bugün

baba dediğiniz kişiyi şöyle canlı kanlı bir şekilde karşıdan da olsa görememektir. daha siz üç aylıkken ayrılıp gitmiştir dünya denen dönek alemden. giderken arkasında gözü yaşlı bir eş ve herşeyden habersiz minik bir yürek bırakmıştır. sizin ağlamalarınız anneyi daha bi soluksuz bırakır loş odalarda. bu sebepten daha siz ağlamaya niyetlenmeden koşar yetişir imdada. duymak istemez minik hıçkırıkları.
suyla büyüyen fidan misali gözyaşıyla büyürsünüz. etrafı tanımaya başlarsınız. baba sözcüğünü duyarsınız etraftan. benim babam nerede anne? dersiniz çocuk masumiyetiyle. o anda annenin bakışları bulanır. gözleri nemlenir. ama dili lal olur girmez o sorunun cevap iklimine.
gün gelir ısrarlarınıza dayanamaz. bir fotograf gösterir size tebessüm eden bir adam fotografı. daha siz sormadan işte baban der. işte baban. öylece bakakalırsınız. kollarınızı açıp sarılmak istersiniz. öpmek istersiniz ama bu mümkün olmaz. hızla kendinizi dışarı atıp arkanızdan isminizi haykıran annenize aldırmadan tenha bir yer ararsınız. ilk defa gerçekten ağlarsınız. boğazınızda garip bir ağrı hissedersiniz. yüreğiniz hızla çarpar. onu sanki o dakika kaybetmiş gibi ağlarsınız. işte babayı eski bir fotograftan tanımak sevmek böyle bir duygudur.
babanın askerde tankın üzerinde 40 kişiyle beraber çektirdiği resimde herkesin içinde hemen bulma anı.