bugün

en zor görevlerden biridir efendim.

lisedeyiz daha. sınıfta bir arkadaş var adı ali. tamam isim uydurma ama hakkaten var böyle bir arkadaş. neyse. *

kendi deyimiyle tam bir aşk adamı. gece bir kızı düşünmeden uyuyamıyor o derece. hasta mısın evladım sen diyorum, sen de normal erkekler gibi counter oynasan ne bileyim okeye dördüncü olsan, batak falan ama dinletemiyorum. bizimki kız peşinde koşmayı her zaman daha eğlenceli buluyor.

tenefüs zilinin çalması ile avına odaklanan bir çita gibi vakur ve gururla ilerliyor. her başarısından sonra da çikolatalı sütümü içerken yanıma gelip bu haftasonu kızı dersaneye götürücem geyikleri yapıyor. kızın ameleliğini yapıp kitaplarını taşıyacak, yol parasını verip dersaneye götürecek, kız çıkmadan da kapının önüne dikilip o kış ayazında dona dona kızı bekleyecek. gören de son model bmw'siyle götürüyor sanır. bildiğin b48. *

gel gelelim üniversiteyi kazanıyoruz farklı üniversitelerde aynı bölümü okuyoruz. oh be kurtuldum nihayet derken msn, internet, facebook gibi icatlar yüzünden ne yazık ki arkadaşlığımız devam etmek zorunda kalıyor.

arada sırada derdini dinletmek suretiyle uyutmuyor beni. dert derken telaşa gerek yok, bir kızın çıkma teklifini kabul etmemesi ya da biraz uğraştırması bile onun için büyük bir derttir. olmuyor işte dibi olmuyor, kız yüz vermiyor nidaları ile uykusuz gecelerim oluyor.

bir çiçekçiyle anlaşmış bizimki. ben devamlı müşteriyim muhabbeti falan. bir kızı ikinci kez görmesi ve kızın güzel olması çiçek vermesi için yeterli bir neden onun için, varın devamlı müşteri olmasının nedenini siz düşünün. adam da ucuza veriyor çiçekleri. sayesinde çiçek endüstrisi ayakta kalıyor. krizin vurmadığı tek endüstri olduğunu söylüyor gazeteler. *
neyse bizimki hiçbir zaman yıl dönümü kutlayamıyor tabi ilişkilerinde. bunun acısını hafta dönümleri ve ay dönümleriyle telafi ediyor. ben de arada yıldönümü kutlama temennisinde bulunuyorum, gülüyoruz.

birgün aşık oluyor. kendi deyimiyle tabi. arıyor, dibi diyor hayatımın aşkını buldum, çok mutluyum. tabi ben acı acı gülümseyip kıza üzülüyorum başka birşey değil. çünkü şıpsevdi olduğunu biliyorum bizimkinin. bu hayatının bilmem kaçıncı aşkı kız bilse.

ve bir gün bunu başka bir kızla yakalıyorum kolkola sarmaş dolaş. sayısız tehtit. ilk defa gözümde bu kadar alçalıyor, iki kızın hayalleriyle oynuyor, ikisini de aldatıyor aslında. ve bağlantıyı koparıyorum. arama beni sakın diyorum. ama unutma bir gün sende aldatılacaksın, beter olacaksın diyorum.

eski kız arkadaşından benim sözlerim yüzünden ayrılıyor ve başka biriyle çıkmaya başlıyor. herşey çok güzel tabi onun açısından. ilk defa 5. ay dönümünü kutluyor arkadaşım. hayret ediyorum nasıl olur da başka kimseden hoşlanmaz diye.

neyse bir gün telefonum acı acı çalıyor. attım ya aynı melodi yine. telefonun acı çalması da neyse. *
açıyorum bu arıyor. sesinde garip bir mutluluk ve heyecan var. dibi inanmayacaksın neler oldu bir bilsen diyor. hayretler içinde dinliyorum sabahın uyku mahmutluğuyla. ne oldu söylesene diyorum.

- aldatıldııımm! diyor.

o an idrak edemiyorum, sevindi mi üzüldü mü anlayamıyorum. sesindeki o heyecan devam ediyor çocuğun.

- sen haklıydın dibi, sen haklıydın. aldattım diye aldatıldım. dediğin çıktı işte.

hala anlam veremiyorum tepkisine. sırf benim dediğim çıktı diye mutlu olmasına. henüz idrak edememişsin sen diyorum. ne zaman öğrendin. az önce diyor 5-10 dakika olmadı. sonra da anlatmaya başlıyor.

- kızın telefonunda bir numara vardı, sormuştum ona bu kim diye. o zaman bana, babamın bir sevgilisi var annem duymasın diye benim telefonumdan arıyor demişti.

donup kalıyorum. ne biçim aile bu böyle ya, kız da normal karşılıyor. kiminle çıkıyorsun nan sen diyebiliyorum sadece.

- ya yalanmış dibi ya, o telefonu araştırdım meğer erkek arkadaşıymış diyor.

gülüyorum sadece. çünkü kendi yaptığının aynısı başına geliyor. arkadaş da gülüyor. o kısmı çözemiyorum. ya dibi helal olsun ya nasıl tahmin ettin ya, super valla gibi garip tepkiler veriyor.

bu gece uyu sabah uyanınca tekrar konuşalım sen olayı idrak edememişsin diyor kapıyorum.

sabah aynı saatlerde telefonum yine çalıyor. bu sefer üzgün ve ağlamaklı bir ses tonu ve aynı cümleler. dibi inanamayacaksın neler oldu bir bilsen diyor. aynı diyalog yine başlıyor. ne olduğunu soruyorum aldatıldım diyor.

olayı en baştan bu sefer de ağlamaklı bir ses tonuyla anlatıyor. aslında moral vermem gerekirken beni gülme tutuyor. o ağlıyor ben gülüyorum. boşver geçer diyorum, ağlattıklarına say.

erkeklerin ağlamasına kimse dayanamaz derler ya, ben nedense gülüyorum. arada da sadist miyim acaba diye de kendi kendime soruyorum.

neyse efendim periyodik olarak her sabah o telefon çalıyor bir hafta boyunca. her sabah hikaye başa sarıyor. her sabah boşver nan sana layık değilmiş diyorum. velhasıl aldatılan arkadaşı teselli etmenin zor olduğunu anlıyorum.

ve aldatılan birinin tek çaresinin yeni bir aşk olduğunu bir hafta sonra telefonları kesilince anlıyorum.
(bkz: burç)

(bkz: meriç)
teselli eden x: lan olm boşver, sana kız mı yok? zaten w senden hoşlanıyomuş.
teselli edilen y: valla mı?
x: olm z yakışmıyodu zaten kendi kaybetti.. takma sen. hem çivi çiviyi söker.
y: du bi msj atayim da w ile buluşalım lan.
Şövalye ritüelleriyle uğurlanan koca yurekli adamın görevidir. aldatılan kişinin yanına varınca sesssiz bi ceylana dönüşür tabi.