bugün

AKP-Doğan Medya Kavgası

Tehditler, şantajlar ve kirli çıkar ilişkileri ortalığı kaplamış durumda.

Bu çatışmada, her iki kesim de çatışmanın temiz tarafı değildir.

Çatıştıran da Uzlaştıran da Çıkarlarıdır

ilke, kural, ahlak yok; tehdit, şantaj, riyakarlık var

"Deniz Feneri" dolandırıcılığına ilişkin davanın, Almanya'da başlamasından itibaren, AKP ile Doğan Holding arasındaki çıkar çatışması, davada açığa çıkan bilgi ve belgeler üzerinden sürdürülüyor.
Başta Doğan Medya olmak üzere, AKP karşıtı kesimler bu malzemeyi aralarındaki çatışmada kullanarak, AKP'yi teşhire yönelirken; AKP de, bu dolandırıcılık içindeki rollerini, karşı saldırı başlatarak örtmeye çalışıyor.
Tehditler, şantajlar ve kirli çıkar ilişkileri ortalığı kaplamış durumda. Oysa, daha kısa süre öncesine kadar, Doğan Holding de, AKP iktidarını destekleyenler arasında idi.
O zaman çıkar ilişkileri, ittifak halinde olmalarını sağlıyordu, bugün çatışmalarının nedeni de yine çıkarlarıdır.
Uzlaşmalarını da, çatışmalarını da maddi çıkarlarının belirlediğini, Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, NTV'de katıldığı bir programda şöyle dile getirdi; 'Elbette biz bir şirketiz."
Evet, onlar gazete gibi görünseler, basın ilkelerinden, özgürlüğünden sık sık dem vursalar da bir "şirket"ler; dolayısıyla asıl amaçları "kar"dır ve karları için, gerektiğinde uzlaşır gerektiğinde de çatışırlar.
Bunlar, basın yayın tekelleriyle iktidarlar arasındaki ilişkilerin iki yönüdür.
Bu çatışmada, her iki kesim de çatışmanın temiz tarafı değildir. AKP iktidarının yolsuzlukları, dolandırıcılıkları ayyuka çıkmış durumdadır. Fakat, aynı durum Doğan Holding için de geçerlidir. Onlar da, iktidarlarla ilişkilerini ve ellerindeki medya ve sermaye gücünü kullanarak soygun ve talanı sürdürürler. Her çıkar ve maddi kazanç kapısını, bu yollarla açarlar.
Oligarşinin dünyasında, yasalar, kurallar temel değildir. ittifak halinde bu ilişkileri yürütürken, birbirlerinin açıklarını da görmezler. Fakat, bugün olduğu gibi, ittifak dağılıp çatışma başladığında, ellerde biriktirilen malzemeler de ortaya çıkarılmakta ve çatışmada kullanılmaktadır.
Yani, AKP iktidarının çizmeye çalıştığı; 'Doğan Holding'in hortumlarını kestiği için saldırılara maruz kalan dürüst iktidar' tablosu pişkince bir aldatmadır. AKP, Doğan Holding'e ait POAŞ'ın vergi borçlarına yüzde 50 indirim yapması örneğinde olduğu gibi, pekala Doğan Holding'in hortumlamalarına aracılık yapmıştır. Keza, iktidar olanaklarını kullanarak hortumların ucunun bağlandığı tek holding de Doğan Holding değildir. Asıl yüklüsünü, kendi yandaşı tekellere aktarmıştır. Dolayısıyla, Doğan Holding'in AKP'yi hedef alınmasının nedeni, "temiz iktidar" olması değil, rantları, kendi çevresine daha fazla akıtmasıdır.
Diğer yandan, Doğan Holding'in, kendisine atfettiği "dolandırıcılıklara karşı çıkan, dürüst sermaye ve basın özgürlüğünü savunan, ilkeli medya..." söylemlerinin de gerçekle ilgisi yoktur. Yürüttükleri kavga bu değerler için değil, holding çıkarları içindir.
Bunun için yıllarca AKP iktidarını desteklemiş; bugüne kadar AKP'nin yolsuzluklarını, dolandırıcılıklarını görmezden gelmiş; AKP'ye karşı yazıları nedeniyle, uzun yıllardır gazetelerinde yazarlık yapan Emin Çölaşan'ı işten atmıştır. O zaman, Ertuğrul Özkök; "Sonunda iş, gazetenin kurumsal kimliği ile çatışma noktasına geldi" diyordu. Demek ki, gazetenin kurumsal kimliği AKP ile çıkar ilişkileri üzerine oturuyordu.
Bu yaşananlar, salt AKP iktidarı ile Doğan Holding ilişkilerini değil, oligarşik düzenin işleyişini yansıtmaktadır. Oligarşik düzende, iktidarlarla basın yayın tekelleri her zaman çıkar ilişkisi içinde olmuşlardır. Ve çıkar ilişkilerinin bozulduğu durumlarda da aralarında çatışma başlamıştır.
Fakat, birbirlerine karşı kullandıkları malzemeler de çoğunlukla gerçektir. Bu nedenle, aralarındaki çatışmalar aynı zamanda, sistemin ve egemenlerin dolandırıcılıklarının, yolsuzluklarının belli ölçülerde de olsa halkın gözü önüne serilmesine de vesile olmaktadır.

Çatışmanın Gösterdikleri

Doğan Holding ile AKP arasındaki çatışmanın gösterdiklerinin en belli başlı yanlarını şöyle ifade edebiliriz;
* Her iki kesimin eli birbirinden kirlidir.
Doğan Medya; Deniz Feneri yolsuzluğunun Tayyip Erdoğan'a kadar uzandığını yazdı.
Tayyip Erdoğan; 'Aydın Doğan, Hilton'un önündeki devasa yeşil alanı, rezidans yapmak üzere, benden ricada bulundu' açıklamasını yaptı.
Aydın Doğan: Tayyip Erdoğan'ı yandaşı holdingleri kayırmakla suçlayarak; Ceyhan'a rafineri kurmak için yer istediğinde, Erdoğan'ın 'Hayır olmaz orayı bizim Çalık Grubu istiyor' dediğini açıkladı.
Kanal 7: Aydın Doğan küçük yatırımcının 60 milyon dolarını kasasına aktardı mı? Kağıt kaçakçılığı yaptı mı? diye sorarken; Tayyip Erdoğan da, 'RTÜK başkanını suçlu ilan etmenizin, çıkar hesaplarınızla alakası var mı yok mu?' diye sorarak açıklama istedi.
Biz açıklayalım, her ikisinin yazdıklarında da, söylediklerinde de belirleyici olan çıkar hesaplarıdır. Geçmişte, çıkar hesapları için göz yumduklarını, bugün çıkar hesapları için gündeme getiriyorlar.
Örneğin, Kanal 7 televizyonu, "arşivlerini tarayarak(!)" (demek ki, Tv arşivlerinde kişilerin telefon kayıtları da varmış!), 10 yıl önceki telefon konuşmaları arasından, Ertuğrul Özkök'ün ANAP yöneticilerinden Güneş Taner'le telefon konuşma kaydını yayınlıyor. Özkök, Taner'den başbakan Mesut Yılmaz ile görüşerek, kağıt alım işine aracılık yapmasını istiyor ve diyor ki; "Bugün onun ağzından (Mesut Yılmaz) manşet yaptım, daha ne yapayım."
Kirli ilişkiler böyle yürütülüyor, ve eldeki basın gücü de böyle kullanılıyor işte.
Şimdilik açıkladıklarının bir kısmı bunlar olsa da, ellerindeki malzemenin açıkladıkları ile sınırlı olmadığı da açıktır.
* Her iki kesimin de basın özgürlüğü ile ilgisi yoktur. Basın, çıkar ilişkilerinde kullanılacak malzemedir.
Tayyip Erdoğan; "Bundan sonra Sayın Doğan grubu yazdıkça ben de açıklayacağım." sözleriyle, Doğan Medya'ya "hakkımda yazmayın haa" diyerek, basın özgürlüğüne "saygısını" göstermiştir. Basın AKP yandaşı değilse, şantajla, tehditle susturulabilir.
Ertuğrul Özkök'te, NTV'deki konuşmasında, 'Her gün doğudan şehit haberleri geliyor yazmıyoruz...' diyerek tehdit savuruyordu. işte basın özgürlüğü; anlaşırsak yazmamaya devam, değilse 'yazarım haa!!!' . Halkın haber alma özgürlüğü hakkıymış, objektif gazetecilikmiş, bunların önemi yok.
Doğan Medya'nın anlayışında basın özgürlüğü sınırları da, Doğan Holding'in çıkarlarının izin verdiği yere kadardır. Yarın AKP ile anlaşırlarsa, geçmişte olduğu gibi, iktidarların istediğini yazıp istemediğini yazmayacağına, gerçeklere en koyu sansürü uygulayacağına kuşku yoktur.
Diğer yandan, AKP yandaşı islamcı basın da, çatışmada yerini almıştır. Onların basın ilkeleri de; Deniz Feneri gibi bir dolandırıcılık olayını haber bile yapmazken, sadece dolandırıcılığa ismi bulaşan kişilerin karşı açıklamalarını yayınlayacak kadar, çıkar çatışmalarına endekslenmiştir.
Burjuva basın yayın kuruluşları, tekellerin silahı durumundadır. Hemen hepsi bir holdinge bağlıdır. Basın olma özellikleri değil, bağlı bulundukları holdinglerin çıkarlarının savunuculuğu belirleyici olmaktadır. Ve bu zeminde birbirlerine eleştiri getirecek durumda da değiller, çünkü hepsi aynı durumdadır.
* Şantaj ve tehditle çarpışıyorlar: Yasa, hukuk önemsiz; Biri ülkenin başbakanı, diğeri ülkenin en büyük medya tekeli, fakat her ikisinin de ellerindeki bilgiler, şantaj ve tehdit malzemesi.
Tayyip Erdoğan diyor ki; elimde seninle ilgili gizli bilgiler var, hakkımda yazdıklarını bir hafta içinde değiştirmezsen, bu bilgileri açıklamaya devam edeceğim. Bütün kara kaplı defterler ortaya çıkacak.
Başbakan'ın elindeki bilgi ve belgeleri, yargıya taşıması gerekmez mi? Başbakan yasadışılıkları engellemekle görevli değil mi? Öyle olmuyor, başbakan şantaj için kullanıyor.
Ertuğrul Özkök, Doğan Holding adına cevap yazıyor; bize de seninle ilgili yolsuzluk dosyaları geliyor.
Nitekim, Doğan Medya elindeki yolsuzluk, dolandırıcılık dosyalarını yazmış değildir. Sayfalarca yazdıkları, AKP'lilerin soygun ve talanlarına ilişkin son "dört olay"dır. Öncekiler yok, ya yazmadılar, ya üzerinde durmayarak unutulmasına hizmet ettiler.

Özkök: Birleşmeliyiz

Bir yandan çatışma sürerken, bir yandan da çatışmayı bitirme arayışları sürüyor. Örneğin, Ertuğrul Özkök, NTV'de Doğan Holding cephesinden AKP'ye uzlaşma çağrısı yaptı: "Ekonomi durdu. Çevremiz bu kadar sorunla kuşatılmış (Kafkasya, Ortadoğu, Kürt Sorunu) iken, birleşmeliyiz."

Özkök'ün ağzından dile gelen burjuvazinin sınıfsal çıkarlarıdır. Birleşmek durumundalar. Çünkü, ülke içinde, ülke dışında burjuvazinin çıkarları çerçevesinde müdahale etmeleri gereken sorunlar var.

Bu da oligarşi içi çatışmaların diğer bir yönüdür. Oligarşi içi kesimler, bir yandan kişisel-grupsal çıkarları çerçevesinde çatışmaya girerken, diğer yandan bu çıkarlarının, sistemin genel çıkarlarından, yani sınıfsal çıkarlarından bağımsız olmadığını da bilirler. Sistemin zarar görmesinin, hepsinin çıkarlarının zarar görmesi demek olduğu gerçeğiyle hareket ederler.

Özkök, AKP'ye sistemin tehlikeye düşmemesi için, çatışmaya bir yerde son vermek, uzlaşmak zorunda olduklarını hatırlatmaktadır.

Özkök'ün bu sözlerinde, bir noktada uzlaştıklarında, Deniz Feneri dolandırıcılıklarının da, tüm diğer yolsuzlukların da üzerine sünger çekmeye hazır oldukları mesajı vardır. O noktada, çatışmada güdülen 'ulvi amaçlar' bir anda yok olacaktır.

Burjuvazi, sınıfsal çıkarları çerçevesinde, gerektiğinde aralarındaki çelişkileri yumuşatma, gözardı edebilme deneyimine sahiptir. Dönem dönem çatışarak, dönem dönem uzlaşarak, yeni dengeler oluşturarak iktidarlarını sürdürmek isterler. Bugün çatışıyorlar; Yakın zamana kadar, AKP iktidarı, Doğan Holding'e ayrıcalıklar sağlıyor, Doğan Holding Tayyip'e övgüler düzüyordu. Yarın yine aynı duruma dönebilirler.