bugün

çok dandik bir adı olmasına rağmen oldukça başarılı bir roman. nicole krauss yazmış.
kitap aşkın tarihi gelişimiyle ilgili değil. yahudi soykırımından tutun, bir aile dramına, genç bir kızın aşkı keşfedişine, dul bir kadının yas tutuşuna, babasız büyüyen çocukların psikolojik debelenmelerine, ölümü bekleyen bir adamın şizofrenliğe giden yolda attığı adımlara kadar her şey mevcut ama.
dünyadaki tüm sevgilerin aynı olmadığını farkedebildiğimiz tarihtir.eğer konu, kişinin aşkı ise ele alınmış en öznel tarihtir. herkese göre değişir. nasıl mı? bir şeyin varlığının yanında onu nitelendirmek için ilk önce onun ne olduğunu bilmeli, onu tatmalıyız.
bilmediğimiz o kadar çok şeyi tanımlıyoruz denilebilir, ama en somut duygu birikiminin * tadılmadan tarifi boştur.
benim tarihim 3. sınıfın okul çıkışında başlamıştı.. dersten çıkmıştım mavi önlüğüm kırmızı bir sırt çantam vardı. onu görmüştüm, donuk bir yüzü vardı ölü gibi beyaz,
kireç yutmuştu sanki. dal gibiydi upuzun. hatta babamdan bile uzun gelmişti o an bana. çantamın altında ezildiğimi hissetmiştim. hayat yavaşlamıştı onu gördüğümde
yavaşlatmıştım istemediğim halde hep ona bakıyordum. başka da bir şey hatırlamıyorum . bir dahaki yüzüne bakışım 8. sınıfın son günlerinden biriydi.
tek duam aynı liseye gitmememiz yönündeydi. yine beni bir şeyler eziyordu ve bu kez çantam yoktu. tarifsiz gözle görünmez bir yük 5 yıldır hep taşıdığım o yüktü.
zamanla kaybolmak yerine beni iyice kamburlaştıryor, yoruyordu. okul o hafta bitti. ağladım. ölüm gibiydi sanki, sonunu görememiştim ve yine ağladım.
lise de bitiyordu okulun merdivenlerinde sevgilisiyle oturuyordu çaresizdim, kendimi sıkıca tembihlemiştim bekliyordum, bakıyordum. yapabileceğim hiç bir şey olmadığını anladım ne kadar sevdiğimi ne ona hissettirebildim ne de o bildi. ben sanırım yanında olmayı göze alamadığım için kaybetmiştim. kim bilir, belki de çok sevmemiştim. beğendiği kızların güzelliğini hiç kıskanmamış aynaya her baktığımda da ondan * nefret etmemiştim. çünkü her aynaya baktığımda onu görüyordum. bir kersinde unutmaya karar vermiştim ve yüzümdeki yüzünü sileceğim demiştim. üniversitede bitiyor, aynalara hala bakmıyorum yüzümdeki yüzü silemediğimi bildiğimden.
umrumda zerre kadar olmaz ama bunlar kimine göre saplantıdır belki, fakat karşılık beklemeden verdiğim ilk ve en büyük hediyem. keşke oda bilseydi diyemediğim. ölü gibi bir yüzüm var ve hala, saçma ama aklıma geldikçe ağlıyorum.
bu kadar şeyden sonra elimde kalanlar; saklamanın verdiği bir çok şehrin arasına yol olmuş pişmanlığım , hiç bir şekilde ona bakamadan geçirdiğim o kadar yıl ve kendime ettiğim ve artık saçmaladığımı farkettiren haksızlığım. diğer yanıma olan bu eziyetim sonunda kendime karşı duyduğum nefretim. *