bugün

Bahçede, tek başına oynayan minik kız çocuğunu; iki meraklı göz izliyordu. Sonra, gözler dört oldu. Hafif kısılmış, hafif de korkuyla bakan bu gözlere dikkat edilseydi; küçük kızın göz rengiyle aynı oldukları fark edilirdi.

Baştan beri orada duran "göz" diğerine baktı. Diğeri, ağlamaklıydı. Sarıldılar.

*

Adam, karısına bakıp iç geçirdi. Kadın iki haftada çöküvermişti... Göz altları morarmış, saçları parlaklığını kaybetmişti. Üstündeki kıyafeti kim bilir kaç gündür değiştirmiyordu. Kadına yaklaşıp alnından öptü, durdu..

Gömleğinin cebindeki piposunu çıkardı. Kadın pipoyu görünce devamını anlamıştı, gözleri büyüdü, "Yapma..." diye fısıldayabildi sadece. Adam dudaklarını kemiriyordu. Defalarca direkten dönen kararlılığı bu kez inatçılıkla birleşmiş; cebindeki kibrite eli gitmişti. Kadın yalvarırcasına bakıyor, kolunu kaldırmaktan aciz haliyle sadece başını iki yana sallayabiliyordu.

Adam kibrit kutusundaki tek kibriti çıkardı, parmaklarının arasına alıp esnek bir hareketle kibriti çakıp dibinden tuttu. Kibrit yanınca çıkan ses, kulağa gelmezdi ama bahçede oynayan küçük kız bir anda irkilip ayağa fırlamıştı. Adam piposunu yakarken odada beliren minik alev huzmesini yarı hayranlık yarı nefretle izliyordu.

Dikkat edilseydi, gözbebeklerinin renginin değiştiği görülürdü.

Kadın bu hareketler üzerine iyice kötüleşip baygınlık geçirerek olduğu yere yığılmıştı. Adam ise, gözlerini minik kıza dikmiş; lüzumundan fazla bir ciddiyetle bakıyor, piposundan derin nefesler çekiyordu.

Her nefes çekişinde kızın gözündeki nefret biraz daha artıyordu.

Ve belli etmese de, adamdaki korku da...

**

Duvarlara dokundu, gittikçe ısınıyorlardı. inceden başlayan değişim gittikçe bütün evi sarmıştı. ilk günleri hatırlıyordu... Tamircilere dünyanın parasını döktükten sonra işi gayet cüzzi bir fiyata bir falcının çözmesi! Ne kadar da ironikti...

Gariplikler, falcıdan sonra mı başlamıştı; önce mi? Bilmiyordu. Uzun süredir hiçbir şey bilmiyordu, günler nasıl geçmiş; hangi mevsim gelmiş; hiçbir şey... Tek bir duygu vardı artık: Korku.

[1 AY SONRA]

Ev-ofis tarzında çalışan adam, saatlerdir başında olduğu projeden başını kaldırıp odayı kolaçan etti. Alışagelmiş bir ritüeldi bu. Nerede olduğunu, saatin kaça geldiğini hep unuturdu çalışmaya kendisini kaptırıp gidince.

Odaya gözleri alışınca havanın karardığını fark etti. Dehşete düştü, kim bilir kaç saattir çalışıyordu! Saatine bakınca dehşeti daha da arttı: Yedi saattir ara vermeden kod yazmıştı! Gözlerini ovuşturarak masadan kalkacakken yerine yığıldı. Bacakları uyuşmuş ve kenetlenmişti. Bir süre dişlerini sıkarak ayak parmaklarını hafifçe hareketlendirdi... çözülme başlamıştı. Beklerken, karnının ne kadar acıktığını fark etti.

Ayağa kalkınca yaptığı ilk iş bir sigara yakmak olmuştu. Ellerinin titrediğini de böylece fark etti. Her çalışma maratonunda bünyesine bu denli yabancılaşması, zaman zaman senarist karısını bir bilimkurgu filmi yazmaya itmişti. Kadıncağız henüz tamamlayamadığı 'şaheseri'nde halen 90. sayfadaydı.

Çalışma odasının kapısını açınca garip bir tabloyla karşılaştı adam. Evin içi aşırı sıcaktı ve ışıklar tamamen kapalıydı. Adam kendisini bir Saramango romanı olan 'Körlük'te hissetti. Bir anda kör olmuştu sanki... Ve delice terliyordu! Ağzını açıp karısına seslenmek istedi ama boğazı kurumuştu. Yutkundu, sanki kor üzerinde bir buz parçacığı yürüdü boğazından aşağı.

Gözleri yaşarmış, beyni zonkluyordu.

Trabzana tutunup üst kata çıkmak istedi ama trabzan alev alevdi! ilk basamağa adımını atacakken kalbi tekledi... Gözlerine zınk diye bir perde inmişti adeta! Başını yere çarptığını hayal meyal fark etti...

Zorlayarak kendisini, biraz araladı gözlerini. Merdivenlerin başında bir karartı var gibi geldi. Yutkunmaya çalıştı, yapamadı. Karartı gittikçe yaklaşıyordu. iki basamak kala ayak seslerini de duyar olmuştu. Bir hayalde yaşamadığını anladı. Karartı büyüdü, büyüdü, büyüdü ve gözlerini kapladı. Arada kıpırdanıyordu. Yüzüne değen havadan, yüzüne doğru eğildiğini anladı adam. irkildi.

Ve gözlerini fark etti. Gözlerine dikilmiş, kıpkırmızı minik iki alev topu.

Ağzının içinde farklılık hissetti. Gözünün önündeki alev topları 'sönmüştü' Durumu fark edince irkilmek için çok gecikmişti: Altı yaşındaki kızı, ağzını ağzına dayamış; nefesini çekiyordu. içinde bir yangın hissetti. Sanki tüm organları alev almış, kaçacak yer bulamayan kanı ise damarlarına fazla gelmeye başlamıştı. Damarlarının acıdığını hissetti. Kıpırdamaya çalıştı ama enerjisi kalmamıştı. Beklediği son, beklemediği bir anda gelmişti. içinden, içindeki son vicdan kırıntılarını yaratmış olan karısına küfürler savurdu...

iki ay önce kararlılığını muhafaza edebilseydi...

Vücudunun iyice kuruduğunu hissetti. Kollarında bazı pelteleşmeler seziyordu. Parmak uçlarını kıpırdatmaya çalıştığında daha da dehşete düştü; damarları yarılmış, yer yer Musa'nın kavmini geçirdiği okyanus gibi ikiye ayrılmıştı derisi.

O an, o saniye aklına falcı geldi. Daha da sövdü kendisine ve karısına.

[2 AY ÖNCE]

Falcı kadın, üzerindeki devasa örtüyü çekiştirerek içeri girdi. Burnunu çekip duruyordu. Adama ve kadına baktı, kaşının birini kaldırarak evi incelemeye başladı.

Oturma odasında fazla durmadı, merdivenlere yöneldi. Tam merdivenlerin başına geldiğinde duraksayıp merdivenin altındaki odaya yanaştı. Bir elini kaldırıp işaret etti: "Ne bu?"

Adam genizden bir nefes koyuverdi. "Falcı değil misin, e bil madem?" diyerek bıyık altından gülümsedi. Sinirleri iyice bozulmuştu.

Falcı kadın kaşını indirip adama boş bir akış attı.

Aradaki gerginliğin lehlerine bir durum olmadığını fark eden, adamın karısı araya girip ekledi: "Orası Erhan'ın çalışma odası..."

Falcı kadın burnunu çekerek merdivenlerden çıkmaya başladı. Gayet yavaş adımlarla, duvarı hafifçe okşayarak çıkıyordu. Arkasını döndüğünde kocasının koltuk altına bir dirsek attı kadın. Sinirli sinirli bakarak falcı kadının peşi sıra seğirtti.

Adam omzunu silkip peşlerinden çıkmaya başladı.

Falcı kadın, 'tam yeri'ne gelince durdu ve adam o an önyargılarını yıkabileceğini hissetti. Kadına şikayetlerini söylememişlerdi ama anlamıştı. Kapalı bir kapının arkasındaki odayı bilmemesi çok da mühim gibi gelmez oldu adama.

Falcı, dönüp çifte baktı. Bir yandan eliyle hafifçe duvardaki bir noktaya bastırıyordu. Gözünün biri seğirtmeye başlamıştı. Burnunu daha sık çekmeye başladı. Ağzını konuşmak için açtığında hafif bir duman çıkınca karısı korkarak adama sarıldı.

Falcı nefes nefese kalmıştı. Konuşmuş kadar yorgundu, gözünün seğirtmesi gittikçe artmış; burnunu çekmekten nefes alamaz hale gelmişti ve birden jölenin ezilmesine benzeyen bir ses duyuldu: Falcı kadının burnundan oluk oluk kan akmaya başlamıştı.

Adam atik davranarak cebindeki peçeteleri çıkarıp falcıya uzattı. Hep cebinde peçete taşırdı, ilk kez bu kadar işine yaramıştı. Falcı kadın peçeteleri burnuna dayayıp elini duvardan çekti. Birkaç dakika sonra kan akışı durduğunda başını azıcık havaya kaldırıp bekledi, sonra lafa girdi:

"Çocuğunuz sizin değil, bunu biliyorsunuz değil mi?"

Kadın şoka girmiş, kilitlenmişti. Kocasının kolunu tutmaya çalıştı, tutamadı. Kocası da şaşırmış, falcıya doğru sinirle bakmaya başlamıştı.

"Siz ne dediğinizin farkında mısınız?!" diye bağırarak kadının üstüne yürümeye başladı. Falcı kadın korku emaresi göstermiyor, bilakis adama yaklaşıyordu. iyice karşı karşıya kaldılar. Adam sinirlenmişti ancak göz ucuyla karısının tepkilerini süzmeye başlamıştı. Onun kadar sinirlenmemesi, aklına bir şüphe düşürmüştü.

Karısı bayılınca ister istemez falcıya odaklanmayı bırakıp onu tutmaya çalışmıştı. Neden bayıldığını düşünürken iyice sinirlenmişti. Falcı kadında ise ne bir şaşkınlık ne de bir korku vardı. Karısını oturma odasındaki kanepeye yatırdıktan sonra bir kolonya alıp şakaklarını ovmaya başladı. Falcı kadın, bileğinden tutunca irkildi. Sanki o, orada yokmuş gibi davranınca son beş dakikayı geri alabilecekmiş gibi hissediyordu ama nafile.
Mecburen kadının konuşmasına izin verdi. Çünkü, inanmayacaksa bile konuşup gitmesini istiyordu.

"Duvarda hafif bir ateş var, sıkıntınız bu; değil mi?"

Adam başını salladı.

"Yaklaşık bir – bir buçuk ay önce belirdi böyle bir sorun, değil mi?"

Adam başını salladı.

"Bu bir lanet..."

Adam duraksadı, sorudan ziyade kanaat gelince afallamıştı. Ve böylesi sert bir kanaat...

"Eşiniz başka birisinden hamile kalmış Erhan Bey, inanmamakta özgürsünüz tabii ki ama bu sizin işinizi daha da zorlaştırır zira eşiniz..."

Duran falcının devam etmesi için ağzının içine bakıyordu.

"Size garip geleceği şüphesiz ama hiç, şeytanla sevişilebileceğini duydunuz mu?"

Adam yüzünü buruşturdu, iş iyice saçma sapan bir noktaya gelmişti. Falcı, onun cevap vermesini beklemedi.

"Normal bir sevişme değil, hemen aklınıza gelen sahneleri savın. Bakın, bu es geçilebilecek bir husus değil; bana dürüstçe cevap verin: Karınızın satanizme kaydığı dönemler oldu mu?"

Adam irkildi. Babası bir psikologdu, karısı Aysın ile babasının ofisinde beklerken tanışmıştı... Aysın o dönemler bir genç kızı ayinle katleden bir gruba dahil olduğu için psikolojik terapi görüyordu. 12 yıl hapisle cezalandırıldığında 15 yaşındaydı.

Adamın sustuğunu gören falcı kadın, üzüldüğünü belli eden mimikleriyle devam etti.

"Şeytana kendisini adayan, hediye eden kadınlar; ender de olsa onunla 'sevişirler' Erhan Bey... Ancak normal bir sevişmeden farklı olarak, çocuk doğmaz. Sadece, doğacak ilk çocuğuna şeytanın ruhu üflenir... Aslında, bu gibi durumlarda çocuğun doğmasına izin de verilmez!"

Adamın iyice afalladığını gören falcı kadın son vuruşunu yapar:

"Geç kalmış sayılmazsınız. Kendinizi ve eşinizi kurtarabilirsiniz..."

Adam silkelenip, sinirle falcıyı kovmaya girişti. inanmak istemiyordu, inanmayacaktı. Falcı kadın çok büyük zorluk çıkarmadı, ödemeyi peşin aldığı için kovulmuş olmak onun için itiraz edilesi bir husus olmazdı... Kapı yüzüne kapatılırken son kez fısıldadı, adam bir daha falcıyı görmedi.

"Eğer inanmak istiyorsan, kızın yanında bir kibrit çak. Hayatının nasıl yandığını göreceksin..."