bugün

birbirinden pek farkları olmayan iki güruhun karşılaştırılmasıdır.
tek farkları;
bir taraf başbakanı ve partisini severken diğer taraf sevmez.
onun haricinde ikisinde de empati yoktur.
birbirlerini anlamaya, birbirleriyle iletişim kurmaya çalışmazlar.
kendilerine göre diğer güruh ya cahildir ya da dinsiz.
bir grup akp'nin falso hiçbir icraatı olmayacağını savunurken diğer taraf akp'nin hiç hayırlı girişimi olmadığını savunur.
hasılı dinlemezler, anlamazlar.
ne bilirlerse, ne öğrendilerse onu savunurlar.
millete gına getiren karşılaştırmadır. iki kelam etmek lazım gelirse, karşıtlığın bir getirisi yoktur; hatta yaşanan şu dönemde çok da risklidir. yandaş olmak ise çoğu zaman, hatta yaşanan şu dönemde olağanüstü karlıdır. cebe de yarar, karnını doyurmaya da.

bunun dışında alt tarafı siyasi bir partidir, 50 küsür partiden herhangi biri ve tarihte kurulmuş belki bin tane partiden sadece ve sadece biri. sevmek ya da sevmemekle açıklanamaz bu durum, karşıda duran ne kimsenin dayısı, ne de kimsenin babasıdır. ayrıca yaptığı müziğe hayran olunan ya da şabalakça popüler kültüre mal olan bir pop yıldızından bahsedilmiyor burada. bir idareciden, bir politikacıdan bahsediliyor. sokaktaki insanın bir başbakanı sevmesi ya da sevmemesi diye bir durum yoktur, olamaz. kim tanıyor, sokaktakilerin hiçbiri. o halde bunu sevme ya da sevmeme olarak değil, icraatlarından hoşnut olmak ya da olmamakla açıklamak gerekmekte.

icraatından memnun olan destekleyecektir, ülkenin ve milletin daha güzel günlere gittiğini düşünen artık her kimse.

icraatından memnun olmayan da desteklemeyecektir, ülkenin ve milletin daha güzel günlere gittiğini düşünmeyen artık her kimse.

empati derken, ülkeyi yöneten insanlar; halkın yarısından fazlası neden ama neden icraatlarımı beğenmiyor diyerek düşünmeli, bu soruyu hergün ama hergün kendisine sormalı. halkın üçte birinin oyuyla üçte üçüne hükmediyorum olarak bakarsa ya da seçim akşamı yaptığı o muhteşem konuşmadaki tavır ve yaklaşımdan bugün eser bile kalmadıysa bunu halka değil, o kişiye sormak gereklidir. o akşamki konuşma, sonraki tüm prompter konuşmaları gibi danışmanlarca hazırlanan ve güne özel, o gün ya da o an için anlamlı, hoşa giden ve kucaklayan ama işte sırf bu yüzden anlamsız bir konuşma mıdır yoksa kendi içinden geçenlerin bir yansıması mıdır?

o günkü konuşmaya sadık kalınsaydı, kendisine oy vermeyenlerin kaygı ve endişeleri açıklıkla ve dürüstlükle giderilebilseydi, bugün biz ülke olarak bu can sıkıcı şeyleri konuşuyor, tartışıyor olur muyduk? mesele bu.

sevmek ya da sevmemek değil mesele. tanımadığınız insanı sevemezsiniz, sadece aşık olursunuz. güç ve iktidar sadece kendisine aşık eder. güç ve iktidar gittiğinde ise söner gider. sevgi ise gücü tanımaz; sammiyet, olgunluk ve çaba ister. emek ister. o emeği ve çabayı gösterirseniz, o olgunluğu gösterebilirseniz kitleler zaten sizi izler. hem de yandaş olarak değil, koca bir halk olarak.
normal şartlar altında, dünya üzerinde demokratik yollarla hükümetlerini belirleyen her ülkede yaşanan bir karşıtlık durumunun, demokrasi ahlakından yoksun bir ülke olan yalnız ve güzel ülkemizde vücut bulmuş halidir.

ki şahsım, akp'nin ve icraatlarının en ateşli karşıtlarından biri olmakla birlikte, sağımda solumda gerizekalı argümanlarla tartışmaktan aciz bir şekilde birbirine hırlayan bu iki gürühu gördükçe ülkem siyasetinden biraz daha tiksiniyorum.

ilk taşı günahsız olan atsın. koskoca bir halkı da bu iki güruh arasına sıkıştıranlar utansın.