bugün

bu anneannesi ile mahkemelik olmuş birinin girisidir. bu mahkeme yaklaşık on yıl önce başlamış ve asla bitmeyecektir.

çok konuşup bizi illallah ettirse de, dedikodularından gına gelse de, duygu sömürüsü yapıp istediğini bize yaptırsa da, o pamuktu. o osmanlı kadını duruşu, hamaratlığı, sözleri, esprileri, sevecenliği, fedakarlığı ve daha binlerce övgüyü hakeden meziyetleri ile o benim pamuğumdu.
bir keresinde, lisede bana zayıf not veren öğretmenime ettiğim küfürlerime şahit olmuş, kendini tutamamış ve o beni benden alan, meşhur küfürünü basmıştı. 'körolmayısıca hoca, allah ıslah etsin seni.'
onun o meyveleri tek bir kabuk lekesi bile kalmadan soyup, çekirdeklerini ayırıp, dilim dilim bize yedirmesini nasıl unutabilirim ki.
annane sevgisi başka. torun sevgisi ise daha bir başka. yemez yedirir, giymez giydirir. gizli çıkıdır o. daima kilerinde size ikram edeceği yiyecek, koynunda sakladığı ve kefen param dediği çıkı daima bulunur. onun o en çok sevdiğim, adeta çıldırdığım yalanı yok mu? mıncırırdım yanaklarından o yalanı duydukça. "şöyle bir etrafa bakıyorumda yavrum, senin gibi yakışıklı çocuk göremiyorum. yakışıklım benim..." benim mutluluğumda benden kat kat fazla mutlu olur, gözyaşlarımda biter paramparça olur.
ve yıllar geçtikçe alzheimerin denen illet onu da yakaladı ne yazık ki. hiç bir şeyi hatırlamaz oldu. o kadar ki 40 saniyede bir yinelediği sorulara insan ilk başta sabırla ve sevgiyle cevap veriyordu.

- oğlum sen kimin oğlusun?
+ ben mustafa'nın oğluyum annane.
- mustafa kim?
+ aa senin damadın annanem.
20 sanıye sonra;
- oğlum sen kimin oğlusun bakiyim?
+ mustafa'nın oğlu.
30 saniye sona;
- oğlum, senin baban kim?
+ mustafa.

bu diyaloglar eğer bir yolunu bulup oradan uzaklaşmazsanız sabaha kadar devam edebiliyordu. çok üzülüyordum ama hayat işte.
çok sevdiği ve elinden düşürmediği, eskiden hemen hemen herkesin evinde bulunduğunu zannetttiğim tavuklu saati vardı. bir an bile yanından ayırmaz, kimseye dokundurmazdı bile. bazen koyduğu yeri unutur, saatlerce bulmaya çalışırdık.
bir gece rüya görüyorum. rüyada annanem benden ağlayarak saatini istiyor. ağlama sesi o kadar yakından ve gür geliyor ki aniden gözlerimi açtığımda başımda. evet ağlayarak saatini istiyordu.
- olum saatim nerde, nereye koydun?
+ annane ne saati? ben almadım senin saatini.
- körolmayısıca çocuk, nereye koyduysan ver saatimi bana.
+ annanem benim, canımın içi. ben görmedim senin saatini, sabah olsun buluruz, merak etme sen. hadi uyu.
- saatimi sen aldın çocuk. mahkemeye vericem seni çocuk. burnundan fitil fitil getirecem çocuk. unutmam bunu.
zar zor ancak yatırabildik yatağına geri. çok şükür bitti o gece ama benim mahkemem hala bitmedi.

ah pamuğum, nur içinde yat. anıların kaldı şimdi geride.
saygıyla.