bugün

peygamber efendimizin miraca yükseldiği günün yıl dönümüdür.
Peygamber efendimiz hz muhammed'in (sav) bir gece yatağından alınıp rabbimizin huzuruna çıkarıldığı gün.

Peygamber efendimiz (sav) "namaz müminin miracıdır" diyerek, namaz kılan her insanın bir nevi miraca yükseldiğini belirtmiştir.

Mübarek mirac kandilinizi kutlar, hayırlara vesile olmasını Allah'tan (cc) niyaz ederim.
--spoiler--

Beş vakit namazın Miraç da farz kılındığı rivayeti, kanıttan yoksundur. Eğer öyle olsaydı, bu tarih Müslümanların hayatında bir dönüm noktası olurdu. Oysa Miracın ne zaman olduğu hususunda bile onlarca farklı rivayet vardır. Yani daha tarihi konusunda bir ittifak yoktur. Miraç gibi büyük bir olayın ne zaman olduğunun bilinememesi olacak şey değildir. Neden sahabeler bu olayı hatırlamazlar? Hatta peygamber bu olayı Miraç dönüşü anlattığında bazı Müslümanlar dinden dönüp, irtidat etmişler. Bu irtidat hikâyesinin aslı astarı yoktur. Zaten Mekke’de bir avuç Müslüman vardı ve onlarda Peygambere sımsıkı kenetlenmişlerdi.[[19]] Peygamber bu olaydan sonra bir süre Mekke’de, on yıl da Medine’de kaldı. Namazla ilgili vahiyler geldi. Bu vahiylerin hiçbirinde namazın beş vakit olduğu belirtilmemiştir. Namazın beş vakit olduğuna dair ne Miraçtan önce, ne de sonra Kur’an’da bir açıklık yoktur. Namazın beş vakit olma hususu, Peygamber’in uygulamasına dayanır, onun fiili sünnetinden, ümmetin icmâsından çıkar. Herhalde bu rivayetler, namazın beş vakit olduğunu sağlama bağlamak için Miraç hadislerinin arasına sokuşturulmuştur. Ama maalesef bunu yapanlar, Miraç olayının, -en sağlam rivayete göre bile- bir rüyadan ibaret olduğunu maalesef hiç düşünememişler.

--spoiler--
--spoiler--

Miraç; Peygamberin Mescid-i Aksa’dan, Allah’a yükselişi, urûcudur. Miraç olayı hadislere göre özetle şöyle gerçekleşmiştir; “(Bir rivayete göre, henüz kendisine vahiy gelmezden önce, yani peygamber bile olmadan) Peygamber, Kâbe’de yatarken (ya da evinde yatarken evin tavanı yarılmış) ya da; uyurken –Zira peygamberlerin gözleri uyusa da kalpleri uyumaz- Cebrail gelip karnını göğsüne kadar yarıp, kalbini çıkarıp, zemzem ile yıkadıktan sonra içine iman ve hikmet doldurup, kapattı. Burak adlı bir bineğe bindirilen Peygamber, Cebrail ile Kudüs’teki, Mescid-i Aksaya gitmişler. Cebrail parmağıyla sahre’yi (hacer-i muallak’ı) delip Burak’ı bağlamış. Burada diğer peygamberler tarafından karşılanan Hz.Muhammed, onlara imamlık yaparak namaz kıldırdı. Daha sonra yanında Cebrail olduğu halde göğe doğru yükselmeye başlıyor. Her bir katta bir peygamber ile görüşür. Mesela; yedinci kat semada Hz. ibrahim’i gördü. Hz. ibrahim sırtını Beyt-i Mamur’a dayamış duruyordu. Her gün buraya 70 bin melek, bir daha dönmeyesiye girip, çıkıyordu. Cebrail ile birlikte süren bu yükseliş Sidretü’l Münteha’ya kadar devam eder. Sidretü’l Münteha ağacının fil kulağı gibi olan yapraklarını, desti gibi olan meyvelerini görür. Orada dört nehirle karşılaşır. O dört nehirden ikisinin cennet ırmağı, diğer ikisinin Fırat ve Dicle olduğu söylenir. Cebrail; “Buradan öteye geçecek olursam yanarım” diyerek orada kalır. Peygamber Refref adlı bir binekle yükselişini sürdürür. O kadar yükselir ki, insanların kaderlerini yazan kalemlerin cızırtılarını işitecek kadar. Bu yükseliş sırasında kendisine cennet ve cehennem gösterilir. Allah’ın huzuruna varır. Yüce Rabbe o kadar yaklaşır ki, Kab-ı kavseyn kadar, arada bir yayın iki ucu kadar, hatta daha az bir mesafe kaldı. (Hatta bazı rivayetlere göre Allah’ın didarını/yüzünü gördü) Orada kendisine ümmetinden Allah’a şirk koşmayanların cennete gireceği müjdesi verilir. Bakara Suresinin son iki ayeti doğrudan peygambere hediye edilir. Elli vakit namaz farz kılınır. Dönüş yolunda Musa ile karşılaşır. Musa; “Ne ile emrolundun?” diye sorar. Hz. Muhammed; “Elli vakit namaz” diye cevap verir. Bunun üzerine Musa; “Her gün elli vakit namaz çok fazla, buna ümmetinin gücü yetmez. Rabbi’ne söyle bunu azaltsın” der. Hz. Muhammed’de yeniden Allah’a giderek vakit sayısını azaltmasını ister, Allah’ta yarım vakit, ya da beş, ya da onar vakit (rivayetler farklıdır) azaltır. Peygamber dönüşte Musa’ya tekrar uğrar. Musa “bu kadarı da çok, git Allah’tan biraz daha azaltmasını iste” diyor. Hz. Musa’nın bu uyarıları ile namaz beş vakte inene kadar Hz. Muhammed’in Allah’la görüşmeye gidip gelişi devam eder. Peygamber, namaz beş vakte indirildikten sonra yeniden Hz. Musa’ya uğrar. Musa bu beş vaktin de çok olduğunu, ümmetin bunu da yerine getiremeyeceği uyarısında bulunarak yeniden Allah’a dön ve biraz daha azaltmasını iste der. Ancak bu kez Hz. Peygamber artık isteyecek yüzünün kalmadığını belirterek beş vakte razı olduğunu söyler. Bu arada Allah şöyle nida eder; “Ey Muhammed! Katımda söz değişmez. Ne dedimse odur. O, gündüz ve gecede beş vakit namazdır. Her bir namazın karşılığı on namaz sevabıdır. işte bu, böylece elli vakit namaz yapar. Allah Resulü uyandığında kendini Mescid-i Haram’da bulur.

--spoiler--
Neymiş Efendim, Allah 50 vakit namazı farz kılmış. Yolda Musa ile karşılaşır, “Git, biraz indirt, ümmetinin takati yetmez. Peygamber Allah’a geri döner. Rica eder, yalvarır 45 vakte indirir. Peygamber gide-gele, pazarlık yaparak güç bela 5 vakte indirebilmiş. Musa daha da indir demiş. O da gitmiş, lakin Allah “Tamam, yeter artık, bundan fazla indiremem demiş” işte böylece günde 5 vakit namazı çok bulan beynamazlara, ‘Halinize şükredin, sesinizi çıkartmayın, Ya Musa ile yolda karşılaşmasaydı da 50 vakit olsaydı, haliniz nice olurdu?’ denir. Çok sevap toplama derdindeki diğer bir zümreye de ‘Beş vakit kılıyorsunuz amma 50 vakit namaz sevabına nail oluyorsunuz’ denir. Sanki Allah Kitabında yapılan her bir hasenata en az on kat sevap vereceğini vaad etmemiş gibi! Hâşâ Allah o aralar biraz meşgulmüş, 50 vakit namazı düşünmeden emredivermiş, her 20 dakikada bir namaz kılınacağını hiç hesaplayamamış!

Ne dediğini ve ne istediğini bilmeyen ve kulu ile pazarlık eden bir Allah düşünülemez! Üstelik bu hadise göre henüz peygamber bile olmayan Hz. Muhammed’in ümmeti yoktur ki, onlara namaz farz kılınsın. Elli vakit namaz emrini alan Peygamberin, Musa’nın önerisini Cebrail’e danışması ve onun önerisi ile beş kez Allah’a dönüp “Ya Rabbi! Bunu bizden hafiflet” şeklinde itirazda bulunması, akıl ve mantığın alacağı bir şey değildir. Allah değiştireceği bir şeyi neden emretsin? Allah sözünü değiştirir mi? Yine Peygamberin Allah’ın huzurunda onunla pazarlığa girişmesi olacak şey değildir. Bunu Peygamber değil, sıradan bir kul bile yapmaz.
Neymiş Efendim, Allah 50 vakit namazı farz kılmış. Yolda Musa ile karşılaşır, “Git, biraz indirt, ümmetinin takati yetmez. Peygamber Allah’a geri döner. Rica eder, yalvarır 45 vakte indirir. Peygamber gide-gele, pazarlık yaparak güç bela 5 vakte indirebilmiş. Musa daha da indir demiş. O da gitmiş, lakin Allah “Tamam, yeter artık, bundan fazla indiremem demiş” işte böylece günde 5 vakit namazı çok bulan beynamazlara, ‘Halinize şükredin, sesinizi çıkartmayın, Ya Musa ile yolda karşılaşmasaydı da 50 vakit olsaydı, haliniz nice olurdu?’ denir. Çok sevap toplama derdindeki diğer bir zümreye de ‘Beş vakit kılıyorsunuz amma 50 vakit namaz sevabına nail oluyorsunuz’ denir. Sanki Allah Kitabında yapılan her bir hasenata en az on kat sevap vereceğini vaad etmemiş gibi! Hâşâ Allah o aralar biraz meşgulmüş, 50 vakit namazı düşünmeden emredivermiş, her 20 dakikada bir namaz kılınacağını hiç hesaplayamamış!

Ne dediğini ve ne istediğini bilmeyen ve kulu ile pazarlık eden bir Allah düşünülemez! Üstelik bu hadise göre henüz peygamber bile olmayan Hz. Muhammed’in ümmeti yoktur ki, onlara namaz farz kılınsın. Elli vakit namaz emrini alan Peygamberin, Musa’nın önerisini Cebrail’e danışması ve onun önerisi ile beş kez Allah’a dönüp “Ya Rabbi! Bunu bizden hafiflet” şeklinde itirazda bulunması, akıl ve mantığın alacağı bir şey değildir. Allah değiştireceği bir şeyi neden emretsin? Allah sözünü değiştirir mi? Yine Peygamberin Allah’ın huzurunda onunla pazarlığa girişmesi olacak şey değildir. Bunu Peygamber değil, sıradan bir kul bile yapmaz.
bütün türk halkının miraç kandilini kutladığımız gün. buradan sacma sapan başlıklar acan gevuropuslara selam olsun.