bugün

engels'in diyalektik marxizm içerisinde aileyi,devleti ve özel mulkıyeti ele aldığı eser.ailenin ve özel mülkiyetin ilk ortaya çıkışını çok iyi anlatan eser, konu devlete gelince aynı zihin acıcılığı sunamıyor.engels devleti egemen sınıfların çoçuğuyumuş gibi göstermekte eserinde;''iktisadi bakımdan egemen olan ve siyasi bakımdan da egemendir.ıktidar yeni araclar kazanan sınıfındır'' demektedir.
oysa iktidar devletten bağımsız orgutlenmekte ve akmaktadır.engels'in iddiasının aksine,butun devletler belirli bir yöneten sınıfın çıkarlarına hizmet eden kurumsalaşmış bir şiddet sistemi değildir.kendileri ''yöneten bir sınıf''olan ve çıkarları verili bir toplumdaki imtiyazlı,yöneten sınıfların çıkarlarından ayrı olarak var olan,hatta onlarla çatışma içinde olan devlet örnekleri de vardır.eski dunya devlet tarafından dolandırılan,sınırlanan ve hatta yutulan imtiyazlı kapitalist sınıfların örnekleriyle doludur.sırf bu yuzden eski dünyadan kapitalist sınıf çıkamamıştırda diyebiliriz..ayrıca devlet diğer sınıfların,toprak sahibi soylular olsun,tüccarlar olsun,zannatkarlar olsun herhangi bir sınıfın gucunu de temsil etmiyordu.tamamıyla bağımsız kendi erkini inşa etmek ve korumak üzere hareket etmekteydi.helenistik dönem mısır'ındaki ptoleme devleti kendi adına iş gören bir çıkardı ve kendinden başka bir çıkarı temsil etmiyordu. aynı şekilde aztek ve inkalarda.ımparator domitianus dönemindeki roma devleti, akdeniz toplumunda hep onde yer alan toprak aristokrasi'nin çıkarlarının bile uzerine çıkarak,imparatorluk'taki birincil çıkar haline gelmişti.
gunumuzde bile bir anlamda sovyet pratiği de bunun bir örneğidir.komunist sistemin yarattığı burokratik yapılanma,komunal anlayıştan bağımsızlaşarak 70 sene boyunca tamamıyla kendi egemenliğini sürdürülür kılmaktaydı.devlet oluşumunu sadece bir sınıfın çıkarları üzerine inşa etmek,yakın dönem federaktif yapılanmalarını da açıklayamaz.abd'nin parcalı eyalet sistemi ve bunun dışında ab'nin federaktif bir yapıya devşirlmesi sermayenin ortadan kalktığı anlamına mı gelmekte? oysa iktidar daha derine inerek,kendini merkezileştirmekte sermaye'yi bağımsız kılmakta,onun dolaşımını sınırlandırmadan,kendi erkini mutlak olarak korumakta.
engels devleti açıklarken,ekonomik belirlenimcilik mitleri üzerine kurmakta.zorlama bir açıklama engels'in devlet anlayışı.devleti ekonominin çıkarlarına bağlayarak,sistemsel çözülmenin ve yaratımın tek bir merkezden gercekleştirilebileceğini ispat cabası.tamamıyla gucun tek bir sistemsel dönguden çevreye yayılması,üretilmesi ve son tahlilde baskın gelmesini anlatmakta.marxsizm kendi iç disiplinini sağlarken devleti bu anlamıyla göstermek zorunda,engels'te bunu yapmakta.erkin dağılamayacağını,merkezileşerek sınıfsal çıkara denk düşeceğini düşünmeye zorlamakta.oysa erk parcalı,dağılmış ve kendi öznesinde kendini üretmekte her bir erk.
bunun apacık örneğini 1920'lerde almanyadaki marxsistlerin uygulamasında görebiliyoruz.anti- tekel yasasının çıkarılmasına karşı olurlarken tek bir dayanakları vardı,sanayinin ve ticaretin bir kaç şirketin elinde tutulması ulkeyi planlı bir ekonomiye yaklaştırması acısından tarihsel ilericiliktir.o tarihsel ilericilikleri sanayinin, merkezi denetime tuttuğuna olan inanclarından kaynaklanmaktaydı.oysa anti tekel e karşı çıkarlarken,boşta kalan küçük burjuva nazilerden medet ummak zorunda kalıyordu.ekonomik belirlenmecilik boşa çıkmakta,devlet en guclu sermayeyi boğmakta arkasına da kuçuk burjuva ideallerini alarak.peki tekellerin gucu içerisindeki bir sarmalda hareket eden devlet nasıl olurda aynı gucu darmadağın ederek,yıkmakta..orasını'da ancak engels bilir..
allah. evet