bugün

Çankaya'ya bir kadının çıkması fikrini bundan bir yıl kadar önce ben ortaya attım. Kendi arkadaşlarım da dahil olmak üzere birçok kişi aldı ve kaynak göstermeden kullandı.

Tevazuyu da ben göstermiyorum, bu fikir bana aittir, işte o kadar, hadi yürüyün.

Elbette gerçekleşmeyecek, bir kadın cumhurbaşkanımız olmayacak, çünkü bu memlekette bizim lafımızın da imzamızın da eşek osuruğu kadar kıymeti yoktur.

Ancak günümüzde bir cenahtan kadınlara bıyık takmak, karşı cenahtan da uyuzluk olsun diye başı açıklara türban giydirmek gibi magazin saçmalıkları yaratılarak epey tartışılıyor. Sağolsunlar, hiç olmazsa etkilemişiz, buna da şükür...

Bürokrasinin gönüllü ideologu Özdemir ince de dün kadın haklarını tartışıyordu...

Birçok kişi, dünyada kadınlara siyasal haklarını veren ilk ülkenin Türkiye olduğunu sanır. Öyle öğretilmiştir. Bu konuda isviçre'yi bile sollamış olmakla övünürüz.

Oysa kadınlara seçme ve seçilme hakkı Yeni Zelanda'da 1893 yılında, Avustralya'da 1902 yılında, Finlandiya'da 1906 yılında, Norveç'te 1913 yılında, Amerika Birleşik Devletleri'nde 1920 yılında, ingiltere'de (Büyük Britanya'da) 1928 yılında verilmiştir!

Kaynak mı istiyorsunuz? Profesör Richard Dawkins yazıyor. Dawkins'in birçok fikri hoşlarına gitmeyecek ama ingilizce bilenler kendisini mutlaka okusunlar.

Bu devrimi Fransa ancak 1945'te, Belçika 1946'da, isviçre 1971'de (oha!) yaparak bizden geriden gelmişlerdir.

Bizde, 1926 yılında Medeni Kanun'la kadın ve erkek eşit kılınmışlardır ama seçme ve seçilme hakkı, o da ancak belediye seçimlerinde geçerli olmak üzere, 1930 yılında, yani dört sene sonra sağlanabilmiştir.

Öteden beri devrimlerin taksit taksit yapılmış olmasını eleştirim.

Ama şimdi birçok budala niçin geç kalındı diye sorguladığım için beni devrimlere karşı sanacaktır, onu da bilirim, çünkü Türkiye'de yaşıyorum. Kara listeye alan ahmak bile çıkacaktır.

Niçin kadın hakları bölük pörçük, yavaş yavaş, alıştıra alıştıra sağlanmıştır acaba? Bu konuda herhangi bir kadının herhangi bir dahli, girişimi, önerisi, çabası olmuş mudur, yoksa bu da alınan değil, tepeden verilen bir hak mıdır? (Şimdi bana Halide Edib Hanım'ı, savaş yıllarının ittihatçı kadın derneklerini falan saymayınız, toplumda hiçbir ağırlıkları yoktu.)

Halide Hanım da kocası Doktor Adnan Bey'le birlikte yurt dışında gönüllü sürgündeydi, önce iyi anlaşıp sonradan bozuştukları Atatürk'e diktatör demiş oldukları için!...

Niçin kadınların siyasal hakları önce 1930 belediye seçimlerinde, üç yıl sonra, 1933'de köy ihtiyar heyetleri ve muhtar seçimlerinde uygulanmış, ancak 1934 yılında milletvekili seçimlerine de teşmil edilebilmiştir? 1930'da Serbest Fırka'ya verilen kadın oylarını kim neresine sokmuştur?

Meclise de ancak 1935 yılında 18 kadın girmiştir.

Şimdi söyleyin bana, 1946 seçimlerinden önceki herhangi bir genel seçimi hatırlayabiliyor musunuz? Yıllarını söyleyebilir misiniz?

Söyleyemezsiniz çünkü tek parti düzeninde seçim olsa da olurdu, olmasa da olurdu! Ortada gerçek bir seçim yok, şeklen bir oylama vardı. Ama Özdemir ince sıkılmadan Cumhuriyet Halk Partisi'nden seçildiler diyor. Ya nereden seçileceklerdi?

Kimsenin seçildiği falan yoktu, tek listeye konunca seçilmiş oluyordun zaten!

Bu on sekiz kadın milletvekili arasından bir tekinin, yalnızca bir tekinin adını biliyor musunuz? En hızlı feministimiz ha deyince bir isim verebilir mi? (Ben söyleyeyim, Erzurumlu Satı Kadın... Diğerlerini ben de bilmiyorum. Kendi hatırlayabildiğim ilk kadın milletvekili de Demokrat Parti'den Nazlı Tlabar.)

Bu kadın milletvekilleri arasından bir tekinin, yalnızca bir tekinin meclis kürsüsünde yapmış olduğu herhangi bir konuşmayı, basına verdiği herhangi bir demeci, şu ya da bu yönde herhangi bir oyu bilen var mı? Yok. Bunlar el kaldırıp indirmekten öte bir şey yapmışlar mı? Hayır.

O zaman kadınlara vermiş olduğunuz göstermelik haklarla övünebilirsiniz sevgili bürokratlar...

engin ardic