bugün

entry'ler (67)

baykal ın sinema sektörüne atılması

siyasi arenada rol kese kese oyunculuk stajını başarıyla yürütmüş bazı yetenekli insanların, sinemada da başarılı olabileceğine dair görüşe dayanan öngörü.

gizli çekim bile olsa ilk kısa metrajlı filminin yurt çapında büyük sükse yapması, baykal ın sinema sektörüne olan iştahını kabartıp, bundan sonraki kariyerine daha sanatsal, daha büyük prodüksiyonlarda rol alarak devam etmek istemesine sebep olabilir. üstelik parti başkanlığından istifa edilip bir nevi boşa düşülmüşken.

dünyada pekçok ünlünün oyunculuk kariyerine erotik filmler ile başladığı gerçeğini de unutmazsak akla yatkın geliyor.

ölürken dönüşüm muhteşem olacak diyen adam

ezik gidişlerin gururlu adamıydı. özellikle sükut onun için altındı. ama hiçbir kuyumcu bu altına içi boş bilezik kadar bile değer vermemişti.
son nefesini verirken de her gidişinde olduğu gibi yine muhteşem bir dönüşü umut etmiş, kimsenin dönemediği yerden dönerek geçmişteki tüm gerçekleşmeyen muhteşem dönüş hayallerinin acısını topyekün çıkarmak istemişti.

madem insan umutlarıyla yaşar, neden umutlarıyla ölmesin ki..

yalnızlığın allah a mahsus olmadığı gerçeği

başta evren olmak üzere, ölüsüyle dirisiyle kendisine hergün ibadet eden milyarlarca kul , personel olarak cin, melek, zebani v.b. gibi kalabalık kadro ve cennet-cehennem gibi departmanlarıyla yoğun çalışan komplike bir sistem sahibinin 'yalnız' sayılamayacağını ortaya koyan düşünce ürünü.
üstelik gerçek yalnızın insan olduğu ayan beyan iken..

evlensin diye eski kaşarla tanıştırılan saf adam

topal satıcının nirvanaya ulaşmak için hedef seçtiği, klavuzu karga olan kör alıcı.

işi, evi, arabası olan evlenilecek tipte düz vites sedan bir adamdı. otobanda 90 ı geçmez, hiç hatallı sollama yapmazdı. üstelik şoför hatalarını ilgili numaraya bildirecek kadar da trafik kurallarına duyarlıydı.

şimdiye kadar hısım akraba evlensin diye ona pek çok aday önermiş ama hiçbirini beğenmemişti. ta ki kargası ona sport modu arızalandığı için, tour modunda bir cabriolet gösterene kadar.

cabriolet janjanlı olsa da ekonomik ömrünü tamamlamak üzereydi. mesela kaportasında bazı çürükler vardı, ön takımlar ve diferansiyel hor kullanıldığından fazla boşluk yapmıştı. farlar bile ayarı kaçtığından yere bakıyordu.

ama adam ilk görüşte cabrio ya aşık olmuş tüm kusurlarını tutkusuyla gölgelemişti. üstelik bakıma ve pasta cila çekmeye söz vermişti çabucak.

cabriolet gözde zamanlarında, devir saatini çıldırtan, egzosundan alevler, lastiklerinden dumanlar attıran sürücülere alışkındı. fakat çikolatanın süte doyduğu anların da bir sonu vardı.

sonra evlendiler.
şimdi adam her gün işten eve, evden işe mazbut hayatını sürdürüyor. cabriolet ise çaktırmadan arada bir eski sürücüsüyle, eski zamanları yad ediyor.

türbana alternatif olarak dazlak kadın

ergenliğe adım attığından beri saçların din inancı gereği erkeklere gösterilmemesi gerektiği öğretilerek büyümüş, aynı zamanda okuyarak aydın olmuş bir kadının türbana, belki yenilikçi, belki de isyankar çözümü.

baş örtme konusunda, muhafazakar ve aydın savaşçılar 'street fighter' dövüşçüleriydi zihninde. yıllardır rakiplerin birbirine üstünlük kuramadığı bu dövüş daha ne kadar sürerdi bilmiyordu ama artık buna seyirci kalmak istemiyordu.

bir gün yine zihninde 'street fighter' başlıyorken 'loading' akabinde 'pause' butonuna basıp soluğu lazer epilasyon merkezinde almıştı. yıllarca kafanın üstünde mahremiyet taşımanın zorluk ve çelişkisiyle hiç düşünmeden saçlarını yok ettirmişti.

böylelikle saçının tek telini kimseler göremeyecek olmasıyla muhafazakar savaşçıya, türbandan kurtulduğu için de aydın savaşçıya hizmet etmiş olduğunu düşünüp rahatladı.

netice yoruma açık, ama kendisine sorarsanız 'game over'

sürekli para harcatan kızın nakit kabul etmemesi

ödeme aracı olarak paranın, gözardı edilen soyut kavramların, somut izahı olabileceği sakıncasının farkında olan ve yanlış anlaşılmaktan korkan düşünceli kız tavrı.

sevgili hayatını bir yaşam biçimi, hatta bir felsefe olarak kabul ettiği için erkekler konusundaki bilgi ve becerisi 'expert' seviyede gelişmişti. üstelik oluşan talebe göre, arz dengesini sağlayarak iktisadi açıdan değerini korumayı bilecek kadar da zekiydi. doğal olarak bu uğurda harcadığı zaman ve alınterinin meyvelerini toplayacaktı, emeğe saygı bekleyerek.

nakit para kabul edecek kadar bayağı olamazdı zaten, değerli hediyelerin değerli kadınıydı o.

sevdiği kadını kaybetmekten korkup mumyalatan adam

kadirşinas ve naif bir insanın, yaşam kaynağı sevdiceğini kaybedebilme ihtimalinin karabasan tezahürü neticesinde bulduğu çözüm. aşkın bir nevi delilik olduğunu düşünürsek hoş görülmesi gereken eylem.

kumarda para kaybetmekten korkmayan bu adam, sözkonusu sevgili olduğunda işi şansa bırakmayacak kadar izzet sahibiydi. çünkü sevgilisine büyük bir aşkla bağlıydı ve o olmadan yaşayamayacağını düşünür, üzerine titrerdi. hatta bir gün yolda yan gözle bakan birinin suratına tuz ruhu dökmüş, kem gözlerden de sakındığını göstermişti.

sevgiliyi kaybetme korkusu öyle benliğini sarmıştı ki, sevgili ölürse kendisi de ölmüş sayılacaktı. eceli gelene kadar yaşamak istiyorsa sevgili kendisinden önce ölmemeli veya ayrılmamalıydı.

kendince müthiş fikrini uyguladığında ruhuna bahar gelmişti. her sabah onu öperek işe gider, her akşam bir kırmızı gül ile eve gelirdi. özel günlerde de çok sevdiği tektaşlardan alırdı. eskisinden çok daha mutluydu adam. sevgiliyi kaybetme korkusunun bir aşkı nasıl gölgelediğini, nasıl huzursuzlaştırdığını şimdi daha iyi anlamış, usulca mumyasının elini tutup hafifçe öpmüştü hiç eksilmeyen aşkıyla.

komşular ihbar edene kadar sürdü adamın bu saadeti, sonra içeri aldılar. mumyanın akibeti ne oldu bilmiyorum.

sevgilinin rakı emzirmesi

sevdiğini mutlu ederken, bu mutluluğun bir getiri aracı olarak kendini mutlu edeceği amacını taşıması, gerçek sevgi ürünü değildir. bu sadece inekten süt alabilmek için, saman verip beslemeye benzer. gerçek sevgi mutsuz olacağı bir işi bile sırf sevdiği mutlu olsun diye aşkla yapmaktır. büyük fedakarlıkların göze alınmasıdır.

beyaz peynir, kavun klasiği eşliğinde rakının, sevgiliyle karşılıklı yudumlanması hazzını yaşayan bilir. özellikle sevgili gerçek sevgi sahibi ve fedakarlığı dırdır olarak diline vurmayan cinsten ise. sizi tanıyan ve alacağınız zevki hesap edebilen bu kadın; memelerinin süt bezelerine enjekte edeceği rakıyı size emzirmekten asla imtina etmeyecek, emzirdiği rakı akabinde elleriyle kavun ve beyaz peynir yedirerek sarhoşluğunuza tavan yaptıracaktır.

zor bulunur böylesi biliyorum. ama gerçek aşkı yaşamayıp yaşadığı ilişkiyi aşk sananlar, sizlere acıyorum elimde değil.

yazıcı meleklerden kişilik skoru sorgulatmak

uzay çağına gelmişiz hala hayatımıza girecek insanları deneme yanılma yöntemiyle seçiyoruz. zamanın değerli olduğu bu devirdeki ilkelliğe bak. yahu insanın hiç olmadı bir tanıtıcı klavuzu veya ne bileyim bir prospektüsü olmalı ki bakıp, endikasyonları nedir, yan etkileri nasıldır ona göre hareket edelim. ama yok, yok, yokoğlu yok. sonra 'ambalajına aldandım içi bozuk çıktı' diye hayıflan dur. üstelik bu konuya tüketici mahkemeleri bile bakmıyorken.

bu ihtiyaca binaen, ahirete çalışan bir sistemden yararlanılabilir. kredi kayıt bürosu bankalardan aldığı verilerle insanlara nasıl kredi notu belirliyorsa, aynı mantaliteyle işleyecek bir büroda, yazıcı meleklerin tuttuğu kayıtlardan kişilik notu belirlenebilir. böylelikle tanışılacak kişi meleklere sorgulatılarak, skoruna göre değerlendirilebilir.

itimat bile kontrole mani değilken, itimatsızlık adına büyük bir gelişme diyebilir miyiz buna, diyebiliriz. gerekli midir, gereklidir.

şeytanla ortak olup serada yasak meyve üreten adam

hırslı çiftçi 'rızkın onda dokuzu vurgunculuk ve cesarette, kalan onda biri ticarettedir' derken, paranın esiri olduğunu anlamıştı. ve biliyordu ki para, rehin aldığı insanlardan fidye olarak çok para ister, ama bir türlü paraya doymazdı.

dostlarını kibir ve aşırı hırs sahiplerinden seçen şeytan o gece sempati duyduğu çiftçiye, yüzyıllardır sakladığı yasak meyvenin tohumunu vererek ortak olmayı teklif etti. çiftçi bu meyvenin üretiminden doğan kazancı alacak, ortaklık payı olarak şeytana hizmet edecekti.

herkesin merak ettiği meyvenin yasak olsa dahi büyük talep göreceğinden emin çiftçi 'şimdiye kadar şeytana kim hizmet etmedi ki' diye düşünmenin rahatlığıyla teklifi kabul etti. kazanacağı olağanüstü paranın, kendisini paranın esaretinden kurtaracağını sanarak sevindi.

bir süre sonra çiftçinin hizmetine girdiği şeytanın talimatları olan kaçak elektrik, kaçak su kullanmak, insan sağlığına aykırı koşular ve tarım ilaçları, vergi kaçırmak gibi eylemlerinden dolayı serası süresiz mühürlendi. yetkililere yasak meyveyi üretiyorum diye haykırdıysa da inandırıcı olamadı.

şimdi akıl sağlığının tespiti için gönderildiği adli tıp kurumunda derdini anlatacak adam arıyor.

obez kadının yakışıklı erkeğe kara sevdası

umutsuzlukla beslenen sevdası, karanlık bir köşede sessizce saklanırken, gözlerinden duyguları damlıyordu. sevinç gözyaşlarıydı bunlar. çünkü umutsuzluk olmasaydı sevdası aç kalacaktı, açlık en korktuğu şeyken.

yıllarca bedenindeki yağların döner bıçağıyla dilim dilim kesilip atılabileceğini hayal etmişti. hatta bunun etkisiyle bir gece gördüğü rüyada döner ocağına uzanmış, hem bir buçuk döner yiyor hem yağlarını kestiriyordu ocakçıya.

'sevmek sevilmeden de güzel, hem özveri istediği için daha değerli' diye kendini avuturdu hep. yakışıklısıyla her karşılaştığında heyecandan içinin yağları erirdi. hatta günde iki kere karşılaşsa ayda 6 kilo verebileceğini de hesaplamıştı.

sonraları yakışıklısının sözlendiğini duyunca bir oturuşta oniki kilo bonfile yiyerek intihara kalkışmıştı. hastaneye pikapla zor yetiştirdiler.

şimdi bir başka yakışıklıya sevdalı. üstelik onunla günde üç kere karşılaşabildiğini ve bu sayede ayda 9 kilo verebileceğini söyledi. çok mutluydu.

telefondaki tatlı sesin sahibini merak etmek

hayalgücünün tetiklenmesiyle işleyen düşünsel eylem, üstelik hiçbir kedinin meraktan ölmediğini bilmenin huzuruyla.

insanın beş duyusundan sadece birisi aracılığıyla iletişim kurduğu kişiye, sesinden dolayı beğeni ve merak duyması ile harekete geçen hayal gücünün, pusuda bekleyen diğer dört duyunun da algılayabileceği güçte bir düş yaratabilmesi son derece olağan. yeter ki tetikçi gerekli motivasyonu sağlayabilsin, hayal gücünün de kotası sınırsız olsun.

fakat bazen telefonda konuşulan öyle hoş, öyle tatlı sesin sahibiyle gün gelip karşılaşıldığında, öyle gudubet, öyle gargamel biri çıkar ki, bu sesin bu tiple oluşturduğu tezata insan inanmak istemez. hatta 'hem bu sese, hem hayallerime yazık olmuş' der ve bu gudubetin ses tellerini sökesi gelir.

erkeklerdeki uzun saçın pis görünmesi

'istisnalar kaideyi bozmaz' da, istisnaların sayısı artsa diye hayıflanılası bir durum var ortada.

kellerin nazar etmesi bir yana, erkek için şekil vermesi bir dert, temiz ve bakımlı tutulabilmesi ayrı bir dert uzun saçlar. gericilerin saldırı eylem planlarına hedef olma riskini saymıyorum bile.

uzun saçların temizliği kadar, adama yakışması ve bir intizamı olması da gerekiyor. hiç unutmam, bir adam kabarık saçlarını yuva sanıp tüneyen leyleği, saatler sonra çevrenin uyarmasıyla farketmişti. güç bela kovmaya çalışınca da leylekler sürüyle saldırmış, adam canını zor kurtarmıştı. aradan bir hafta geçince de saçında leyleğin bıraktığı yumurtayı farketmiş, gidip uygun bir yere usulca bırakmıştı.

bir tanesi de çorabının tekini kaybetmiş, bir hafta sonra at kuyruğunu çözdüğünde, çorap saçlarının arasından çıkınca çok sevinmişti. fakat çorabın içine kaçmış yumurta kabuğu ve kurumuş tavuk kanadını görünce yıkanma vaktinin geldiğini anlayıp banyoya girmişti.

behlül ün bile saçlarını kepekle uğraşmaktan bıktığı için kestiği söyleniyorken, bakımlı ve yakışan uzun saçlara sahip erkeklere helal olsun diyoruz.

nikahta ben yalancı şahidim diye bağıran şahit

yarasına tuz basılarak telef edilesice bir mendeburun, kaldıramayacağı taşı, bağrına basmaya kalkmasıyla işlediği vukuat.

başkasıyla evlenecek olan sevdiği kadından, nikah masası adlı şarkının 'nikahına beni çağır sevgilim, istersen şahidin olurum senin' dizelerinin gerçekleşmesini isteyen bu duygusal adam, aklınca güçlü ve olgun bir duruş sergileyecek, mağrur edayla sevdiğinin ne kaçırdığını son ana kadar görmesini sağlayacaktı. kadın tereddüt etmekle beraber basireti bağlanmış, adamın son dileği olduğu için kabul etmişti.

nikah masasında kadın tarafından şahit yapılıp, soranlara eski bir tanıdık denilen adam, nikah memurunun imza için defteri uzatmasıyla isyanına daha fazla gem vuramamış, ayağa kalkarak 'ben yalancı şahidim' diye haykırmıştı. gözyaşları sel olan adam kadına dönerek 'DAYANMAK ÇOK ZORMUŞ BÖYLE SEViNCE, SANA MUTLULUKLAR SÖZÜM KARDEŞÇE' diyerek salonu koşarak terk etmişti.

yaptığı bu beyinsizlikten sonra, duygusal yapısının dinlediği müziklerden fazlasıyla etkilendiğini düşünen ve artık duygusal olmak istemeyen bu adam, haleti ruhiyesi değişsin diye şimdi slayer, exodus, sepultura falan dinliyor.

bahtsız bedevinin intikamını alan sapık bedevi

hemşehrisine yapılan hain saldırının failine kin tutup, bunun hesabını sormayı kendine sorumluluk addeden, 'susma, sustukça sıra sana gelecek' sloganının bilincinde, mazlumun dostu zalimin düşmanı, duyarlı fakat kantarının topuzu biraz kaçık insan.

yaşadığı üzücü olaydan sonra tuhaflaşan ve insanlardan uzaklaşan bahtsız bedevi, sık sık hayvanat bahçesine gidip, gizlice girdiği mağaralarda ayılara sırnaşıyordu. bunu görünce kahrolan duyarlı hemşehri, bahtsızın bu hale düşmesine neden olan kutup ayısından intikam almak için yemin ederek amansız takibe başlamış, günler sonra kıstırdığı hayvana 'dişe diş, kana kan' hesabıyla saldırmıştı. aldığı mazlumun ahı aheste aheste çıkarılarak, intikam acısı tattırılan kutup ayısının 'aman' dileyen haykırışları, çölde yankılanan mission impossible melodisi yüzünden duyulmamıştı bile.

bütün bunlar bana; az süt verdi diye inekten, ısırdı diye köpekten hatta yumurtlamadı diye tavuktan intikam alanları hatırlattı. acaba tüm bu olaylarda 'intikam bahane hayvan şahane miydi' diye kendime safça sordum. 'şuyuu vukuundan beterdir' sözünü hatırlayıp hemen sustum.

şeytana terapi uygulamak isteyen idealist psikolog

hipokratın bu günleri görseydi, yemin etmediği halde böylesi özveri altına girdiği için, çenesine iki yanından vurup 'yürü be allahına kurban' diyeceği mübarek insan. kendisi için küçük fakat insanlık için büyük bir psikoterapi seansına imza atmayı düşünen cesur yürek.

işi gücü kötülük ve günaha teşvik olduğu için her yerden kovulmuş, dışlanmış şeytana, bu zamana kadar hiç kimse yapıcı yaklaşıp bir şans daha tanımadı. bir kişiye kırk kişi deli derse deli olur misali, ona da kötülüklerin anası olması yakıştırılıp, yaptığı hatadan sonra doğru yolu bulması için çaba gösterilmedi. belki de vurun abalıya misali, işlenen bir çok günahın bedelini şeytana yüklemek ve her fırsatta onu taşlamak işimize geldi.

işte idealist psikolog bu noktada, şeytanın uygulanacak psikoterapi seanslarıyla iyilik ve güzellik yoluna sokularak, kazanılabileceğini iddia etti. ücret almadan, gönüllü olarak soyunduğu bu işte, psikolojik eğitimine güvenerek, insanoğlunun kötülüklerinin kaynağını karşısına alıp, telkinleriyle onu doğru yola getirebileceğini düşündü.

başarılı olunması halinde insanların şeytana uyma derdi kalmayıp, dünyaya barış, huzur ve kardeşlik ortamının geleceği düşünülürse, girilecek riske değer doğrusu.

bilal göregen i kıskanıp gözlerini oyan darbukatör

şöhreti sanat dışı unsurlarla elde edenleri görünce aynı yolu izlemeye karar veren vurmalı çalgıların, kafası da vurmalı çalışan ustasının, kafasına vurulmayınca yediği halt. şöhret için her bedeli ödemeye hazırların çölünde bir kum tanesi.

bilal göregenin haksız şöhreti, sanatını hakkıyla icra edip esamesi okunmayan darbukacıyı kızdırıp, kıskandırdı haliyle. sansasyonel kavgacıların, arsız özürlülerin yahut yumuşak şakşakçıların prim yaptığı ülkede, gerçek sanatçılığın altın bilezik değil, çelik pranga olduğunu biliyordu ama zincirlerini kırmayı kafasına koymuştu.

çılgın eyleminden sonra gazete manşetlerini birkaç gün deli darbukatör olarak süsledi, bir iki bestesi 'sevdiğim kız bana abi deyince' kadar olmasa da biraz ses getirdi, birkaç yerel kanalda da konuk edildi. artık gözleri görmüyordu ama birkaç haftalığına da olsa istediğini az çok elde etmişti.

sonra, daha iyi besteler için enerjisini müzik çalışmalarına verip, ses getirecek yavşaklıklar yapmayarak stratejik bir hata işledi. bestelerinin yüzüne kimse bakmadı, kavgasız gürültüsüz bir sanatçı medyanın da işine gelmediği için unutuldu gitti.

şimdi kaldırım kenarında darbuka çalarak dileniyor. kör haline acıyan çok olduğundan, allah bereket versin günlük yövmiyesini topluyor.

parası olmayan gereksiz erkeklerin toplu imhası

günümüzde erkeklerin değer ve önemi açısından yıllık gelirlerinin baz alındığı gerçeğini esefle kınayanların, ileriki yüzyıllarda bu konuda varılacak son nokta olarak endişeli tespitleridir.

gelecekte ortalama insan ömrünün çok uzayıp dünya nüfusunun artmasıyla, iyice kıtlaşan kaynakların iktisadi kullanılabilmesi adına, belli şartları taşımayan erkeklerin yok edilmesi gerekebilecektir. buna göre örneğin 35 yaşına gelmiş tüm erkeklere yapılacak 'maliyet fayda analizi' ile varlıklarının dünyaya etkisi ölçülecek, mali yönden olumsuz puan alanların ortadan kaldırılması ile, olumluların yaşamaları ve dünyaya katma değer yaratmaları desteklenecektir.

yok edilecek erkekler geri dönüşümsel atık olarak değerlendirilecek, geri kazanım ile dünyaya yaşarken sağlayamadıkları faydayı, öldükten sonra sağlayacaklardır.

kadın namusunu kendine dert etmiş namussuz erkek

aradığı ruh ikizini, hatta ten uyumunu boz ayılarda excellent seviyede yakalayabilecek iken, aynada insana benzediğini görünce kadınlarda arayan talihsiz adam.

kadın namusu kriterlerini belirleyen otorite olarak, yeryüzündeki kadınların bu kriterlere uymasını, uymayanların uyarılmasını vazife edinmiş, dünya ahret bacılarının sivil savunma neferiydi kendisi. bu uzmanlık alanında, eğitim kurumuna çevirdiği kahvehanelerde öğretim görevlisi olarak, ısmarlanacak tavşan kanı çay-çoraptaki zuladan uzun marlboro karşılığı, boş gezen tayfalarına eğitim vermenin iç huzurunu da yaşardı. üstelik balkona, pencereye sebepsiz çıkan kadınların kötü yola düşebileceği endişesini taşıyacak kadar da ince ruhluydu.

dostu olan 14 numara feriştah bile günlük hasılatını kahveye getirdiği zamanlar, aldığı eğitimle yolda sağa sola bakmaz, başını yere eğerek yürür, ayak bileği hizasındaki eteğinin altına paçalı don giyerdi. dostunun bu davranışı onu onore eder, adaletli yapısıyla az hasılat getirdiği zamanlarda az döverek ödüllendirmenin eğitimdeki yerini bildiğini gösterirdi.

pavyona gitiği bir gün yan masadaki mini etekli, platin sarısı saçlı kadın dikkatini çekmiş, sosyal misyonu gereği onu yanına çağırıp rahat bir ortam olan yatak odasında bilinçlendirmek istemişti. ne var ki kadının yanındaki pala bıyıklı olayı yanlış anlamış, ortalığı kan gölüne çevirerek namus kavramını yetim bırakmıştı.

ilişkideki uzatma dakikaları

uzun yol yapıldığında turbo dizel araçların ısınan motoru sağlıklı stop etsin, problem çıkarmasın diye rölantide soğumasını beklemeye benzer hadise.

yıllarca sürmüş bir ilişkinin; heyecanın bitip sadece alışkanlıkların yaşandığı son zamanında, belki alternatifsizlikten, belki de bittiğini bile bile kesip atmanın vereceği acıdan korkudan, bir süre daha iyice bıkana, sona ermesi acı vermez hale gelene kadar sürdürülmesidir.

belki de, bir elmanın iki yarısı olunup akıllardan hiçbir zaman silinmeyecek güzel hatıraların yaşandığı bu beraberliği, sadece heyecanı bittiği için sona erdirmeyi kendine kabul ettiremeyip, geçerli bahaneler biriktirmektir uzatmaları oynamak.