bugün

insanoğlunun yaşamı boyunca ağırlığı altında ezildiği sonsuz kaosun kaynağı, sonsuz algılar girdabında savrulmaya mahkum olmasıdır.
sizin bir gerçeğiniz, hakikatiniz varsın olsun, karşınıza geçen her insan farklı bir algı ile sizde bambaşka bir gerçeklik faraziyeliyecektir.
insanın ufkunu açanda, daraltanda aslında bu dipsiz algı kuyusudur.
biz geçmişe bakıp, taş devri algılıyoruz.
hiç düşünmüyoruzki doğa ile uyum sağlayan, aslında ekolojik bir hayat felsefesi edinmiş o insanlar kendi dünyalarını nasıl bir gerçeklikle algılıyorlardı.
aslında mutlak tektir ama bu mutlağı insan aklı ile bulmak imkansızdır.
biz, çağımızın yapılarını ve tekniğini, insanoğlunu ölümsüz kılacak bir araç olarak algılıyoruz.
gerçek aslında çok farklı olabilir.
din algımız, kainat algımız, madde algımız, iyi algımız, kötü algımız, kısacası insanı insan yapan tüm sosyal algılarımız yanlış çıkabilir.
nasılki algısal boyutu paylaşmamıza rağmen birbirimizi farklı algılıyoruz, hayatı da çok yanlış algılamış olabiliriz.
ama aslında bunun hiçbir önemi yok.
zira insanoğlu algıları ile varolabiliyor, varolduğunu hissedebiliyor.
mutlak gerçekler dışında birşey olmasa idi insanlık olmazdı.
biz algılarımızla varolduk.
algılarımız olmasa idi biz olmazdık.
işte sırf bu yüzden, algılarından dolayı da kimseyi suçlamamayı öğrenmeliyiz.
tüm dünyadaki insanları aynı pencereden bakıtmak mümkün değil.
kaldı ki mümkün olsa bile, aynı şeyleri görmelerini sağlayamazdık.
en önemlisi de aynı şeylere baksalar bile farklı farklı şeyler algılayacaklardı.
algıları ile farklı bir pencere açacaklar, o pencerelerden farklı farklı yönlere bakacaklar ve yeni pencereler keşfedeceklerdi.
algılarımız olmadan biz bir hiçiz.
mutlak karşısında bizi, biz olarak vareden sadece algılarımız.
birilerinin algılarımıza ayar vermesine de, yasaklar koymasına da müsaade edemeyiz.
müsaade edersek, kendi kendimizi algısızlığa zincirlemiş oluruz.