bugün

özet manyakları için;

sonra kız bindi vapura gitti, kaldık yine saadet'in kara göğüslerine...

al kısa yazdım, al özet geçtim amk. oldu mu? sevdin mi? heh tamam o zaman, okuma sen gerisini.

tanım koş, formatı deliyorlar: akdom denen kafa sikici aletin önünde aşka gelmek, isyan etmek ve gerçekleri kabul etmek eylemlerinin hepiciği. he tanım bu.

mesele de şu;

ben her ay akbil fişi toplarım. çalıştığım şirket, tüm çalışanlarına, aylık 120 tl yol parası veriyor. fakat bu parayı almak için muhasebeye 120 tl tutarında akbil fişi götürmen lazım. e ben işe dolmuşla gidip geliyorum, dolayısıyla her ay 120 tl'lik akbil fişi bulmam icap ediyor. peki bunu nasıl yapıyorum?

aslında çok basit, hiç zorlanmadan yapılabilecek bir şey. ama teorik olarak... iş pratiğe geldiğinde herkesin yiyebileceği bir halt olmadığını anlıyorsun.
eskiden akbil gişelerine gidip 'abiiy fiş var mı?' deyin sorardım, o pezolar da alışmışlar böyle fiş isteyenlere. ya 'şurdan bi malbuş kap gel bağalım' derlerdi, ya da '5 lira alayım' diye net bir şekilde tavırlarını koyarlardı. 120 eksi 5 tl.. e yine iyi, ne yapak, verirdik paşa paşa.

ama sonra bu olay da kalktı ortadan, sanırım belediye gizli baskınlar yapmış bu malbuşçulara, artık 'fiş var mı abiy?' diye gidince siktir çeker oldular. geriye iki seçeneğin kalıyor. ya bu akbil gişelerinin orda turlayıp, yere atılmış fişleri toplayacaksın, ya da bu akdom'ların önünde baykuş kesilip, fişini almayı unutan olursa hemen atlayacaksın.

ben ikisini de yapıyorum. eğer kadıköy rıhtımındaki otobüs duraklarının orda mütemadiyen domalarak gezen, ya da üsküdar iskelesindeki akdom'ların başında fareye odaklanmış kedi gibi bekleyen birini görürseniz, hiç çekinmeden gidip 'naber lan yarram' diyebilirsiniz. ben hemen anlarım uludağ'dan olduğunuzu.

bu ayki akbil olayında kadıköy'e hiç düşmedi yolum, kısmetimi üsküdar'da arıyorum. öğle paydosunda vardım gittim üsküdar'a, o meşhur büfelerin birinden, bir sosisli aldım, mayonez sıktırmadım, turşusu ketçabı bol olsun dedim. sonra sürekli bir insan sürkilasyonu yaşanan akbil dolum makinelerinin oraya çömdüm hacı.

sosislimi yiyip işe koyulmak niyetindeyim. her şey iyi güzel de, o akbil makinesindeki kadının sesi yok mu... ananı atanı, daha kulaklarımda çınlıyor şerefsizim.

*sadece kağıt para girişi yapınız
*akbilinizi makinedeki sokete tutunuz
*yapmak istediğiniz işlemi seçiniz
*işleminiz yapılıyor lütfen bekleyiniz
*sadece kağıt para girişi ya... akbilinizi sokete... seçiniz.. işleminiz.. bekleyiniz.. yapınız... sadece kağıt para... akbilinizi sokete...

allah belanı versin!

sosislimi bitirir bitirmez daldım makinelere, toplamda bir tarafta üç tane makine var, bir tarafta iki (kağıt para isteyip fiş veren)
önce üçlüye baktım, sağ makine tazyik, orta makine tazyik, sol makine gümm. 20 tl'lik bir fiş buldum, sonra geçtim yan tarafa, 10 da ordan buldum, sonra bu iki bölümün arasındaki çöp kutusuna baktım, iki beşlik de ordan... (dayanamadım soracağım) etti mi sana gırk? milli fakirler gününüz gutlu olsung.

takriben 20 dakika sonra 100 tl'lik fişi cebime koymuştum. sonrasında ortalık bir durgunlaştı. ara sıra böyle seyreliyor millet, sonra birden kalabalık artıyor vs.
bu sakinlik esnasında hemen arkamdaki ağaçlı banka oturdum (hani oluyor ya, bir ağacın çevresini bank gibi bir şeyle kaplıyorlar, millet otursun deyi) bir sigara yaktım. sonra bi baktım, bana bakıyor...

bana bakıp yanındakilere bir şeyler anlatıyor. kim diye sorma abi, adını bilmiyorum ki. gözler masmaviii, boy en az 1.75, ten beyaz, saç kız güller, kahkahasında akbiller, kirpiği takma sanırım ama olsun, ben o afete vuruldum hocuuuu....
üç kişiydiler, iki kız, bir erkek. içlerinden birinin çantasındaki bayrak resminden anladığım kadarıyla danimarkalıydılar. üçü de bu yana bakıydılar... sanırım benim hatun (dakkasında sahiplenirim) deminden beri beni izliyordu, ki sürekli akbil fişi toplama hareketleriyle bir şeyler anlatıyordu diğerlerine. akbil fişi toplama hareketini nerde görsem tanırım!

bu ecnebilerde utanma arlanma yok baba, beni anlatıyor yanındakilere, ben onlara bakıyorum, fakat en ufak bir durma, duraksama, çekinme, mahçup olma vs. yok. derken üstüne bir de başıyla selamlamasın mı...
fişimi aldım yanıma, vardım hatunun yanına, benzedim bahtsız bedeviye, yüce mevlaya sığındım...

olum kız yakından daha bir güzel lan.. çil bir insana bu kadar mı yakışır allahım yalebbim, tuhaflık geçiriyorum. hele gözler... olum kocaman ve masmavi anlatabiliyor muyum? kız sana bakınca, ışık görmüş davşan gibi belerip kalıyorsun, değil hareket etmek, nefes alamıyorsun nefes... alırsan ölürsün.

benim kız: hay
milli: hay
diğer kız: hay
oğlan: hay

(ee? diyaloğun devamı yok ki)

milli: hay amına koyayım.

ben ne danca bilirim, ne de ingilizce. sevişecek kadar bir almancam vardır o kadar... neyse ki oğlanın da önsevişecek kadar almancası varmış, başladık biz bununla üsküdar meydanında yiyişmeye...

tamam lan, dur anlatıyorum.

bunlar benim ne yaptığımı merak etmişler, o mavi gözlerine kurban olduğumun afet-i devranı, beni çöpten ve makinelerden fişleri alırken görmüş ve bir anlam verememiş. senin o mavi gözlerini yerim ben, merak mı ettin sen? merak mı ettin beni, uyyyy şekerparem benim, severim senin o güzel canını. gadalarını alırım senin.

lan bi dakka! çöpten fiş alırken.. vay şansımı sikeyim ya, çöpçü olduk kızın gözünde iyi mi. inşallah burnumu karıştırdığımı görmemiştir.. lan en azından, çıkardığım tatağı bir müddet inceleyip kendimle gurur duyduktan sonra, baş parmağımla işaret parmaklarımın arasında yuvarlayıp, orta parmağımın tırnak kısmıyla çöp kutusuna doğru fırlattığımı görmemiş olsun lütfen..

neyse, ayak üstü konuştuk bir müddet. mümkün olduğunca anlatmaya çalıştım ben ne yaptığımı. ama hangi dilde olursa olsun baba, anlatamazsın ki bu durumu..

'iş yerinden her ay 120 tl yol parası alıyorum, bu parayı alabilmek için de akbil fişi vermem gerek, ben otobüs kullanmadığım için akbil fişim yok benim =( o yüzden bu fişleri toplayıp, muhasebeci saadete götürüyorum, saadet fişleri sayarken ben göğüs çatalına bakıyorum, sonra paramı verirken göğüslerine baktığımı görüp gülüyor, her defasında kolyen güzelmiş diyorum ama kızın kolyesi yok''

hadi çevir amk...

biz de beşiktaş'a gidecektik dediler, gösterdim nasıl gideceklerini. beşiktaş-kabataş motorlarının ordaki turnikelere kadar götürdüm bunları.

şaka maka, beş dakikada aklımı alan kız, göz göre göre gidiyordu reyiz. buna can dayanır mı lan? ben de gidecem olum, o nereye giderse gidecem lan, çantasını falan taşırım, ne bileyim komiklikler şakalar neyin yaparım. en olmadı sevişirim... gel desin yeter, bir işaret versin yeter. tüm kopenag kriterleri kabulümdür, gidecem...

capon olmamalarına rağmen bunların da fotoğraf makineleri vardı. hemen oracıkta bir iki fotoğraf çekindik. sonra ben çekindim, kıza bir şey söyleyemedim. turnikeyi geçtiler, sallanan motora önce kankası bindi, sonra oğlan bindi, elini uzattı benim hatuna, çek lan elini diyemedim almanca... duu biiist zeaa hüüüpppşş diye bağırdım niyeyse... başka bir şey gelmedi lan aklıma. kız anlamadı tabii, yarım gülümsemeyle kaşlarını kırıştırdı. elinden tutup motora bindiren o poke topu, tercüme etti gülerek. sonra datlım, gıymatlım, bidenem lisa'm (bir tek onun adı kalmış aklımda) ahahaha diye bir kahkaha atıp (lan bunlar da ahaha diye gülüyor?) el sallayarak girdi motorun kapısından... durdu zaman, durdu dünya, girdi içeri kapıdan, öylece bakakaldım gözümü ayırmadan... hala bana dönük olan beyaz yüzünün ortasında, mavi gözleri küçülerek kayboldu.

üsküdar iskelesinde hafif boyraz götümü yoklarken, paltom beşiktaş istikametinde sallandı. motor geri manevrasıyla karadan ayrılırken, yine kör talihime sinkaflı inciler saydım. ve sonra birden, döndüm arkamı, bir şarkı mırıldanarak usulca yuvarlandım; ah o gemide ben de olsaydım...
yersiz ve zamansız aşk acıtır.
sırf hava olsun diye cebindeki tüm parayı akbiline yükleyebilecek saf aşıklara sebebiyet verir.
okuduğum en komik, imkansız aşk hikayesidir.*
olmaz aga,
insanlar ne otobüs duraklarında, ne otobüslerde, ne de akbil (kentkart) kuyruklarında birbirlerine aşık olmazlar. aşık olmalarını bırak, birbirlerinden etkilenmezler bile,
kabul edilmez bir gerçektir ama bu böyledir, özellikle bayanlar tarafından,(taşaklı, aşık olmak için seven bayanlar hariç)

çünkü yukarıda saydığım yerlerde rastlanılan erkek muhtemelen,
öğrencidir,
çalışıyorsa bile, doğru düzgün gelir getiren bir işe sahip değildir,
dolayısıyla arabası yoktur,
evi mi ? nerdeeee,
ay sonunu zor getirmektedir,
bu da maça 1-0 geride başlamak demektir.
o yüzden erkek aşık olsa bile, karşısındakinden aynı performansı beklemenin sonu hüsrandır.
(bkz: hayatın kabul edilemeyen acı gerçekleri)
mecidiyeköy metrobüs durağında başınıza sıkça gelebilecek olan durum.

durak mı podyum mu ?
araştırmak gerekir.
(bkz: güzelliğin beş para etmez dulululu efekti olmasa)
akbil makinası önünde sadece kağıt para girişi yapılmalıdır.

hollandalı turistlerle girilebilecek bir diyalog adamı malbuşçudan beter edebilir.

bu arada, ah o gemide hepimiz olsaydık!
doldurulcak miktarı arttırarak cepte para kalmaması riski taşır beyler dikkat.
-selam ( of allah'ım bu ne güzellik vuruldum) eee nasıl dolduruluyor banada yardım eder misiniz acaba?
+tabi verin
-(adı ne hurimi bu adın ne ki ne be güzelim of be severmisin ki beni yüzüme bile bakmıyor halbu ki!) teşekkürler eee
+iyi günler.
Okurken gözümden yaş geldi öldüm gülmekten. Memleketimin insanını seviyorum.