bugün

canım dük'üm,

cehennemin dibinde metal şezlong kiraladım
ben gidiyorum artık kalanlara anlatırsın..
kendine has tarzı ile kalbimde yer edinmiş olan sevilesi yazar.

--spoiler--
Çocukluğunu yarım yaşayanlar ne kadar büyürlerse büyüsünler, her çaresiz anlarında ona geri dönerler. Onları nerede görseniz tanırsınız. En yetişkin halleri, hatta hüzünleri bile biraz çocuksudur onların. Çocuk hüznü, evet. Çok istediği oyuncağın neden alınmadığını bir türlü anlayamayan, babasının nereye gittiğini, bir gün önce akvaryumda nazlı nazlı süzülen balığına ne olduğunu, dedesinin ona sormadan neden cennete gittiğini, annesinin saçlarını yıkarken neden canını yaktığını ve neden hep yorgun olduğunu, arkadaşlarının neden oyunlarına onu almadığını bilemeyen; Allah'ın ve karşı evdeki yaşlı amcanın niye hep öfkeli olduğuna akıl sır erdiremeyen, iri bakışlı, sarkık dudaklı, bükük boyunlu çocuk hüznü… Çocukluğunu yarım yaşayanlar büyüdüklerinde, o hüznü de büyütürler beraberlerinde. Onlar bu yüzden her şeye üzülebilirler. Onları üzmek bu yüzden çok kolaydır. Bu yüzden gözlerinde akacak yer arayan yaşlarla dolaşır onlar. Onları kandırmak ve ağlatmak bu yüzden çocuk oyuncağıdır. Ve bu yüzden onlarla uğraşmak iki kere ayıptır. Onların çabucak kırılıverecek hayalleriyle oynamak iki kere günahtır. Eğer şefkat gösteremeyecekseniz, uzak durun en azından. Bütün büyüyememişlerin yarım kalmışlığının hatrına en azından bunu yapın. Uzak durun!
--spoiler--
z raporu adlı kitabı yakında çıkacak olan yazar.
Dünya ayıp etme şampiyonası olsa altın madalyayı götüme takarlar diyen yazardır. Kitap çıkarmadan önce hiç kimseler bilmezken karpuz kabuğuna yazılar yazmak adlı blogunu takip eder yazdıklarını okudukça kendi kendime içlenir dururdum.
Çok sevdiğim şairlerdendir.

Sevdiğimiz ölüler var ve sevmediğimiz diriler çok
Geçtim aralarından kirin pusun ve telaşın
Gövdemden geçtim önce sonra aklımı kaybettim
Yalnızdım hep ve bunu mesele yapmayacak kadar
Şuursuzdum sanırım son çare sana geldim
Merhamet et merhamet bir bakışınla mümkün
Çok zaman kaybettim çok üzgünüm ne desem boş
ihtimal var bir daha o da ölmek olmasa keşke !

Akla ziyan kaygılara fon oldu zavallı ömrüm
Mezarlık dolusu sessizlik ve uğultu ve yalnızlık
Kalabalıklaşsak ya ikimiz herhangi bir coğrafyada
Sen acını unutursun ben gülmeyi hatırlarım
Böylece uzanırız sereserpe bir hasıra
Öylece kalakalırız akmayı unutur zaman
Belki diyorum belki bir ihtimal daha var
Bir ihtimal daha var o da ölmek mi sensiz..

Ali Lidar
Şuraya bir içimi dökeyim adam , adam diyorum çünkü o kadar adamsın ki. Sözlerin kelimelerin, cümlelerin yazıların o kadar içten o kadar bizden ki. Dile getiremediğimiz tonlarca derdimizi o kadar güzel dökmüşsün ki. Annene olan düşkünlüğün, kitapları bu kadar sevmen, bu kadar duyarlı oluşun, beşiktaş sevgin , kadınları o güzel sevişin o kadar güzel ki. Öğrencilik yıllarımda tanışıp yıllarca dostluk kurmak istediğim yeğane insansın. Hayranlık mı? Evet,her kitabında her yazısında kendimi bulmak mı evet! Ama senden daha önemlisi seni bana tanıtan sevdiren o sevdiğim adam var ya ha ona aşığım ulan! Öyle işte. Lidar.. dersime girmeden kitaplarda okuyarak en sevdiğim öğretmen oldun!
Sana senin sözlerinle veda ediyorum.
" uzatamıyorum çünkü uzun şeyleri kimse sevmiyor devir kısa kısa yaşayıp kısa kısa anlatmalar devri. Uzatırsam sıkılırsınız "- Babamın tüfekleri/ Z raporu .
görsel
görsel
Her gelmenin gelmek demek olmadığını, haliyle de her gitmenin aslında gitmekten sayılmayacağını daha bebeyken öğrenmiştim. ilk annem gitmişti benden. iki yaşındayken abiydim çünkü ve kardeşimin ona benden daha çok ihtiyacı vardı. Tamam derdim çaresiz, sıramı beklerdim. Ama sıra hiç gelmezdi. Çünkü sıranın bana gelecek gibi olduğu zamanlarda bir sürü kardeşim daha oldu. Öyle öyle büyüdüm işte..

Anladım hep durumu ve ve hep hak verdim anneme. Ne kızdım ne sitem ettim. Bekledim yine de... Dizimi masanın köşesine çarptığımda, mahalledeki çocuklardan dayak yediğimde, babam ilk tokatı attığında... içime içime ağladım hep. içime içime ağladım ve bekledim. Annemi bekledim. Koşup gelseydi annem, sarılsaydı bana, yapıştırsaydı kafamı göğsüne, ortalığı ayağa kaldırırcasına ağlardım. Ama annem hiçbirinde gel-e-medi. Hep çok işi vardı çünkü! Öyle öyle, kimselere göstermeden, içime içime ağlamayı öğrendim.

Demem o ki, ben şimdi sana kalk gel demem. Beklerim hep ama gel demem. Diyemem. Çünkü öyle öğrendim. Canım çok yanıyor şu an. Eğer gelirsen, sarılırsan bana, yapıştırırsan kafamı göğsüne, ortalığı ayağa kaldırırcasına ağlarım. Ama gel demem. Diyemem. Öyle öğrendim çünkü. Öyle büyüdüm. Gelmezsen işi vardır derim. Çünkü biliyorum. Sevdiğim bütün kadınların hep, hep çok işi oldu çünkü. Bir şey demem o yüzden. Oturur beklerim. Gelirsen ne iyi edersin. Gelmezsen bir şey demem. Beklerim...
Küçük prens koleksiyonunu hunharca kıskandığım yazar.
esaslı abidir.
Ben seninle hiç yağmurda yürümedim
Islanınca neye benzer tüylerin
Görmedim

Ben seninle hiç rakı içmedim
Açık saçık küfürler edermişsin sarhoşken
Duymadım

Ben seninle hiç trene binmedim
Pencere kenarını mı seversin koridor tarafını mı
Bilmedim

Ben senin ellerini hiç tutmadım
Soğuk mudur sıcak mıdır hayal ettim sadece
Değmedim

Ben senin gözlerine hiç bakmadım
Ama öyle buğuluydu ki rüyalarımda
Aklımdan çıkarmadım..
Argonun yakıştığı inlanlar da vardır.Ali Lidar onlardan biridir güzel yazılar yazar vesselam.

Sen ellibin yıl önce toprağa yerleş. Zaman geçsin etrafını çitle çerle çöple çevir, burası benim de. Sonra yazıyı bul, tekerleği bul, parayı bul, çağlar geçsin, feodalizm, emperyalizm, kapitalizm, sanayi devrimi bok püsür bir milyon tane hikaye. Geçsin sonra ellibin yıl ve hayalin şu olsun; emekli olup iki dönüm yer alayım kendime, tulumbamdan suyumu çekip kendi domatesimi yetiştirip diktiğim ardıç ağacının altına gömüleyim. Bence de süper fikir. O zaman kim kandırdı da bizi ellibin yıldır sikik sikik işlerle uğraştık. Madem başa dönecektik derdimiz neydi lan! .Mına koyim medeniyetinin, iki dönüm toprak, biraz su, biraz tohum yetiyor işte. Hep yetiyormuş hatta. O tekerleği ilk döndüren puşt kimse allah bildiği gibi yapsın onu!
97. Sayfasında ara verip şu an bunları yazdığım kitabın yazarı
Ayrıca;
görsel
gündelik dili yakalamış akılda kalıcı şiirleri olan şair kişisi. muhsin ünlü ve ikinci yeni tadı aldım. güzel hatunlara karşı ilgisi de gözlerden kaçmıyor değil ;)
Seni çok anıyorum ama arayamıyorum. Çünkü biz birbirimizi acıdan öldürürüz.
görsel
görsel
Sonra özlüyorsun işte... Onunla çok şey yaşamış da olsan, henüz hiçbir şey yaşamamış da olsan, bir gün öncede görsen, hiç görmemiş de olsan, çörekleniyor içine o melun his... Tarifi zor... Hani anlatmaya üşeniyorum derim ya bazen; aslında o gerçek bir üşenme değil... Ne kadar uğraşırsam uğraşayım anlatamayacağımı bildiğimden, kendi kendime uydurduğum bir savunma mekanizması sadece...
Aklima geldi yine gece gece gidip biraz siirlerini okuyayim.
Bir insana verdiğiniz değerin, onun gerçekten değerli olmasıyla ya da bunu hak edip etmemesiyle hiç ilgisi yoktur. Değer vereceğiniz insanları kendiniz seçersiniz ve bunu yaparken çoğu zaman ne durumda olduklarına aldırmazsınız. Bunun adı tam olarak 'değer yüklemesi'dir. Yani ona verdiğiniz değerin kaynağı siz olduğunuz için asıl değerli olan karşınızdaki değil sizsinizdir. En azından bir süre öyledir. Ama şunu da göz ardı etmemek gerekir. Birine gereğinden fazla değer verirseniz eğer (artık sürekli kendinizden verdiğiniz için) siz değer kaybetmeye başlarsınız ve onun gözünde ona verdiğiniz değer ölçüsünde değersizleşirsiniz..

Ali Lidar.
"Hayallerindeki adam olmadığımı anladığında beni değiştirmeye çalışacağına, susarak bir duble rakı içseydin benimle bir çok şey kendiliğinden değişirdi. Yanıma, kırılacağı baştan belli hayallerle sokulacağına oturup birer bira içseydik keşke. Hiç değilse içer misin diye sormadan çay suyu koysaydın ocağa. Sen suyun kaynamasını beklerdin ben seni beklerdim ve aradaki boşluğa bir aşk ihtimali sıkıştırırdık."
yazdığı alengirli şiir; bana bazen çok güzel geliyor bazen ise ne demiş saçmalamış bu adam diyorum. değişik bir şahsiyet kendileri. ot dergisinde yazıyor galiba hala.
Bu hafta içi 4. şiir kitabı yolun başında'yı çıkartacak şair.
bugün eskişehir'de bir kitabevinde imza günü olan şair ve yazar. tam saatinde oralardaydım ama haberim yoktu, eve dönünce öğrendim. çok üzgünüm sözlük çok...