bugün

ortaçağ/dincilik karanlığına yol gösterici bir liboş zümrenin kanaat önderliğinde şekillenen ülkedir.

vesayet karşıtlığı perdesi altında alabildiğine konforlu bir hayat süren, milyar dolarlar cukkalamış iktirardan milyonlar kırpmış insan müsveddeleri...

marksizmin ekonomik-politik yönünden bir haber marksist çığırtılar atanları da var. iktisat kafası olmadan salt kültürel dinamikleri harekete geçirerek yeni bir türkiye kurma gayretindeydiler. yalları taslarından eksik olmadıkça da bunu iyi bir şekilde yaptılar bugüne kadar.

gericlikle mücadelede, bölücülükle çarpışmada sesleri hiç çıkmadı.

bir tanesi de çıkıp, "ne oluyor kardeşim nedir bu faşizm" demedi silivri hususunda.

algı manipülasyonu görevi suretiyle, gazetelerde en güzel köşeleri kapıp, cnnlerden, ntvlerden, habertürklerden inmediler bir güne bir gün.

faşizmin bir tek askeri otoriteden geldiğini düşünmeleri yetmedi, bunu insanlara da düşündürttüler. muhafazakara yedirttiler, kürde ezberlettiler.

laiklik dedik, elitist dediler.

bölünmeyiz dedik, kürt düşmanı faşist dediler.

diktatör dedik, tek parti dönemi dediler.

sivil darbe dedik, sus pis ergenekoncu dediler.

uludere dedik, hadi ordan bölücü dediler.

işsizlik dedik; türban, sezeryan, dersim.. beynimizi yediler.

yolsuzluk dedik, paralel diyorlar şimdi de.

velhasıl kelam; bu aydınlar öldürdü bizi. vurdular hem de gözümüze bakarak.

ve biz; ölüler yani, bu ölüler ülkesinde şimdi; dirilip, direnmek zorundayız.

halk, halk olduğunu hatırlamalı ve halka uygun reflekslerini işe koymalı.

gürültü kötüdür, rahatsız eder.

lakin ses iyidir, hep birlikte ve bir de gürse; mest eder.

bağımsız ve tam demokratik bir türkiye adına, cemaatini, yolsuzlukçusunu toptan deliğe süpürmek için sesini iyi kullanmazsa bu ülke, işte o zaman vay halimize.