bugün

anneyi boş hayaller içine sokmaktan başka bir işe yaramaz.

geçen gün karaköy'e gidip köprüde balık tutan fakirleri protesto etmek istedim, yanıma da greenpeace'den 5-6 adam alıp ne olur ne olmaz? misali öyle gideyim dedim. balık tutanlara lütfen burada balık tutmayın, sincap falan tutun diyerek para ve votkalı kokteyller ile saldırdık. balığın yanına içki çıktı la koşun diyen balıkçılar birden 100 kişi civarı olunca kaçmak zorunda kaldık, müthiş solak ruhumla kahrolsun faşizm diyerek ayrıldım oradan, fok balıklarının ırkçılık yüzünden balinalar tarafından katledildiğini bilmeyeniniz yoktur sanırım.

daha sonra acayip bir yerde soluklanmak için durdum, arkamda greenpeace üyelerinden de kimse kalmamıştı, yapayalnızdım. öyle fakir bir yerdi ki kediler bile insanlardan haraç istiyor, 500 tane çocuk plastik bir topun peşinde at yarışı yapıyorlardı. o sırada gözüme ve kulağıma bir şey çalındı, arkamı döner dönmez bir kadın ve oğlunu, yani kulağıma çalınan sesi sahiplerini yakalamıştım;

+ üzülme aney, bugün bunu yıkarlar yarın şuraya dikeriz yine.
- nasıl üzülmem oğul? bu karda kışta sokakta ne yaparız?
+ ne karı ana bahar geldi yea
- yavşama oğul, polen alerjim olduğunu biliyorsun üstelik!
+ özür dilerem aney, inan bana seni en lüks gecekondularda yaşatacağım
- ha benim aslan oglum
cool adam: dolarahahaha
+ vışş

komiğime giden bu olay aneyle oğulun hoşuna gitmemiş, kim lan bu parlak? diyen insanlar etrafımı çevrelemişti. ilk önce üstümü arayıp iphone 5'ime ve bir miktar bin dolarıma el koyan fakirler buraya orduyla da girsen çıkamazsın, o yüzden polise falan haber vereyim deme eğer polise haber verirsen kendimizi öldürürüz diyerek tehdit ettiler nacizane bedenimi. tabii ben insan canına önem verdiğimden ve hümanist kişiliğimden ötürü polise haber vermedim, ertesi gün tüm mahalledeki evleri yıktırıp yerine hayvanat bahçesi yaptırmakla yetindim.

evleri yıkılanlara birer kafes hediye ettim tabii ki, çünkü ben iyi yürekli bir kapitalisttim.