günü. hediyeler alındı, aşklar tazelendi, sevgililerle gezildi, muhtemelen sevişildi.

bir kısım insana göre ise, bugün herhangi bir günden farksızdı. pazartesi sendromuyla uyanıldı, moral motivasyon sıfır halde işe ya da derse gidildi. hayat normal devam etti. zaman aktı, onlar izledi. evet, yeterince değinilmiş ve cılkı çıkartılmış yalnız kalplerden bahsediyorum. ben de onlardanım, yaygın olarak bilindiği üzere. benim için bomboş geçen 21. sevgililer günü. ne ilk, ne de son.

bu 14 şubatım yollarda geçti. elalem sevgilisiyle el ele gezdi, ben ise bir tren koltuğuna yayılmış bir halde sıkıntıdan patladım. dikkat ettiğimden değil, herkes dışarıdaydı, herkes el eleydi. herkesin depresyon nedeni aynı. bu. herkes aynı şeyi yazmıyor mu, yazıyor. sıradan. ama gerçek.

yolda yapacak daha iyi bir işim olmadığından bu gece ne yazacağımı düşüneyim dedim. pek uzun bir şey yazabilecek durumda değildim. şarkılar beni anlatsın istedim. belli kadınlara, belli şarkılar adamak istedim. belki görürlerse hatırlarlar, anlarlar veya hissederler... geçtiler gittiler bu yalnız kalpten, ben de onları aşkın ve sevginin göze sokulduğu günde kalbimdeki mezarlarında ziyaret etmek istedim.

cansu'ya:
(starsailor - poor misguided fool)
http://www.youtube.com/watch?v=EGZJg4uo3-k

mi señorita'ma:
(the ink spots - i dont want to set the world on fire)
http://www.youtube.com/watch?v=pSK-1guFLDk

prensesime:
(the ink spots - maybe)
http://www.youtube.com/watch?v=C1j1_baQwH8

sevgili dilem'e:
(radical noise - bazen)
http://www.youtube.com/watch?v=GAzmCgqknpM

ve günün anlam ve önemi için de tüm sevgililerin birbirine armağan etmesi için güzel bir şarkı. bu şarkıyı armağan edecek birini bulamamış, yalnız ve işe yaramaz bir adamdan siz sevenlere:
(nat king cole - love me as though there were no tomorrow)
http://www.youtube.com/watch?v=FTVLZhhkdgI
evet yüzsüzün tekiyim.
evet beni istemediğini bilmeme rağmen hala seninle ilgili düşler kurabiliyorum.
belki telefonuna başka birisini "aşkım" diye kaydetmişsin.
belki beni benim seni düşündüğümün yüzde biri kadar bile düşünmüyorsun.
belki iyi ki de bitirdim diyorsun.
belki altı ay önce bana söylediklerini şimdi başka birisine söylüyorsun.
belki yüzümü bile görmek istemiyorsun. (işte bu en çok yakıyor canımı.)
belki tanıştığımız güne lanet okuyorsun.
ama sen
iyi olan hiçbirşeyi hak etmiyorsun.
çok özledim...
özlüyorum.
bugün o kadar güzeldiki kar; deli gibi yağıyordu. ve o an istediğim, içimden geçirdiğim tek şey şuydu;
sen, sıcacık salep ve sakin, cam kenarı bi mekan... Bir de gülücüklerimiz; o kadar.
Sayende ne kadar salak olduğumu anlıyorum. Her gün bana bir şeyler öğretiyorsun. Bu yüzden seni tanıdığıma pişman değilim. Mesela bir daha sana mesaj atmamam aramamam gerektiğini gösteriyorsun. Seninle konuşulmayacağını öğreniyorum.
sağol lan valla.
mendilinde kimin ismi oyalı, bilemedim senin aslın nereli?
söyle güzel bende olam oralı..o kömür gözlerin deli etti beni..
**
çaresizliğimin sessizliğiyle susuyorum ve yine sadece yazıyorum.

bastırıyorum seni içimde. gün geçtikçe seni hatırlamak mutluluk vermiyor, acı veriyosun.
yoksun ama acıtıyosun, saatlerce ağlatıyosun. gülünecek hale sokuyosun beni! yok yok sen bişey yapmıyorsun.
sensizlik bunu bana yapan...

nefes almak yetmiyor artık yaşamak için. başka başka bahaneler bulmalıyım diyorum kendime. bulduğum her bahanenin ucundan kıyısından sen çıkıyosun yine karşıma. sonra yine cevapsız kalmış, cevabını da bulamayacak soruları hatırlıyorum.
aklımı kaçırmaktan korkuyorum...

en başından beri zararlı bir ilaç gibiydin sen bünyeme.
başlangıçta fazlaydın yüreğime, şimdiyse az geliyorsun. seni içersem öleceğim biliyorum, ama engel olamıyorum.
sen hayatımın reçetesinde bile yazılmayan biriyken, ''ben sana iyi gelirim'' deyip girdin hayatıma.
ya seni çok içip zehirlenecektim ya da hiç içmeyip acılara teslim olacaktım. işte teslim oldum! alışkanlıklara acılara bir teslimiyet benimkisi şimdi...

ne gerekiyor içimden çıkman için? daha ne istiyosun, geceleri kulağında çınlayan isyanım yetmiyo mu gitmen için?
''defol artık içimden'' diye attığım çığlıklar içini acıtmıyo mu?
lütfen git içimden, vallahi billahi takatim kalmadı üzülmeye. yemin ederim güçlü bi yüreğim yok benim dahasını kaldıramıyorum.
ne yaparsan yap, kimin olursan ol ama çık içimden. allah rızası için ağlatma beni artık, yalnızca 'defol git...'
tam unuttum derken aniden gelen bi telefon, sensin evet evet sensin, ne yazıktır ki yetişemiyorum. ilk başta bi cevapsız çağrıyı gördüğümde telefonumda kuzenin sanmıştım ve oflayarak bakmıştım telefona. ama senin ismini görünce kalbimin uzun zamandır o kadar hızlı çarptığını hatırlamıyorum. biraz sakinleştikten sonra -beş dakika sonra- hemen aradım, açmadın. bikaç dakika sonra yine aradım ve yine açmadın. ama aklımdan neler geçiriyorum ya dışarı çıktıysa ve evde unuttuysa telefonunu falan filan işte. kendimce bahaneler uyduruyorum, sana hiçbir şey kondurmuyorum. gece mesaj attım sana, aramışsın o yüzden aradım diye. yine cevap yok. e madem böyle yapacaktın beni neden bu kadar ümitlendirdn ki yine!. hayır zevk mi alıyosun benim acı çekmemden. yazık sana!!, yok yok yazık bana direkt, başkasına değil. olmayacağını bile bile hala bu kadar ısrar ediyorum. acınacak bi haldeyim. böyle işte daha sana yazacağım milyonlarca satırım var ama......
bu yazıya sana yadım aşkım her istediğinde yanında olamıyorum,her istediğimde yanına gelemiyorum.zor oluyor biliyosun bende biliyorum ama ne yapayım seviyorum seni işte aşk bu.pes edecek miyim? hayır hiçbir zaman çünkü sen şu hayatıma giren hiçbir kız gibi olmadın olmayacaksın da hep özelsin özel kalacaksın.belki bu girdiğim entryde de hata var kesin yanlış yazmışımdırda ama sana olan duygularım gerçek hatasız.daha neler neler yazarım ama boşver seni seviyorum...
bu yazıyı sana yazdım iş arkadaşım hüseyin. bugün beni tanıştırdığın ve aklına girmeye çalıştığın kız adana'nın açık ara en güzel kızıydı. üzgünüm ama bir rakibin daha var artık. iyi olan kazansın.
hayatım boyunca en çok adıma verilen hükümlerden nefret ettim ve hep de bunun kurbanı oldum.
belki de sorun bende, kendimi ifade edemem de.
bilmiyorum çok mu seviyorum seni yoksa az mı? Devamlı seni düşünüyorum mesela. Kendim için düşünmüyorum seni, iyi olman için. Gerçekten merak ediyorum, endişeleniyorum örneğin senin için. O iyi mi? Nasıl şuan? Gerçekten herşey yolunda mı? senin yanında olmak istiyorum her an ama bunu söylemiyorum hiç sana. evet bir kere bile söylemedim sana şu gün görüşelim mi diye. çünkü teklifimi kabul edemeyecektin ve reddetmek zorunda kalacaktın. O zaman da beni kırdığını düşünüp üzülecektin. işte bu yüzden, sen üzülmeyesin diye hiç sormadım. tek isteğim senin iyi ve mutlu olman. benimle ya da bir başkasıyla. eğer bir başkası mutlu edebiliyorsa onunla olmalısın. bunun için destek bile olurum sana. oldum da. başka bir adamı savundum sana. kıskandığım insan o evet, yerinde olmak için herşeyimi verebileceğim insanı savundum sana karşı. çünkü sen seviyordun. çünkü sen mutluydun. Ben hiçbir zaman mutlu olmak için benimle olmanı istemedim. Kendi mutluluğumu düşünerek seni istemedim. Ben, seni mutlu edebileceğime ve hiç kimsenin sevemeyeceği kadar seni sevebileceğime inandığım için seni istedim. seni hiç zaman üzmeyeceğim ve kimsenin de üzmesine izin vermeyeceğim için seni istedim. Ama yine de bilmiyorum. Ben seni çok mu seviyorum? Yoksa az mı?
seni unuttum demiştim daha 2 ay olmadı heralde. ama unutamıyorum işte. o kadar sevgi dolu bakıyorsun ki ona, kendimi çok gereksiz hissediyorum o bakışın karşısında. hem de ona bakıyorsun ya o güzel gözlerinle. başkasına olsa bu kadar dokunmazdı heralde. biliyor musun gözlerin hiç değişmemiş. hep öyle güzel kalacak.
nerdesin?

hani bütün yaralıları öldürüp yine buraya dönecektin? nerde eline aldığın zamansiz saatler, boynuma taktığın köstekli saat gibisin aynı... herkes dedemden kaldı sanıyor biliyor musun o saati. geçen gün annem çok beğendi de aynısından iki tane daha var sana vereyim anne birini dedim... neden üç taneydi ki o saatler? biri bana biri sana diğeri kimeydi?

bazen açıp bakıyorum boynumdaki saate. rengine dalıyorum saatin. eskilerden kalma bronz bir renk. saatin üstündeki ince işlemelere takılıyor yüreğim. dokunuyorlar bazen bunu nerden aldın diyorlar, içini açıp bakmaya çalışıyorlar. çekiyorum hemen.

yarım kalmış sözlerim var sende kalan. hepsini alıp götürdün koynunda uyutuyorsun seninle. niçin sözlerimi de aldın ki giderken? sessiz kalıyorum bazen donuyorum biliyor musun,gözlerimden gemiler geçiyor, gözlerimde çiçekler açıyor, gözlerimde ağıtlar yakıyor insanlar... gözlerim tiyatro sahnesi mi benim? niçin gözlerimi kendi haline bırakmadın ki. canın istediği zamanlarda istediğin oyunları sergiliyorsun gözlerimde. şaşırıyor insanlar birdenbire susuşuma. ben de şaşırıyorum aslında en konuşulması gereken anlarda duruşuma...

daha fazla yazmak istiyorum ama sana her defasında yarıda kalıyorum biliyor musun... hep mi yarım kalırmış başladıklarım. yazamıyorum,yazamıyorum işte. ellerim üzülüyor kelimelere,gözlerim benden habersiz yağmaya başlıyor yüreğime. yarım kalıyorum işte böylece. bitiriyorum yine...

neden yıllar bu kadar ağır geçiyor buralarda sence? saatime sorsam bilir mi?
önüm arkam, sağım solum sobe.
nefes alacak bir delik bulamıyorum. saklambaç değil miydi bu oyunun adı, ben rüyalarımda bile senden saklanamıyorum.