bugün

ben daha neye inandigini bilmeyrmen biri olarak soyluyorum bunlari.

ne muslumanim , ne ateist , ne deist ne de hristiyan veya bla bla bla.

belli bir seye inanmiyorum , ruh halim degisiyor. ama sunu bilin degerli gerizekalilar , ahlakin inancla alakasi yoktur.

musluman bir insan iyi olabilecegi gibi ateist veya hristiyanda iyi olabilir. insani bozan toplumdur. hatta kimseye iyi veya kotu diyemeyiz. sana gore iyilik olan bir sey bana kotuluk gibi gelebilir. hic bir insan iyi veya kotu degildir. ahlakli veya ahlaksiz degildir.

gelenekler ve adetler , toplumsal tabular ahlaksizdir. insani zora sokan bu adetlere bakis acisidir.

13 yasinda kizla evlenen adam ve onun adetleri ona gore ahlakli olsada, biz oyle yetismedigimiz icin ahlaksiz gelir. tamemen psikolojik bir toplumsal absurme yani. simdi ahlakli olup ateist olan insan diye yazan zevatlar.

burada hic bir inanci savunmuyorum. bunu okuyan mallar anlamaz buyuk ihtimalle, aciklayayim yine.

bana gore en buyuk ahlaksizlik insanlari bu sekilde ayristirmaktir.
bir bakayim, sana gore degil sanirim. bak bu da bir onerme.
öncelikle ahlakı pragmatist ve rasyonel almak lazımdır.

şimdi insan sorun çıkartan bir makinadır. bu insanlar bir araya gelince sorunlar da ortaya çıkar işte bu sorunları çözmenin yolu kural koymaktır.

dindarların kendi dışında herkesi ahlaksız görmesinin nedeni dinsiz kesimlerin bir kurala bağlı olmadığı üzerinedir. bunların gelişmemiş beyni fazla düşünemez.

şimdi o düşünür: benim kitabıma göre anneyle birlikte olmak günah ben bu yüzden bundan uzak dururum ya da bu beni o eylemden uzak tutar.

dinsizleri bundan uzak tutacak olan şey ne?

işte temel sorun burada, adamların kafası buraya basmıyor. mantık şu: madem günah değil ve sizi tutan hiçbir kural yok o zaman niye her türlü pisliği yapmayasınız?

hatta daha da ileriye gidiyorlar madem hiçbir kural yok bunların o halde her türlü pisliği yapar bu yüzden onlara güven olmaz diyorlar.

birincisi şöyle örnek vereyim: sen müslümansın ve vicdanın var( ki öyle tahmin ediyorum) yarın bir gün dinini kaybettin gidip annenle mi yatacaksın?
ya da inancını bu tür eylemleri yapmak için mi kaybetmiş oluyorsun?

neyse bunlar o kadar önemli değil.

esas soruya gelelim, dinsiz gruplar ahlakı temellendirebilir mi?

işte saldırgan dindarların özellikle belden aşağı vurduğu nokta bunu temellendiremeyeceğimiz yönündedir, bu yüzden dinsiz bir toplumun pislik olacağını düşünürler.

oysa başta da dediğim gibi ahlak rasyonel ve pragmatist bir gerçekliktir toplum var olduğu sürece olması zorunludur.

bunda anlaşma sağlanabilir mi?

sağlanır, karşılıklı menfaatler üzerine bir uzlaşı sağlanabilir. zaten bugün hukuk dediğimiz şey de uzlaşılmış kurallar bütününden başka bir şey değildir.

bunun yaptırım gücünü devlet silah zoruyla da yapabilir ki hukukun arkasında ordu olmasa onları kimse takmaz.

yani demem o ki; ahlakı uhrevileştirip amacından saptırmak yerine toplumun bir gerçeği olduğu ve toplum içinde uzlaşı sağlanabileceğini hesaba katmak lazım.

sonuçta herkesin hırsız olduğu veya tecavüzcü olduğu bir toplum modeli zaten işlemez ve bu tür anlayış toplumun bireyleri için zarardır.
Felsefi bir problemdir.

Aynı zamanda Gereklidir. Olması gerekendir. Ahlakın kaynağı allah'tan gelen vahiydir.
Mantıklıdır.

varsayalım ahlakın kaynağı din değil bu durumda herkesin bir bireysel ahlakından bahsetmek mümkün. Adam belki kendisi hırsızlığı kötü bir şey olarak görmüyor, sen bu adama niye kötülük yapıyorsun diyemezsin? Çünkü ortak bir ahlaktan bahsetmek mümkün değil, seninkine uymuyor ama onunkine uyuyor.

Hadi diyelim ortak ahlak var o zaman bunun kaynağı nedir? insanlar niçin ahlaklı olmalıdır? Sınırları kim belirlemiş ve iyi biri olmanın kötü biri olmaya göre yararı nedir?

Eğer bir mükafattan bahsedemeyeceksek ahlaktan bahsetmenin hiçbir anlamı yoktur. Bu durumda iki ihtimal karşımıza çıkıyor. Dini inanca göre bu mükafatı ahirette alacaksın, determinist bakış açısına göre ise öldükten sonra toprak olup gideceksin.

Bu durumda determinist bakış açısına göre ahlaklı olmanın hiçbir mantığı yok, çünkü kötülük yaparak gayet de dünya zevklerini tadarak bir yaşam geçirebiliyor insanlar. Hem determinizme göre her şey belirlenmiştir, kodlanmıştır adeta. O zaman kötülük yapan birini suçlayamazsın, çünkü onun bu kötülüğü onun suçu değil dünyanın gidişatına göre sebep-sonuç ilişkisi içinde bunun olacağı önceden bellidir.

Öyleyse şunu söyleyebiliriz ki ahiret inancı olmadan ahlaktan bahsedildiğinde havada kalıyor. Bu dünyada sürekli iyilik yapmış bir insanla sürekli kötülük bir yapmış insanın ikisinin de öldükten sonra toprak olup gideceğini düşünmek gayet saçma duruyor ve hiç adil değil. Bugün kime sorsak hırsızlığın, cinayetin kötü bir şey olduğunu söyler. bunun kaynağı ilk çağlardan beri dindir. Kutsal kitapların hepsinde geçer belli başlı günahlar ve günümüz ortak ahlak kurallarının kaynağı da budur. ister kabul et ister etme.

Not: determinizm nerden çıktı şimdi diyecek olan olursa, dine inanmayanlar genelde determinist ve materyalist olduğu için o örneği verdim.