bugün

çok acı bir hadise... geçen yazdı...
bu trajik yazıyı ben yazmadım, tanrı yazdırdı...
oysa 5 yaşımda bile akşam ezanını dinlemez, eve de gitmezdim ve babam arardı.

cep telefonsuz yıllarda yaşadım ben bunu. tarihi bilmem de sanırım sonbahar rüzgarlarının şarap kokusu taşımadığı yıllardaydı. geriye ise yenilmiş, yazılarının satır aralarında cinayetler işlemiş bir adamın değersiz portresi kaldı. onunla bir gece için daha biriktirdiğim kelimeleri de kaybettim ben. işte o zaman yüzümün yarısı siyaha boyandı diğeri ise siyahın arkasına saklandı. ah şimdi aynalara bile bakamayan o yanmış gözlerim... bir zamanlar ne de kasvetle dolmuştu bir şarap kadeheymişcesine.

işte yanıma geldiğinde 2 aylık hamileydi. mecbur aldım evlendim kızı... ruhu ne kadar sırt dönmüş olsa da bana yüzündeki o sert gülüşlerde, gülerken saçtığı melodilerde bana dair bir şeyler vardı. elin piçine sanki kendi çocuğummuş gibi büyüttüm. ve dün üniversiteyi bitirdi... okul birincisi oldu üstelik. konuşmasında bana ne kadar değer verdiğinden bahsetti. erzurum atatürk üniversitesi, aşkale meslek yükselokulu, doğal gaz tesisatçığı mı ne okudu işte. sikko bir bölümün birincisi olsa da evladım yerime koydum. sonra üçümüz sarılıp gittik oradan falan. neyse, size ne zaten. ama cidden koyar bu insana. sen kıza dokunamıyorsun elin yunanı kızı hamile bırakıyor.