bugün

hukuk eğitimi almayan başkanı ile zaten başından beri bir tuhaflık içeren( haşim kılıç dönemi) kurum olan, ki bence türkiye'nin en saygın kurumlarından biri olan anayasa mahkemesinin başkanının, akpli olduğunu ve ona hizmet ettiğini ayan beyan ortaya koyduktan sonra oluşan topografyadır.

anayasa mahkemesi dümdüz olmuştur artık.

8 üyesinin, başkanının açıklamasından sonra kendisini tenkit ettiği tek kurum olması da bunun sonucudur.
atı alan üsküdar'ı geçti deyişiyle de açıklanabilir.
doğrusu, anayasa mahkemesi üzerindeki siyasi iradenin seçimle değişmesidir.

bu ülkede; yargı, silahlı kuvvetler, başında alakasız bir milli ibaresi yer alan eğitim 80 küsür yıldır siyasaldır. bürokratlar konusunda seçimlerin değil de atamaların gerçekleştirildiği bir sistemde bunun değişmesi de pek mümkün değildir. halk oylarıyla hangi oluşumu tercih ederse o hareket kendi görüşlerinin altyapısını oluşturmazsa salaktır zaten. bir tür aleni ya da örtülü operasyondur bu.

statukonun halktan elde ettiği kudreti bazı durumlarda halkın karşı çıkmasına rağmen uyguluyor olması da, demokrasinin çoğulcu yapıyı sözde içerdiği, gerçekte başkan ve bakanlar kurulu yönetim kademesiyle aslında oligarşik bir yönetim biçimi arz ettiğinin onayına zorlar zavallı seçmeni.
6ya 5 karara bağlanmış bir mevzuuda, 5 olanların yanlarına 2 yedek 1 de toplantıya hiç katılmamış yine yedek üyeyi alarak bildiri yayınlaması sonucu, başta osman paksüt olmak üzere anayasa mahkemesi üyelerinin işi hepten siyasete döktüğünün göstergesidir.

yaptıkları hareketin ve sonuçlarının, temsilcisi ve savunucusu oldukları anyasayı delmek olduğunun pek tabi bilincinde olan bu üyeler belki de kapatma davasının rövanşı peşindeler.
atamalarını siyasi bir otoritenin yaptığı kurumların, siyaset dışı kalmasını beklemek aptallık olmaz mı?