bugün

bayram sabahlarının en neşeli geçtiği, oyuncakların şöyle bir köşeye itildiği, o saatlerde anneye babaya televizyonun yasak edildiği, sokakta toz toprak içinde oynarken dilimizden düşürmeden "arkadaşım eşek" şarkısının söylendiği, kahvaltı sofrasında ağzımız yüzümüz sarelleye bulanmış olarak ekrana kitlendiğimiz o yıllarda, erken kalkmak için yegane sebep olan "7'den 77'ye" programıyla kendisini ikinci bir baba bilmemize sebep olan , bizimle 7 yaşında olan bir tanecik insandır o. barış manço'dur o.

beni o programa götürmedi diye babama ne kızardım, ne küserdim yau. ah manço ah! 90'ların çocuklarnın en büyük şansıydın sen. haliyle benim de. daha o yaşta kapı komşumuzun kızıyla anlaşıp, para biriktirip, evden kaçıp istanbul'a o programa gitmeyi planladığımız olmuştu. öyle delicesine hayrandık yani. tabii bizim evden kaçma meselesi evin kapısına yaklaşamadan yalan oldu ya, neyse geçelim orayı. içimde bir uktedir şimdi.
ölümünü duyduğumda tam kavrayamamıştım durumu, çocuk aklı işte. annem de "bir daha televizyona çıkmayacakmış, tatile gitmiş" deyince içimdeki o ukte daha da büyüdü. yerini derin bir pişmanlık aldı. "keşke babamı sürüklüye sürüklüye de olsa götürebilseydim onun yanına". sonra haber bültenlerinde "öldü!" kelimesini pek sık duyunca kabullenmek istemediğim şey yavaş yavaş aklıma yatmaya başlamıştı.

hayran olunan bir insanın ölüm haberini almak kötü tabii, insan üzülüyor, bunu belli etmek istiyor. ama o dönemde benim yaşımda olan bir çok çocuk için hayran olunan bir sanatçıyı kaybetmekten çok daha fazlasıydı barış manço'nun vefatı. ben yine iyiydim hani, çikolataya küsen arkadaşlarım vardı benim. sabah erken kaldırılınca canavara dönüşenler mi dersiniz, uyanır uyanmaz televizyona koşup, açma düğmesine tam basacakken kafası donkkk edenler mi? ama sonuç belliydi. barış manço artık topragın altındaydı.

yani can bedenden çıkmıştı artık.

ve bugün!

bugün de erken kalktım ve o yıllarda uyanıp ekranda seni arayan hiç bir çocuk seni unutmadı. bir yerlerden bize göz kırptıgını biliyoruz, rahat uyu manço.
ne zaman evinin önünden geçsem bir çöp parçasını yerden alıp çöpe atıyorum.
"eh barış abi aşk olsun, aç koynuna kuş konsun..."

zamansız gittin be abi.

daha biz gençlik yıllarımızda da seni dinleyecektik.

seninle hüzünlenip, seninle gülümseyecektik.