bugün

kendini her zamanki durumdan yani ailenin çocuğu değil de bir birey olarak hisseden, o anı doyasıya yaşamak isteyen çocuktur.

90 lı yıllarda, yani kaloriferin bu kadar yaygın olmadığı bir zamanda; hala kömür sobasıyla ısınan, üstünde çay demleyen, kestane pişiren, boruya takılmış askı ile çamaşırlarını kurutan ailede; yani görüntü ve iletişim teknolojisinin gelişmediği dönemde, aslında x bir rakam olmaz üzere 'pazar 9x' programlarının revaçta olduğu dönemde; yani televizyon kanalını değiştirmenin, düzeltmenin elinizdeki küçük bir alete değil de, çatıda kazulet gibi duran, buz devrinden kalma bir balık-canavar karışımı fosili andıran demire bağlı olduğu yıllarda, küçük bir çocuktur benjcev.

ve yine, lig maçlarının tvde yayınlandığı yıllardır. bir galatasaray-roma maçı öncesi -ki galatasaray 3-2 çakmasına rağmen turu geçememişti-, sabahçı olan benjcev okuldan döndükten sonra, maç heyecanıyla tv'yi açar. ama tv'de bu açma hareketine karşı aks-i seda yoktur. yani vardır da, siyah-beyaz bir ekranı izlemek küçük bir çocuk için çok zevkli değildir. hele bu çocuk cimbomluysa. gerçi saat 9'dan önce tv'lerin yayın yapmadığı zamanlarda, tvde çıkan yuvarlak, ortasında saat yazan ve trt yazan, acaip renkli, ve göz yoran o görüntüyü bıkmadan incelerdim. o ne renk karmaşasıydı. büyük ihtimalle şu an zihnimin bulanık oluşunu o görüntüye bağlıyorum.

neyse baba benjcev'de, her babada olduğu gibi, nedensiz bir 'çatıda iş yapma iştahı' vardır. ve bu onun için bulunmaz bir fırsattır. hatta bizim oralarda evlenme zamanının geldiğini sebepsiz çatıya çıkışlardan anlarlar. bende hala böyle bir istek olmadığına göre daha evlenmek için çok erken.neyse efendim, görev paylaşımı ailenin yazılmayan kanunlarında belirtildiği gibi sorgulamaksızın yapılır, baba çatıya çıkacak ve bende ona düzelip düzelmediğini söyleyeceğim. o çocuk aklımla ise babamın çatıda neler yaptığını kestiremiyor, öğretmen olan babamın bu süpper teknolojik aletten anladığına şaşırıyordum. acaba ne yapıyordu orada? hep babamı antenin tepesine çıkmış, arkasında rüzgar eserken ve elinde sadece çatıda bulunan ve çok gizli bir aletle düşünmüş, o aleti hep aramış ama bulamamışımdır. yıllar sonra bu görev bana düştüğünde, yani babam gripken oyuncu değişirken yedek kulubesinde hırsla giren oyuncu gibi görevi üstlenen ben, büyük bir hayal kırıklığı yaşamışımdır. hatta şöyle bir diyalog geçtiğini çok iyi hatırlıyorum:

+ benjceevv, oğlum ben üşütmeyeyim, anteni düzeltiver (benim için meali: gel bakalım benjcev, artık zamanı geldi. hazırlan çatıya çıkıyorsun. tedariğini hazırla. bu görev senindir oğlum.)
- tamam baba. gözün arkada kalmasın.
+ ne diyosun oğlum anlamadım. amman dikkat et, kenarlara fazla yaklaşma. (benim için meali: bu zorlu görevi başarabilecek misin benjcev? seni sarp kayalar, zorlu hava koşulları bekliyor)
- tamam baba. peki anahtarı alayım.
+ ne anahtarı oğlum, çatının kapısı açık ( benim için meali: daha fazla sorgulaman gerek, öyle hemen bulamazsın, dedenden ben nasıl öğrenmediysem, sen de kendin bulacaksın)
- baba, anteni neyle düzelteceğim, o aletin olduğu kutsal yeri öğrenmek istiyorum.
+ hanım, hamileyken sigara içme demedim mi, al oğlun zihini pasparlak etmiş.(benim için meali: parlak bir geleceği olan futbola yönelsem iyi olur, belediyespora yazdır beni baba, gör beni baba, şahsi oynama.)

neyse bu kısa bilgilerden sonra, asıl mevzuya geri dönelim. baba benjcev çatıya çıkacak ve ben düzelip düzelmediğini söyleyecek, usta benjcev'in yanında bu dergahta pişecektim. ama şimdi düşünüyorum da, o televizyondan gözünü ayırmadan mal mal bakan çocuk, şimdi daha küçük bir ekrana mal mal bakıp, bişeyler yazıyor. o çocuk hala aynı mal baba, o çocuk hala aynı mal. demiştim sana belediyespora yazdır beni diye. bilişim ebemi sikti baba.

bakmayın bilişimin bilişmekten gelen bir kelime olduğuna. işteş bir fiil olsa da çok yalnızlaştırıyor.
Sonunda çocuğun sabrının tükenmesiyle ve tv düzelmediyse bile düzeldi demesiyle biten olaydır.
otistiklerin çamaşır makinası çalışırken, saatlerce gözünü ayırmadan makineye bakması gibi karıncaların dansına saatlerce bakmanızı sağlayan olay. hele ki evin çatısıyla oturulan evin arasında baya bi kat varsa vay anam vay... bildiğin görsel şölen.

Olay mahali ev. başrollerde çatıya çıkıp sinire kesmiş baba, Belinden yukarısı camdan sarkmış veletistan ve anne.

- babaoooo geldiiiiiiii!
+ geldi mi?
- gittiiiii.
+ şimdi? ( napıyosa orda "şimdi" diyo bi de. sanki bana dersin türksat uydusu ya.)
- taaammm baba taaaammmm.
+ tamam mı?
- gitti!! geldii... yine gitti... aha geldiii...
+ lan eşşoğlusu geldi mi gitti mi?
- gidiyo geliyo baba. geldii... taam cam gibi süper... gitti.. öyle kalllll süper. aha gitti...

-----------------------------------------------------

- ayy bey niye indin aşaaa? Tam düzelmişti...
+ yok yeaa, g.tüm dondu be. tutunca düzeliyo bırakınca bozuluyo meret.
- paratoner gibi adamsın yeminle baba ehehe.

bence sinire kesmiş baba olaya son noktayı, veledin kafaya bi odunla koyacaktır. hakldır da.

ha bi de bunun "çanak antenin içine kışın kar dolunca Elinde içi kaynar su dolu çaydanlık o buzları çözmeye giden anne" şeklide vardır.

ev içi yardımlaşma, iş bölümü buna denir.

o değil de çekilin espri yapıcam; karıncalanan tv için babayı boşuna çatıya çıkarmayın. tv'nin üstüne kesme şeker koyun anında şekerin etrafında toplaşıyo lan andavallar. ahahaha. poffff kendimden iğrendim lan. stilim ingiliz stili ya ingiliz esprisi yaptım. bitti.
sürekli çelişik tepkiler verdiği için babasından bilahare dayak yeme korkusu yaşayan çocuk.
--spoiler--
-oğlum geldi mii?
-Babaaa ses var görüntü yok
-Diğer kanallara da bi bak oğlum belki onlar gelmiştir.
-Tamamen gitti baba.
-Hiç bir işi beceremezsin zaten kesin yanlış düğmeye basmışsındır, al bozdun işte (bkz: al kırdın kırdın)
--spoiler--
hangi görüntü nettir karar veremez.
baba bu tehlikeli görevde iken "bir an önce olsada * inse aşağıya" diye düşünenleri vardır. candır lan onlar.
90'ların da çocuğudur.
babası yukardan oldu mu? diye bağırırken, evde babası geç gelsinde, kemal sunal * filmini biraz daha izleyim diye olmadı daha! diye bağırarak yalan söylen çocuktur.
net bir kanal izleme isteğiyle bekleyen çocuktur. ikinci çocuk da olursa iş daha da kolaylaşacaktır. cep telefonu olmadığı dönemler baba çatıda, bir çocuk aşağıda babayı gözetler durumda, diğer çocuk evin balkonunda televizyona bakar konumda televizyon üçgeni oluşturulurdu. bir kanal düzelir diğer kanal bozulurdu. tam 'oldu oldu' , 'babaaaa olduu' derken balkon çocuğu atv bozuldu bu seferde diyerek süreci uzatırdı. en sonunda baba sıkılır aşağıya iner ve televizyona bakardı. 'ooooooo cam gibi olmuş daha ne istiyorsunuz eşek sıpaları' diyerek süreç sona ererdi.
literatüre yepyeni kelimeler ve terimler kazandırmış çocuktur.
sorumluluğu büyüktür.