bugün

(bkz: gülünmeyen fıkra extended edition)

Birgün bir adam varmış varmış. Yolda yürüyormuş. Kahvehaneye arkadaşlarının yanına gitmiş. Oturmuş, çay içerlerken arkadaşlarından biri atılıp sormuş ;

-- Hacıı neyin var yaa niye bukadar durgunsun? demiş.

Bizimki de;

Sorma hacı yaa ölecem ben, demiş.

Hadi yaa doktor mu dedi hayırdır geçmiş olsun hastalığın nedir demiş, bu sırada diğer arkadaşları da geçmiş olsun dileklerini iletmişler.

Teşekkür etmiş, - yok yaa doktora falan gitmedim ama bana öyle geliyor ölecem ben demiş.

Arkadaşları da buna, - olur mu olum öyle şey delirdin mi gencecik adamsın ne ölmesi demişler.

Bizimki bunlara kızmış, - yok görürsünüz işte ölecem ben hastayım, ölecem diyorum size demiş.

Arkadaşları, - delirmişsin olum sen diyerek dalga geçmişler bizimkiyle gülmüşler eğlenmişler.

Bizimkide sinirlenmiş göreceksiniz ulen siz demiş masayı dağıtmış, kapıyı çarpmış çıkmış.

Gitmiş hemen mezarlıklar müdürlüğüne. Burada lise arkadaşı çalışıyormuş. Vurmuş kapısını içeri girmiş.

-- Kankiii naber yaa ben geldim demiş.

-- Ooo, hoşgeldin hacı yaa napıyosun geç otur demiş arkadaşı.

Geçmiş oturmuş. Arkadaşı ne içersin kanka demiş.

Bizimki yok yaa bişe içmicem valla hacı acelem var demiş.

Arkadaşı la olum ben seni bilmem mi işsiz güçsüz aylak adamın tekisin ne acelen olacak senin demiş.

Bizimki de hiç sorma hacı yaa demiş, ben yakında ölecem de ondan acele ediyorum demiş.

Arkadaşı manyaklaşma hacı ne ölmesi demiş hayırdır üzüntünü saymazsak çok iyi görünüyosun sağlıklısın, hayırdır doktor mu bişey dedi demiş.

Bizimki hiç oraları karıştırma kankii, yok doktor bişe demedi ama ben yakında ölecem sen onu bil yeter, senden son bi isteğim var demiş.

Alla alla yaa demiş arkadaşı. Peki tamam hacı ne istiyorsun söyle madem, demiş sonra da.

Bizimki demiş ki, ben şimdi yakınca ölcem ya mezar taşıma bunu bunu yazdırmanı istiyorum demiş.

Arkadaşı tamam kanki yazdırırız demiş.

Bizimki teşekkür etmiş çıkmış.

Aradan 2 gün geçmiş bizimkinin ölüm haberi gelmiş.

Herkes şoktaymış nasıl oldu la nerden bildi falan diye şaşırmışlar, toplanıp cenazesine gitmişler.

Gittiklerinde birde bakmışlar ki, bizimkinin mezar taşında şunlar yazıyor.

Ölecem, ölecem, ben ölecem dedim dedim bana inanmadınız. Bakın ne oldu şimdi?

Herkes utancından ağlamış, bayılanlar, üzülenler, birbirine sarılıp birbirini teselli etmeye çalışanlar falan 4 tane ambulans çağırılmış, sen daha çok dalga geçtin adamla, yok sen daha çok üzdün adamcağızı diye 2 kavga çıkmış. Çıkan kavgada 6 kişi yaralanmış. 1 kişi ölmüş. o ölü ayrı ama kavgadan değil, mezar taşındaki yazıyı okuduktan sonra bileklerini kesmiş, kurtaramamışlar, kavgadan sonra 3 ambulans daha gelmiş.

Sonn
başlığa girince korkutan hikayelerdir.

orhun kitabelerini yazmış mübarek.
http://inciswf.com/1293985576.swf
bir varmış bir yokmuş günlerden birgün bir limon ile bir patlıcan gözlerini bir tarlada açmışlar. şaşkın şaşkın etrafa bakınırlarken birbirlerini farketmişler. ama biri ağaçta biri fidanda yetiştikleri için çok yakın değillermiş, buna karşın birbirlerini rahatca görüp konuşabiliyorlarmış. Patlıcan ilk girişi yapmış, limon kardeş sen yukarıdasın bi baksana etrafına nerdeyiz biz demiş. Limon, valla patlıcan kardeş ben de anlamadım etraf ağaç dolu birşey görünmüyor buradan demiş. Patlıcan nereye geldik biz böyle ya demiş. Limon ne bilim valla ya, anlamadım bende birşey demiş. Neyse akşam olmuş bunlar uyumuşlar. Sabah limon bir sesle uyanmış...
Hemen patlıcanı uyandırmış. Şişt şişt la patlıcan uyan bi uyan bak birileri geliyor demiş. Patlıcan ya anne ya 5 dk daha uyim okula geç gitsem de olur ilk ders boş demiş. Limon la ne diyon olum sen kalk hadi kalk bak birileri geliyor diyorum sana demiş. Patlıcan aniden uyanmış, he ne heh ne oldu birileri mi geliyor demiş. Evet demiş limon baksana şuraya...
Patlıcan aaa evet, demiş. Gelen işçilermiş. işçiler gelmişler sepetlerini çıkarmışlar başlamışlar hasatı toplamaya. Bunu gören patlıcan la limon korkmuşlar. Eyvah bizi de toplayacaklar demişler. Ne yapacaz ne edecez diye düşünürlerker işçilerden biri bunların yanına doğru gelmiş ve...
Bizimkilere dokunmadan geri gitmiş çünkü bizimkiler daha küçükmüş, yetişmek için zamanları varmış. Limon ile patlıcan rahatlamışlar, bir oh çekmişler... Günler haftalar böyle birbirini kovalamış, bizimkiler baya büyümüşler. Patlıcan kocaman olmuş limon sararmaya başlamış. Birgün patlıcan, bizim artık buradan kaçış planı yapma vaktimiz geldi demiş.
Bu fikri limon da onaylamış, ama nasıl olacak ki demiş. Bilmem demiş patlıcan sallanalım sallanalım belki kendimizi koparırız demiş. iyi fikir demiş limon, hemen sallanmaya başlamış. Ama kendisini kopmayı başaramamış birtürlü. Patlıcan da denemiş o da koparamamış kendisini dalından.
Günlerce denemişler bunu. Tam umutsuzluğa kapılmışlar ki bir gece limon bi sallantıyla uyanmış. Ne oluyor diye etrafına bakarken birden dalı kopmuş ve yere düşmüş. Hemen patlıcanın yanına gitmiş, onu da uyandırmış. Bak bak burdayım indim işte demiş. Patlıcan çok şaşırmış nasıl yaptın diye sormuş. Limon da ne bilim gece bi uyandım dalım kopmuş, çok büyüdüm ağırlaştım ya ondan olabilir demiş. Şimdi de seni kurtarmamız lazım demiş. Limon yerden keskin bir taş bulmuş ve patlıcanı da kurtarmış karanlıktan da yararlanarak düşmüşler yollara...
Yürümüşler yürümüşler. Çok yorulmuşlar. Güneş çoktan doğmuş, sabah olmuş. Biryerde dinlenelim derlerken bir park görmüşler. Burada oturalım demişler. Salıncağa oturup dinlenmeye başlamışlar. Şimdi nereye gideceğiz derlerken oradan geçen bir çocuk bizimkileri görmüş. Aaa konuşan limon ve patlıcan. Çok şaşıran çocuk bizimkileri tuttuğu gibi koşmuş evine götürmüş. Heyecanla annesine götürmüş göstermiş. Anne anne bak konuşan limon ve patlıcan. Annesi, öyle mi yavrucum aman ne güzel demiş, almış çocuğun elinden limonla patlıcanı, hadi sen çık odana oyuncaklarınla oyna demiş. O sırada mutfakta yemek yapmakla uğraşan kadın da limonu almış kesmiş salataya sıkmış, patlıcanı da kızartmış yemişler... Ve Mutlu SoNnNn...
Bir varmış, bir yokmuş. Çook çoook uzak diyarların birinde bir köy varmış. Bu köyde kırmızı başlıklı kül kedisi diye bir kız yaşarmış. Bu kırmızı başlıklı kül kedisinin kötü kalpli bir üvey annesi varmış. Birgün bu kötü kalpli üvey anne kırmızı başlıklı kül kedisini yanına çağırmış, demiş ki; lan kırmızı başlıklı kül kedisi bütün gün yatacağına bir işe yara da kalk şu yerleri temizle. Kırmızı başlıklı kül kedisi de napsın zavallıcık tamam annecim demiş. Gitmiş toplamış temizlik malzemelerini başlamış yerleri silmeye. Kötü kalpli üvey annesi tv izlerken kalkmış gitmiş kırmızı başlıklı kül kedisinin yanına demiş ki; la sen ne beceriksiz kızsın yaa demiş tuttuğu gibi bunun kırmızı başlığını çekmiş almış, kızı da tuttuğu gibi kapının dışına atmış,kırmızı başlıklı kül kedisi artık başlıksız kalmış, kötü kalpli üvey annesi eve almamış onu, git ne halin varsa gör gece 12 den erken gelme bu eve, gelirsen seni balkabığana dönüştürür, kabak tatlısı yapar yeriz demiş. Kırmızı başlıklı kül kedisi de ne yapsın garibim tamam annecim demiş, gitmiş. Kırmızı başlıklı kül kedisi düşmüş yollara, yolda okul arkadaşları kırmızı takken nerde la diye dalga geçmişler, kırmızı başlıklı kül kedisi de; o takke diil bikerem taaam mı demiş, arkadaşları; hadi la ordan tiki deyip iyice dalga geçmişler bizimkiyle, neyse bizimki yine yollara düsmüş, yolda pinokyoyla karşılaşmış, kırmızı başlıklı kül kedisi pinokyoya hayranmış, öz annesi ölmeden önce ona hep yatarken pinokyonun kitabını okurmuş, bu kitap da annesinden kırmızı başlıklı kül kedisine kalan son şey olduğu içinde hep yanında taşırmış. Aaaa pinokyooo pinokyooo diye bağırmış, ama pinokyo kırmızı başlıklı kül kedisine bi 'hi' bile dememiş, kırmızı başlıklı kül kedisi baya bozulmuş ama yine de koşmuş yanına gitmiş, pinokyo ben ben sizin hayranınızım şuraya bi imza alabilir miyim demiş, pinokyo bu kim yeaa diye kafasını çevirmiş bir de bakmış ki bakar bakmaz aşık olmuş.pinokyo bi 2 dk sersemlemiş, bu arada ısrarla imza isteyen kırmızı başlıklı kül kedisi bu ne salak adammış ya diye içinden geçirmeden edememiş. Kendine gelen pinokyo he, heh, ne oldu bana, buyrun ne istemiştiniz diye sormuş kırmızı başlıklı kül kedisine pişmiş kelle gibi sırıttığının farkına varmaksızın. Kırmızı başlıklı kül kedisi ya ben sizin hayranınızım da şu kitabıniza bi imza alabilir miyim diye sormuş. Tabi hemen imzalıyim demiş pinokyo, kitabı imzalamış kırmızı başlıklı kül kedisine vermiş, buyrun imzaladım demiş. Kırmızı başlıklı kül kedisi teşekkür etmiş ve arkasını dönüp gitmiş, fakat, 1,2 adım atmış ki pinokyo çevik bi hamleyle kırmızı başlıklı kül kedisinin omzunu tutup durun 1 saniye lütfen demiş. Omzuna dokunan sert bir eli hissedip endişelenen kırmızı başlıklı kül kedisi aynı anda pinokyonun sesini duyup rahatlamış, arkasına dönüp efendim demiş. Kırmızı başlıklı kül kedisinin sert tepki vermemesine sevinen pinokyo duygularını açıkça dile getirmiş. Ben sizi ilk gördüğüm anda size tutuldum, birlikte birşeyler yapıp birbirimizi biraz daha iyi tanıyabilir miyiz diye sormuş kırmızı başlıklı kül kedisine. Kırmızı başlıklı kül kediside biraz düşünmüş ve kabul etmiş, ne de olsa ona hayranmış ve çocukluğundan beri onun hikayeleriyle büyümüş. Bu duruma çok sevinen pinokyo hadi pikniğe gidelim demiş kırmızı başlıklı kül kedisine, kırmızı başlıklı kül kedisi de kabul etmiş, bu arada adınız neydi acaba diye sormuş bizimkine, bizimki de kırmızı başlıklı kül kedisi diye cevap vermiş. Pinokyo, ama senın kırmızı başlığın yok ki demiş, bizimki de haa kül kedisi sanki cok mantıklı bi isim de sen kırmızı başlığa takıldın demiş, bu sert çıkışa şaşıran pinokyo haklı olduğundan cevap verememiş kırmızı başlıklı kül kedisine. Kırmızı başlıklı kül kedisi şaka ya şaka demiş ortamı yumuşatmak için şaka yaptım demiş, gülüşmüşler. Neyse bizimkiler gitmişler ormanın birine başlamışlar pikniğe, bahar ayıymış ve hava çok sıcakmış, kırmızı başlıklı kül kedisi ben biraz gidip çiçek toplicam demiş pinokyoya. Pinokyoda tamam sen gelene kadar ben de mangalı yakar etleri pişiririm demiş. Tamam demiş kırmızı başlıklı kül kedisi, gitmiş çiçek toplamaya, ormanda dolaşırken karşısına yaşlı bi teyze çıkmış ah kızım çok solgun görünüyosun deyip sepetinden çıkardığı kırmızı elmayı bizimkine uzatmış, bizimki aaa çok sağol teyze deyip almak için uzanmış ki, teyze dur 1 dk sen pamık prenses değilsin demiş, yürü bakim yoluna çirkin şey deyip bastonla kovalamıs bizimkini. Alla alla çattık ya demiş kırmızı başlıklı kül kedisi kendi kendine. Sonra boşver yaa yaşlıdır günahtır demiş, yürümüş yoluna. Nezse biraz çiçek toplamış, ve pinokyonun yanına dönmeye karar vermiş, pinokyonun yanına döner dönmez birde ne görsün mangal yanmamış içi boş, ama mangalın yanında küller ve yarısı yanmış bikaç kibrit var, pinokyoyu da ortalarda göremeyen kırmızı başlıklı kül kedisi tedirgin olmuş, aklına kötü kötü şeyler gelmeye başlamış, hemen gidip külleri karıştıran kırmızı başlıklı kül kedisi küllerin arasında pinokyonun kitabını imzaladığı kalemi görünce acı gerçekle karşı karşıya kalmış, evet pinokyo mangalı yakmaya çalışırken kendisini tutuşturmuş ve yakmış, aşk acısına boğulması gerektiği halde 2 damla göz yaşını bile zar zor akıtmasına şaşıran kırmızı başlıklı kül kedisi çok geçmeden bunun da çocukluktan kalan anılardan kaynaklandığının farkına varmış. Aman yeaa napalım demiş kırmızı başlıklı kül kedisi silmiş o 2 damla göz yaşını ve köye dönmek için yola çıkmış, köyde de biraz gezinip saati 12 eden kırmızı başlıklı kül kedisi evine dönmek için yola koyulmuş. Kötü kalpli üvey annesi afferim bak tam 12 de geldin demiş, sagol annecim demiş kırmızı başlıklı kül kedisi ve içeri girmiş, ayakkabılarını çıkarırken tanımadığı bir ayakkabıya gözü ilişmiş, annee kırmızı başlığımı geri verir misin demiş bizimki, kötü kalpli üvey annesi hayır olmaz sakladım onu, o şapkayı artık sen unut demiş. Buna çok kızan kırmızı başlıklı kül kedisi sinirle içeriye geçmiş ve birde bakmışki pinokyo salonda oturuyor. Bu duruma çok şaşıran kırmızı başlıklı kül kedisi. a aa aaa ama sen diye kekelemeye başlamış, ne aması yaa demiş senin çiçek toplamanı beklerken ağaç oldum sana çok sinirlendim ve sana beni hatırlatacak olan tek şey olan o kalemi yakıp oradan ayrıldım, köye dönünce de sana hala aşık olduğumu anladım ve köydekilere evini sordum, buraya geldim demiş. Bende sanmıştım ki demiş kırmızı başlıklı kül kedisi ve pinokyo hemen atlamış ne sanmıştın diyerek, neyse yaa boşver demiş bizimki. Pinokyo bunlarda kalmaya başlamış kırmızı başlıklı kül kedisini kötü kalpli üvey annesine karşı sürekli savunuyormuş, kırmızı başlıklı kül kedisi şapkasını da geri almış, daha sonra bunlar evlenmiş, kötü kalpli üvey anneyi de huzur evine göndermişler ve sonsuza kadar mutlu yaşamışlar... SONNN.