bugün

evet, maalesef acı ama gerçek ve ben bu gerçekle yaşamak zorundayım.
şu hayatta, hayatımı harcayacak kadar değer verilmeyi hakettiğini düşündüğüm ve gözümü kırpmadan harcadığım, karşılığında da koca bir hiç alıp, bununda suçlusu olarak kendimi düşündüğüm ve anladığımı düşündüğüm kadına kendimi anlatamadığım için onbeş yıldır, kendimle küs yaşadığım, aynaya her baktığımda kendime sövdüğüm gerçeği karşısında, hayatın gözüme soktuğu ve beynimi oyduğu acı gerçeğin anlatısıdır bu.
bir bakışta, beden değiştiren bir ruh ve onda yaşayan ruhuna tapınan bir adam hayal edin. yanlış yapmayacağına, daima doğrudan taraf olacağına iman ettiği meleği, aslında sıradan bir kadınmış.
kendisine verilen değeri, sevgiyi, saygıyı ve sonsuz gönül bağını anlamayıp, sıradan bir narsiste, sıradan bir haz manyağına tutulup, tüm hayatını ona adayan, onun arkasından yürüyen ve varlığını ona adayan, en sıradanından bir köle ruhmuş, benim kanatsız meleğim.
onbeş yılımı meryem ana yerine koyduğum, narsizm tapınağının en arsız şeytanına tapınan bir tapınak fahişesiymiş.
ve bana kalan, hayatımın en güzel yıllarını bir hiç uğruna harcadıüğım gerçeği ile yaşamak, yaşayabilmek.
nefes almaya çalışmak.
hayatımda birkez bir insana hayatımı adadım ve karşılığında geleceğime ipotek konuldu.
buna üzülmüyorum ama hayatımın onlarca yılında iman ettiğim, doğrulardan ve güzelliklerden ayrılmayacağını umut ettiğim insan, hayatını bir narsistin ellerine emanet etmiş.
şimdi kazanan kim, kaybeden kim.
kazananı olmayan bir yaşanmışlığın, onca çabaya ve fedakarlığa rağmen, bunca kayıbı barındırması nasıl bir adaletin tecellisi.
şimdi ben elimin tersiyle ittiğim geleceğimemi yanıyım, geleceğim diye sarıldığı yokoluşunamı.
şimdi ben hangi ilahi adaletten, hangi mahkumiyetimin hesabını isteyeyim.
insanmı kalayım, yoksa azraili tatilemi çıkartayım.