bugün

Hızla akıp gidiyor zaman...
Büyük şehirde yaşama biçimi hızla fast-food tarzına dönüşüyor. Hızlı ye, kısa sürelerde tüket her şeyi, bağlanma, kesik kesik ve hızlı anlat, dinlemeye vaktim yok kısa kes, acele et, daha çabuk, geç kaldım, hızlı ol...

Yoruldunuz, değil mi?
Hem de nasıl uyuşturucu bir yorgunluk...

Öyle alıştık ki her şeyi hızlıca yaşamaya, unuttuk neredeyse sevdiklerimizin gözlerinin içine bakıp, söyleyemediklerini duymaya...

Aslında öyle yalnızlaştık ki, bu tuhaf yabancılaşma haliyle başa çıkabilmek için yeni bir hayat yarattık kendimize. Ailenin bir araya geldiği saatlerde, sohbete vakit yok. Kimi televizyondaki bir diziye kaptırır kendini, kimi bilgisayar başında sanal bir dünyada gidermeye çalışır yalnızlığını... Aynı evde, yabancılaşırız günden güne, en sevdiklerimize...

Aşklar da dostluklar da, kumdan kalelere dönüşüyor... Her yanılgıda biraz daha kalın duvarlar örülüyor, her seferinde biraz daha yalnızlaşıyor insan...

Seçenekler arttıkça seçim yapmak da bir o kadar güçleşiyor. Hep daha iyisini, daha güzelini, daha güçlüsünü ararken, sahip olduklarımız, su damlaları gibi akıp gider avuçlarımızdan... Komşunun bahçesindeki çimen, hep daha yeşil görünür gözlerimize. Ne kadar şanslı olduğumuzu, nelere sahip olduğumuzu ve zenginliklerimizi düşünüp şükretmeye vaktimiz olmaz. Daha yeşil çimenlerin derdindedir hep yalancı ve aldatıcı zihnimiz. Bu nedenle içten gülümsemeleri unutur, sahte kahkahalarla oynarız hayatı...

Oysa, hızla akıp gidiyor zaman...

Koca bir yılı uğurlamak için son hazırlıklarımızı yaptığımız şu günlerde bir mola verip, farkında bile olmadan hoyratça harcadığımız sevgilerimizi ve ilişkilerimizi onarma zamanı...
Durdurup her şeyi, unuttuklarımızı hatırlama zamanı...
içten gülümseyişlere, candan sarılışlara, sessiz gevezeliklere sığınma zamanı...
Sahip olduğumuz her güzellik için tüm kalbimizle şükretme zamanı....
Vedalaşma ve kavuşma zamanı...
Güle güle...
Hoş geldin...

Alıntıdır.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar