bugün

insanın, gerçek atalarının, terliksi hayvan türünden yaratıklar ya da okyanus tabanında kıvrım-kıvrım kıvrılan beyaz kurtçuklar olduğunu kabul edebilmesi kolay değil elbette.

ata deyince, bizler, ağzı ve burnu olan, yabani fakat insan görünümlü varlıklar canlandırıyoruz gözümüzde... oysa ki, gerçekte; kıl bacaklı deniz minaresi ve silikon kıvamındaki iğrenç deniz anasını da kapsıyor; insanın evrim süreci.
"..sonra bu hidrojen ikiledi, oksijenle evlendi, nur topu gibi bir kız çocukları oldu" şeklinde devam edebilecek önerme.

(bkz: su)
hoimar von ditfurth isimli yazarın özgün ismi im anfang war der wasserstoff kitabının adı.
"hoimar von ditfurth’un, modern doğa bilimleri alanında çok sayıda bilim dalının verilerini bir araya getirerek doğa tarihinin büyüleyici bir panoramasını çizdiği “başlangıçta hidrojen vardı”, bir dizinin ilk kitabı. üç kitaptan oluşan dizi, “yaratılış” mitoslarının ardından, son yıllarda özellikle abd’nin başını çektiği “akıllı tasarım”cı tezlerin hedefi halindeki “evrimi”, hem bilimsel hem de “felsefi” düzlemlerde tartışmaya açıyor; evrim süreçleriyle birlikte, özellikle günümüzde çok konuşulan “sistem teorisi”nin vazgeçilmez bir modelini sunuyor. sistem teorisi, “sosyal sistemleri” de kapsadığı için, evrim ile sosyal sistem karşılaştırmaları çok yönlü bir ilgiyi hak ediyor.
yazar dizinin ilk kitabı olan bu yapıtta, bigbang’den başlayarak, büyük patlamanın ardından evrenin bir köşesinde ortaya çıkan bir gezegenin ve onun üzerinden başlayan hayatın öyküsünü –oksijenin zehirli gaz olarak başlangıçta canlıları yok olmanın eşiğine getirmesini, karaya çıkan hayatın “sıcakkanlılığı” keşfedişini, bilincin ve kültürün ortaya çıkışını- ayrıntılı bilimsel zorlamalara girmeden, ama düşünce alışkanlıklarımızı da alt üst ederek anlatıyor."

böyle yazıyor kitabın arka kapağında. henüz okumadım kitabı. fakat kitabın isminin, başlangıçta hidrojen vardı olmasının, "başlangıçta sözler vardı, onlar tanrının sözleriydi, sözler tanrının kendisiydi" diyerek başlayan incile, bir gönderme yaptığını düşünmekteyim.
bir de konu, evrim, yaratılış, varoluş ve canlı olunca, lise yıllarında biyoloji hocamın henüz aksi ispat edilmemiş en bilimsel teori olduğunu iddia ettiği, canlının doğuşundan bu güne kadar geldiği sürecin izahatı aklıma geliyor yarım yamalak.
bu teoriye göre büyük patlamadan sonra dünya oluştu ve yer küre hala sıcaktı. atmosfer oluştuktan sonra havada hidrojen, karbondioksit gibi gazların yanı sıra bir çok zehirli gazın bulunduğu bulutlar oluştu. bulutların arasındaki elektriklenme yağmuru doğurdu. bu yağan yağmurlar sayesinde gazlar ve elektrik sayesinde aminoasitler oluştu denizlerde. (bu durumun bilimsel bir deneyle yapay olarak hazırlanmış olan ilgili gazların bulunduğu tüplere elektrik verilerek gerçekleştirilebileceği aminoasitlerin oluşabileceği ispatlanmıştır.) işin daha enteresan tarafı bu aminoasitlerin bazılarının bir araya gelerek proteinleri, proteinlerin de ilkel canlıyı oluşturmasıdır ki buna bilim hala cevap verememektedir. evet bu aminoasitlerin bazıları bir araya gelerek ilkel canlıyı oluşturdu. ve besin olarak protein ihtiyaçlarını diğer cansız aminoasitleri yiyerek karşıladılar. yani hayat suda başladı. ve zaman içerisinde bu ilkel canlılar denizlerden karaya çıkmaya başladı. ve bazıları denizde bazıları karada kaldı ve kompleks canlı yapısını oluşturdular. hikayenin bundan sonraki kısmını biliyoruz. evrim süreci.
sanırım bu kitap da işte bu süreci felsefik bir dille anlatıyor. açılımlarda bulunuyor ya da ben yanılıyorum.