bugün

can sıkıntısından ne yapacağını bilememektir. *

kollarını yanlara uzatarak şöyle kocaman esnedin yattığın yerden. saate baktın sonra göz ucuyla. daha erkenmiş aslında, tahmin ettiğin kadar uyumamışsın. sürünerek bacaklarını yatağın kenarından sarkıttın ve gözlerin halıya daldı. boşluktasın, sadece bakıyorsun öyle işte. yaklaşık 5 dakika kadar kaldın öyle ve kollarından da güç alarak bir çırpıda ayağa dikildin.

artık hiç düşünmeden ezberlemiş vücudun yapılacakları. ne ara o ışığı açtın farkında bile olmuyorsun çoğu zaman. bugün tatil, gitmiyorsun sanki bitecekmiş gibi saydığın günlerin sebebi olan işine. bitecek sonunda, emekli olunca çalışmazsın ama bu saymakta neyin nesi? daha çok var, bence bırakmalısın bu huyunu.

güneş her ne kadar perdenin arkasında kalsa bile gözlerini rahatsız ediyor durmadan. ama sevdiğin bir huyu var değil mi? perdeyi aralayıp halının üzerine düşen ışığında ayaklarını ısıtmak. üşümüyorsun ama hoşuna gidiyor. şişmiş gözlerinin görüntüsü, yanağında oluşan gamzenin gölgesinde kalıyor. makyajsızsın ama yine de güzelsin. çekmeceden kıskaçlı tokanı aldıktan sonra mezura alıp ölçülesi uzun saçlarını topluyorsun birden. hafif bir kahvaltı hiç fena olmaz değil mi?

bulaşıkları yıkamayı aklının ucundan bile geçirmedin. hiç böyle yapmazdın aslında. olsun, sonunda sen yıkayacaksın nasıl olsa. yalnızlığın bir kötü yanı daha. yazsana bunu da listeye unutmadan. bazı garipliklerin var işte böyle. kim deftere "yalnızlık" diye kocaman bir başlık atıp altına madde madde duygularını yazar? şikayetçi değilim yanlış anlama, aslında içten içe seviyorum seninle birlikte alıştığın her şeyi.

bugün ne yapsam diye düşünmeye başladın şimdiden. baban olsa "yat dinlen kızım." derdi sana.
senin için ziyan zamandır evde kalmak, uyumak. ama bir o kadar da seversin uyumayı. bu konuda iradesizsin işte, söyleyeceğim bunu sana, kızma hemen.

dışarı çıkmayı düşünüyorsun ama nedeni yok. çıkacaksın işte, dolaşacaksın ayakların ağrıdan sızlayana kadar. en sevdiğin giyeceklerin mis gibi yumuşatıcı kokuyor. giysene hadi ne bekliyorsun. parfüm kullanma, bastırmasın o kokuyu. evden çıkarken anahtarını unutma bu sefer geçen günkü gibi. adam gelir 2 dakikada açar kapıyı, 30 lirayı cebe indirir. eee, bu işler böyle, boşuna demiyorlar işi bileceksin işe gitmeyeceksin diye.

yavaş ol, ilkokul çocukları gibi hızlıca inme merdivenleri, düşersin falan üzersin beni sonra. bir an kararsız kaldın değil mi ne tarafa gideceğine? sağdan devam et bence. sonra karşılacakların hiç olmamış olmasın. yürüyorsun işte amaçsızca, yabancılara bakıyorsun durmadan, aralarında tanıdık göremiyorsun. gökyüzü masmavi, hiç bulut yok. yağmurları sevmezsin zaten, sana hüznü hatırlatır. çok mu klişe oldu bu söylediğim? ama öyle yani, yalan mı sevmezsin işte.

ileride bir bank var, sol yanında genç bir çocuk oturuyor. gidene kadar onun hakkında düşünceler uyanıyor aklında. yüzünden güvenilirliğini ölçüyorsun hemen. oturuşundan utangaç olduğunu anlayıveriyorsun. bacağına yasladığı ajandaya bir şeyler yazıyor sürekli. otursana yanına, hem ayaklarını dinlendirmiş olursun. merak ediyorsun böylesine iştahlı ne yazıyor durmadan diye. en sonunda bitiriyor yazısını ve sana çeviriyor kafasını. anlıyorsun ve başta tereddüt etsen de onun bakışlarına kitliyorsun gözlerini. uzatıyor yavaşça ajandayı sana okuman için. durumun anlamsızlığı umrunda bile değil o anda. hemen okuma istediği uyanıyor içinde ve başlıyorsun:

"kollarını yanlara uzatarak şöyle kocaman esnedin yattığın yerden. saate baktın sonra göz ucuyla. daha erkenmiş aslında, tahmin ettiğin kadar uyumamışsın. sürünerek bacaklarını yatağın kenarından sarkıttın ve gözlerin halıya daldı..."

"...merak ediyorsun böylesine iştahlı ne yazıyor durmadan diye. en sonunda bitiriyor yazısını ve sana çeviriyor kafasını. anlıyorsun ve başta tereddüt etsende onun bakışlarına kitliyorsun gözlerini. uzatıyor yavaşça ajandayı sana okuman için. durumun anlamsızlığı umrunda bile değil o anda."

yazının sonuna geldiğini farkedip sana dönerek sessizce bir şey diyor:

"hoşgeldin."
bugün emek ten bahçeli yedi anıttepe kızılay tunalı kuğulu park civarında yaptığım dolaşma biçimi..
Bazen nöronların senin bile haberin olmadan verirler bu emri öyle akıntıya kapılmış gibi akar gidersin sokak aralarında.. yürüdükçe hücrelerin dile gelir kendi kendilerine iletişim kurup hararetle konuşurlar onlar konuştukça sen farketmeden güzergahın belirlenir sen sadece yürürsün ama iyi gelir nöronların kendi aralarında yaptığı konsültasyon her daim işe yarar şifadır.
e dolaşmaya çıkmış amaca hizmet etmiş. * *
bir ileri, iki geri,sıkıntı stres atmak için yapılan yürüyüş eylemleridir.boş gezmekte olsa amaçsızca sağa sola bakınmak,oyalanmaktır.