bugün

binanın ideal olmasının 2 nedeni vardı;

çok yüksekti.

kapısı açıktı. apartman görevlisi işini fazla dikkatli yapmıyordu. biliyordu. izlemişti.

yanına çok şey almamıştı. gerek de yoktu zaten. sadece kibriti ve sigarası. bir de çantasındaki demir makası.. sapı kırmızı.

apartmana girdi. ışığa uzandı, yaktı.

merdivenleri çıkmaya başladı. etrafa daha ayrıntılı baktığını farketti. garip bir özlem içinde sanki. duvarlardaki çatlaklar, mavi trabzanlar, her katta plastik koruyucular içinde sarı ampuller.

merdivenler yukarıya uzanıyor, bittiğinde ise 180 derece dönerek yeni bir sıra başlıyordu. yukarıya çıkarken fazla bir şey düşünmüyordu. düşünmemesi gerektiğini biliyordu.

"sakın düşünme!"

"yoksa arkanı dönüp gideceksin.."

"sakın!"

çok düşünmüştü.

gecelerce..

aylarca..

merdiven dönüşlerinin bulunduğu kat aralarındaki duvarlarda beyaz plastik üzerine yapıştırılmış kırmızı numaralar vardı.

kat numaraları.

bir merdiveni daha dönerken gözü numaraya takıldı.

"6"

tam kat arasındayken ışık söndü. bir kibrit çıkardı cebinden, çaktı. etrafa tekrar baktı. kibrit ışığı güzeldi.

apartmanın ışığına bastı, bir anda karanlık dağıldı. ikinci kibriti çıkarıp ışık düğmesinin arasına sıkıştırdı. artık sönmeyecekti.

adam dalgın dalgın yoluna devam etti.

"sakın!"

"7"

"8"

"9"

kaç kat çıktığının farkındaydı. ama yine de numaralara bakmaktan alamıyordu kendini. garip bir duyguydu. aslında bir geri sayımdı, ama artıyordu.

ironiye gülümsedi.

mavi trabzan yeni boyanmıştı. yukarı çıkarken elini üzerinde gezdiriyordu. serindi. binanın aksine temiz görünüyordu. bina daha eskiydi. belki 20 yıllık, belki 30.

"12"

"belki de..?"

"sakın!"

basamakları saydığını farketti. neden yaptığını bilmiyordu.

1
2
3
4

17

kırmızı işaret "14" diyordu.

her 17 basamak bir kat daha yukarı çıkarıyordu adamı.

ayakkabı bağının çözüldüğünü farketti. eğildi, dikkatlice bağladı. sıkı sıkı. neden yaptığını bilmiyordu. çok saçmaydı. ama yine de kendini iyi hissetti. sanki hayatı boyunca dikkat etmediği ayrıntılara, düzene son bir selam gibiydi.

karanlık bastı içini. aynı anda hem terledi hem üşüdü. midesi bulandı sonra. ani bir hareketle eğildi, tek eliyle saçlarını tutarak kustu. ağzından ve burnundan aynı anda.

paniğe kapılmak üzereydi. normalde sık sık paniğe kapılan bir insan değildi, sadece bazen. ender.. onu da bastırmasını bilirdi.

tekrar "eğer...?" diye düşünmeye başlıyordu ki ne yaptığını farketti. herşeyi berbat edecekti. kendisi umrunda bile değildi.. ama başkaları.. onlar...?

"sakın! düşünme!"

"bunu kendine yapma"

panik geldiği zaman kendinize "sakin ol!" demezdiniz. o zaman geçmezdi. sadece oturur ve sakin olurdunuz. sükûnetin bedeninizi sarmasını, paniği kovmasını sağlardınız.

o da öyle yaptı. kustuğu basamaklardan biraz uzağa oturdu, gözlerini kapattı. burnundan derin bir nefes aldı, tuttu, ağzından yavaşca verdi.

gitmişti.

ayağa kalktı, merdivenleri çıkmaya başladı. 1..2..17..

trabzandan tutup dönerken kat numarasına baktı.

"16"

bir yerlerde böyle anlarda zamanın çok yavaş aktığını okumuştu. bu bir yalandı. aksine zaman çok hızlı akıyordu. merdivenleri çıkarken yaşlandığını hissediyordu. yürümeyi kesmeden gözlerini kapatıp kendi imgesini gözlerinin önüne getirdi. sanki dışardan izliyordu.

bir film gibi.

astral çıkış misali..

yürüdükçe uzun siyah saçları önce griye, sonra beyaza dönüşüyor, beli bükülüyor, nefesi kesiliyor, derisi kırışıklar içinde kalıyordu.

kendisini 22 yaşından 90'a doğru ilerlerken izledi.

gözlerini açtı.

zihni üzerinde azıcık bir kontrolü kalmıştı, onu da kafasındaki plan için kullanıyordu.

"düşünme..."

aslında kendi adına en ufak bir şüphesi yoktu, dediğim gibi, çok düşünmüştü. daha fazla düşünmek daha fazla hayal kırıklığına neden olacaktı.

şaşkın şaşkın durdu.

deli gibi gülmeye başladı.

"daha fazla hayal kırıklığı?"

güldü, güldü, güldü.

sonra bir anda sustu. apartmandan kimseyi uyandırmak istemiyordu. sessiz olması lazımdı.

"şu anda en son isteyeceğim şey bir insanla karşılaşmak"

"22"

nedense kendini çok kirli hissediyordu. ilk müşterisiyle seks yapmış bir fahişe gibi. yıkanmak istedi.

sonunda merdivenlerin sonuna geldiğini farketti. önünde sadece çatıya açılan bir kapı vardı. çantasından demir makasını çıkardı, kilidi iki hamlede kesti. yuvasından çıkarıp makasla beraber yavaşça yere koydu. kapının kolunu tuttu, duraksadı..

"sakın!"

kapıyı açtı.

serin bahar gecesi havası suratına çarptı. yağmur çiseliyordu. gözleri doldu. üzüntüden değil de, hüzünden.. çok seviyordu yağmuru..

çatı kiremitlerle kaplanmış açılı bir yapı değildi. teras şeklindeydi. yürümeye başladı. bacakları titremiyordu. sadece dişlerini sıkmıştı. bunu neden yaptığını bilmiyordu, daha sakin hissetmesini sağlıyordu.

sanki benliğini ağzında tutuyordu, dişlerinin arasında.

sıkıca.

terasın kenarına geldi, aşağıya baktı. tek bir insan yoktu. saatten emin değildi, yanına saati gösterecek hiçbir alet almamıştı.

"en fazla 03:00.."

terasın kenarına oturdu. korkmuyordu. şüphesi yoktu. sadece üzgündü.

bir sigara yaktı, hızlı hızlı içti, bitirdi.

üzerine oturduğu betonda ayağa kalktı. saçlarını açtı, tokasını aşağıya attı. düşüşünü izledi.

hayatının en kötü anlarını düşündü. kaybettiklerini. pişmanlıklarını.

artık hayatında "iyi ki" yoktu
"keşke" vardı sadece.

sonra güzel anları geldi aklına.

aşk, sarhoşluklar, kahkahalar, seviştiği kadınlar.

bir damlacık ağladı.

"tanrım"

"affet beni"

"affet"
(bkz: #1880806)