bugün
- adolf hitler8
- vahdettin'e hain diyenleri susturacak tarihi belge35
- anın görüntüsü10
- ben bu davanın savcısıyım8
- memesi küçük olmak13
- düşün ki o bunu okuyor10
- ideal duş alma sıklığı10
- 30 nisan 2024 bayern münih real madrid maçı14
- sözlük erkeğinden damat olmaz19
- sözlük kızından gelin olmaz23
- fatih terim'in yuhalanması11
- sürekli milletin entrylerini eleştiren tip11
- crop giyen erkek11
- temizlik hastası eşle sevişme öncesi diyaloglar11
- vatandaşlık farkı alan otel25
- nazar değdi sözlük12
- çabuk vazgeçen insan8
- hamas bir terör örgütüdür23
- güne bir şarkı bırak10
- 1 m dolara bu bebeğe sertçe tokat atar mısınız23
- uludağ sözlüğün bitmiş olması8
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi11
- icardi1905 silik olsun kampanyası20
- kızımın kiminle yatıp kalktığıyla ilgilenmezdim14
- şehirler arası aşk yaşamak10
- true'nin porno arşivi kaç gb9
- icardi190528
- suriyeliler suriye'ye dönsün12
- bir kadının yemek ısmarlaması15
- erkeğe ne hediye alınır23
- bir sözlük yazarını kaşır mısınız11
- sözlükte ateist gibi takılan yahudiler10
- aleyna tilki10
- herkes güncel fiyatını yazabilir mi9
- arkadaşlar sizden bir şey rica edebilir miyim22
- ağaç gövdesi gibi bacakları olan kadın14
- sözlük yazarlarının tatlıları8
- 170 boyunda olduğum için hep reddedildim22
- sabah aç karnına içilen bira12
- alınan en güzel iltifat14
- cumaya gidenlerin çok azalması10
- bik bik'in balona binmesi34
- en yaşlı özelliğiniz9
- kız mı erkek mi belli olmayan yazarlar8
- adanada polisin saldırganın ayağına sıkması12
- icardiyi tokat manyağı yapmak12
- sırtınızı bir sözlük kızına dayar mısınız9
- 27 nisan 2024 fenerbahçe beşiktaş maçı13
entry'ler (19)
Çok mu mütevazi çok mu kibirli bir türlü karar veremediğim yazar.
Sanırım her ikisi de. Biri insan ilişkilerinde, diğeri yazdıklarıyla ilgili olarak, edebiyatta.
Sanırım her ikisi de. Biri insan ilişkilerinde, diğeri yazdıklarıyla ilgili olarak, edebiyatta.
liseyi aynı okulda okuduk. ankara'da, atatürk anadolu lisesi. gerçek adı elif bilgin. bunların sınıfında özlem diye bir kız vardı, herkes ona bakardı. başka güzel kızlar da vardı, ama belki okulda cok sayida guzel kiz oldugundan elif ilgi çeken bir kız değildi acikcasi. böyle uzun boylu, zayıf, saçı başı dağınık, sivilceli, bir de hali tavrı biraz kaba saba bir kızdı. melankolik bir havası vardı bir de.
üniversitede ben başka bir şehre gittim, ama bu sefer kız arkadaşımla aynı fakültedelerdi, 4 sene boyunca burada da karşılaştık. burada da sürekli etrafında kızlar vardı, feministlerle takılıyordu. sabahtan akşama kadar önünde defter ve kitapla kantinde oturuyordu. okuyor, yazıyor ya da birileriyle konuşuyordu.
çıkınca kitaplarını okudum, ama eski veya makyajsız halini bildiğimden olsa gerek, onu hiç 'güzel kadın' olarak göremedim. liseden (erkek) arkadaşlarla biraraya geldiğimizde baktık ki hepimiz aynı durumda ve onun sürekli güzel olarak anılmasından şaşkınız.
ilk kitabını okuduğumda, henüz ünlü değilken, bir emaille tebrik ettim, adımı bildiği halde -belki unutmuştur- cevaplamadı. ikinci kitabından sonra çıkardığımız dergiyi aradı, biz onunla röportaj yapmışız gibi kendi kendisine bir röportaj yazmış, 'yayınlar mısınız' diye sordu. olur dedik, bastık. dergici başka bir arkadaşım dedi ki onlara da aynı şeyi yapmış. tabii o zamanlar şimdiki gibi ünlü değildi. üçüncü kitabından sonraki zamanlarda dosya soruları için falan biz ona email yazdık. her seferinde son gün veya sonrasında bize 'çok geç kalmadım değil mi? şimdi bir şey yazsam olur mu?' diye döndü. sanırım hala eski savruk, düzensiz elif.
son yıllarda bir keresinde aynı panelde biraraya düştük. herhalde yine aynı etki, bu sefer daha bakımlı olsa da yine sivilceli, yine ablak suratli, yine biraz kaba tavırlı oldugundan midir nedir bana güzel gelmedi.. *
üniversitede ben başka bir şehre gittim, ama bu sefer kız arkadaşımla aynı fakültedelerdi, 4 sene boyunca burada da karşılaştık. burada da sürekli etrafında kızlar vardı, feministlerle takılıyordu. sabahtan akşama kadar önünde defter ve kitapla kantinde oturuyordu. okuyor, yazıyor ya da birileriyle konuşuyordu.
çıkınca kitaplarını okudum, ama eski veya makyajsız halini bildiğimden olsa gerek, onu hiç 'güzel kadın' olarak göremedim. liseden (erkek) arkadaşlarla biraraya geldiğimizde baktık ki hepimiz aynı durumda ve onun sürekli güzel olarak anılmasından şaşkınız.
ilk kitabını okuduğumda, henüz ünlü değilken, bir emaille tebrik ettim, adımı bildiği halde -belki unutmuştur- cevaplamadı. ikinci kitabından sonra çıkardığımız dergiyi aradı, biz onunla röportaj yapmışız gibi kendi kendisine bir röportaj yazmış, 'yayınlar mısınız' diye sordu. olur dedik, bastık. dergici başka bir arkadaşım dedi ki onlara da aynı şeyi yapmış. tabii o zamanlar şimdiki gibi ünlü değildi. üçüncü kitabından sonraki zamanlarda dosya soruları için falan biz ona email yazdık. her seferinde son gün veya sonrasında bize 'çok geç kalmadım değil mi? şimdi bir şey yazsam olur mu?' diye döndü. sanırım hala eski savruk, düzensiz elif.
son yıllarda bir keresinde aynı panelde biraraya düştük. herhalde yine aynı etki, bu sefer daha bakımlı olsa da yine sivilceli, yine ablak suratli, yine biraz kaba tavırlı oldugundan midir nedir bana güzel gelmedi.. *
hem şair, hem güzel.
serdar kayanın yazdığı muhalif siyasi site.
baba yetmişinin üzerindeyse anlayış gösterilmesi gereken durumdur.
balık değilseniz zor olacak olan eylemdir.
dostlar başına komşudur. *
Aliye'nin Arapçası Alia'dan bozma isim.
evde kürtçe konuşulduğu halde dışarıda türkçe konuşması tembihlendiği için kafası karışmış, kimlik bunalımı yaşayan çocuktur.
milleti bıktırmış tayfa. * (bkz: http://www.derinsular.com)
serdar kayanın yazdığı sitedir. akıllara durgunluk veren, ezber bozan yazıları vardır.
Edebiyatta değerli bir yazarın* siyaset biliminde enteresan bir yazar olan abisidir. Biri edebiyat geleneğinde, diğeri resmi ideolojimizde muhalif seslerdir. ikisi de yazdıklarında bireyin toplum tarafından bastırılması konusunu işler. Türk yakın tarihi konusundaki bilgisi muazzamdır ve web-sitesindeki ~http://www.derinsular.com~ referans bölümüne bakmak yazarın birikimi hakkında okuyucuya bir fikir verecektir. Yazıları Türkiye'nin yıllardır saklanan gerçeklerini açığa çıkarması, Anti-Kemalist söylemi desteklemesi itibariyle ezberleri silmesi bir yana, Kaya'nın her an bir kaza kurşunuyla sırtından vurulabileceği korkusunu uyandırmaktadır. Vurulmasındır. Yazsındır.
kendisinden kaç yaş küçük olursa olsun muhatabını görünce hemen ayağa kalkan saygılı insan.
okan bayülgenin değil şirin edigerin istediği isimdir. şirin'e bu ismi reklamcı bir arkadaşı önermiştir ve arkadaşı sonradan bunun çok da iyi bir fikir olmadığını ileri sürdüğü halde şirin ismi çok beğenmiş, ille de bu isim olsun diye ısrar etmiştir. okan da onu kırmamıştır.
şimdilerde okan'ın aksine hep uyuyan, ama okan'dan daha güzel bebek..
şimdilerde okan'ın aksine hep uyuyan, ama okan'dan daha güzel bebek..
bir polonyalı ile aynı adaya düşmekle eşdeğer durumdur. önemli olan hanginizin balık avlamayı daha iyi bildiğidir.
"robin hood'dan nefret ediyorum," diyordu. "robin hood bir eşkıyaydı. emek karşıtıydı. sherwood ormanı'nda başında o tuhaf yeşil takkesiyle elini kolunu sallaya sallaya gezer, çalışıp didinmiş insanların ceplerini boşaltıp, bunları yazın onlar çalışırken şarkı söyleyip dans etmiş insanlara verirdi. kendisini iyiliksever zanneden pis bir hayduttan, serseriden başka bir şey değildi."
- "ya asiller, feraye," diye soruyordu cem. "paralarını doğduklarında hazır bulmuş olan mirasyediler?"
- robin için asil ya da emekçi hiç fark etmiyordu ki. zengin olan, cebi dolu herkese saldırmayı hak görüyordu kendinde o. halbuki asıl mirasyedi, kendilerine bu yağmalanan paraların verildiği fakirlerdi. paralar onlara havadan geldiği için bunların kıymetini bilmezler, onlardaki alın terini takdir etmezler, har vurup harman savururlardı. zaten bunlar onurlu fakirler olsalar, robin'den yağmalanmış parayı kabul etmezlerdi. robin köylerine girdiğinde onurlu insanların evinin kapısı ona hemen kapatılıyordu çünkü. bu aileler çocuklarına, ormanda gezerken robin'e rast gelirlerse hiç yüz vermemelerini sıkı sıkı tembihler, hatta robin onlara para vermek konusunda çok ısrar ederse ona 'hayir robin amca, teşekkür ederim, ama benim param var' diyerek göstermeleri için, içi kestane kabuklarıyla dolu bir keseyi dikerek çocukların ceplerine koyarlardı. robin'e gerçek para gösterilmesi ise zaten yasaktı. para görünce robin'in ne yapacağı belli olmuyordu çünkü; para biriktirip sevdiği kızla evlenmek için tüm yaz çalıştığı hasattan dönen fakir bir delikanlının, ormanda geyik avlayan askerlerin oklarıyla vurulmuş evlatlarına karşılık olarak kraldan henüz iki kese tazminat almış üzüntülü yaşlı çiftin ceplerinde ne var ne yoksa alıp götürdüğü vaki idi. bu insanlar robin'e 'yapma etme robin bey; ne hatamızı gördün? günahtır. vallahi billahi tallahi de biz ihtiyaç sahibi kimseleriz. kiyma bize' diye dil dökseler de robin onların bu yalvarışlarına aldırış etmez, 'kesin numarayı' derdi; 'sağlam pabuç olsanız üzerinizden bu kadar para çıkmazdı sizin. kimbilir ne haltlar yediniz de girdi bunlar cebinize'. robin hep kendi bildiğini okurdu, ona laf anlatılamazdı. halk bazen kendi arasında 'acaba kendisini toplumda dengeyi kurmaya adadığına inanmış bu dengesiz adam, yakında yine bir bahane uydurup kızlarımıza tecavüz etmeye, ekinlerimizi yakmaya, bebeklerimizi bizden alıp onları daha uygun yetiştirileceklerine inandığı başka ailelere vermeye de başlar mı?' diye endişe eder, fısıldaşırdı. hülasa, robin aslında öyle halk arasında pek de sevilen bir adam değildi. ama sağı solu belli olmadığı için ondan korkulur, kendisine saygıda kusur edilmezdi. robin de halk onu seviyor sanarak böbürlenir, ormanda gerine gerine dolaşırdı. oysa nottinghamshire'de kimse kızını robin denilen, ne yaptığı belirsiz adama vermeye yanaşmıyordu. robin bu yüzden hiç evlenemedi. bir keresinde civar köylerden genç bir kız robin'e gönül vermeye meyletmişti de, babası 'olmaz öyle şey!' diye kestirip atmıştı; 'robin olacak o haydutla adamlarının altındaki yağız atların, terziye diktirip bir örnek giyindikleri o yeşil soytarı kostümlerinin, ateş etrafında yiyip içtiklerinin parası nereden geliyor?! bir kez olsun ormandan tarlaya indiğini, odun kestiğini, dereden su taşıdığını, bir işin ucundan tuttuğunu görmedim ben bu robin serserisinin. varsa yoksa başkalarından çalmak çırpmak! ailesini çalıp çırptıklarıyla besleyecek adama verecek kızım yok benim!'.
cem, feraye şaka mı ediyordu, yoksa robin hood romanlarda gerçekten de böyle mi anlatılıyordu, emin olamıyordu. cem film izlerdi, kitaplarla arası yoktu. filmler robin hood'u yüceltmekteydi.
Disparöni, Nihan Kaya, Nirengi Kitap, 2008
Not: Evet bu alıntıyı ekşiden copy-paste yaparak arakladım, itiraf ediyorum.
- "ya asiller, feraye," diye soruyordu cem. "paralarını doğduklarında hazır bulmuş olan mirasyediler?"
- robin için asil ya da emekçi hiç fark etmiyordu ki. zengin olan, cebi dolu herkese saldırmayı hak görüyordu kendinde o. halbuki asıl mirasyedi, kendilerine bu yağmalanan paraların verildiği fakirlerdi. paralar onlara havadan geldiği için bunların kıymetini bilmezler, onlardaki alın terini takdir etmezler, har vurup harman savururlardı. zaten bunlar onurlu fakirler olsalar, robin'den yağmalanmış parayı kabul etmezlerdi. robin köylerine girdiğinde onurlu insanların evinin kapısı ona hemen kapatılıyordu çünkü. bu aileler çocuklarına, ormanda gezerken robin'e rast gelirlerse hiç yüz vermemelerini sıkı sıkı tembihler, hatta robin onlara para vermek konusunda çok ısrar ederse ona 'hayir robin amca, teşekkür ederim, ama benim param var' diyerek göstermeleri için, içi kestane kabuklarıyla dolu bir keseyi dikerek çocukların ceplerine koyarlardı. robin'e gerçek para gösterilmesi ise zaten yasaktı. para görünce robin'in ne yapacağı belli olmuyordu çünkü; para biriktirip sevdiği kızla evlenmek için tüm yaz çalıştığı hasattan dönen fakir bir delikanlının, ormanda geyik avlayan askerlerin oklarıyla vurulmuş evlatlarına karşılık olarak kraldan henüz iki kese tazminat almış üzüntülü yaşlı çiftin ceplerinde ne var ne yoksa alıp götürdüğü vaki idi. bu insanlar robin'e 'yapma etme robin bey; ne hatamızı gördün? günahtır. vallahi billahi tallahi de biz ihtiyaç sahibi kimseleriz. kiyma bize' diye dil dökseler de robin onların bu yalvarışlarına aldırış etmez, 'kesin numarayı' derdi; 'sağlam pabuç olsanız üzerinizden bu kadar para çıkmazdı sizin. kimbilir ne haltlar yediniz de girdi bunlar cebinize'. robin hep kendi bildiğini okurdu, ona laf anlatılamazdı. halk bazen kendi arasında 'acaba kendisini toplumda dengeyi kurmaya adadığına inanmış bu dengesiz adam, yakında yine bir bahane uydurup kızlarımıza tecavüz etmeye, ekinlerimizi yakmaya, bebeklerimizi bizden alıp onları daha uygun yetiştirileceklerine inandığı başka ailelere vermeye de başlar mı?' diye endişe eder, fısıldaşırdı. hülasa, robin aslında öyle halk arasında pek de sevilen bir adam değildi. ama sağı solu belli olmadığı için ondan korkulur, kendisine saygıda kusur edilmezdi. robin de halk onu seviyor sanarak böbürlenir, ormanda gerine gerine dolaşırdı. oysa nottinghamshire'de kimse kızını robin denilen, ne yaptığı belirsiz adama vermeye yanaşmıyordu. robin bu yüzden hiç evlenemedi. bir keresinde civar köylerden genç bir kız robin'e gönül vermeye meyletmişti de, babası 'olmaz öyle şey!' diye kestirip atmıştı; 'robin olacak o haydutla adamlarının altındaki yağız atların, terziye diktirip bir örnek giyindikleri o yeşil soytarı kostümlerinin, ateş etrafında yiyip içtiklerinin parası nereden geliyor?! bir kez olsun ormandan tarlaya indiğini, odun kestiğini, dereden su taşıdığını, bir işin ucundan tuttuğunu görmedim ben bu robin serserisinin. varsa yoksa başkalarından çalmak çırpmak! ailesini çalıp çırptıklarıyla besleyecek adama verecek kızım yok benim!'.
cem, feraye şaka mı ediyordu, yoksa robin hood romanlarda gerçekten de böyle mi anlatılıyordu, emin olamıyordu. cem film izlerdi, kitaplarla arası yoktu. filmler robin hood'u yüceltmekteydi.
Disparöni, Nihan Kaya, Nirengi Kitap, 2008
Not: Evet bu alıntıyı ekşiden copy-paste yaparak arakladım, itiraf ediyorum.
kızlarını doğururken herşeyin doğal olmasını istemiş, ama hiçbir şey umduğu gibi gitmeyince sinirleri biraz bozulmuş olan kadındır. kendine aşırı bir güveni vardır. rahat ve hafiften umursamaz bir kadındır. siyah ve beyaz renklerini çok sever. okan bayülgenin, hamileliği boyunca yoga yaparken çektiği fotoğraflarından oluşan kitabı kısa zaman önce piyasaya sürmüşlerdir: (bkz: http://www.idefix.com/kit...?sid=V28L6EZ49H3HKD2RXMT7)
Popüler kültürün hem efendisi hem de kölesi olan adam.
Bu durumdan içten içe kendisi de rahatsızdır. Bir gün hayatını bütünüyle değiştirme hayali peşini bu yüzden bir türlü bırakmaz. Detaycı, detaycı olduğu için de fazlasıyla gergin bir kişiliği vardır. Uykuya dalmakta da, uyandıktan sonra yataktan kalkmakta da zorlanır. Akşama doğru kalktıktan sonra birkaç saat boyunca yüzü asık olur ve hiç konuşmaz. Sigara tiryakiliği de diğer tiryakilikleri gibi çok aşırıdır. Sevdiklerine karşı onu sadece ekrandan tanıyanların tahmin edemeyeceği bir şefkati ve yumuşaklığı vardır. Aslında bakarsanız çok konuda çelişkilerle doludur.
Bu durumdan içten içe kendisi de rahatsızdır. Bir gün hayatını bütünüyle değiştirme hayali peşini bu yüzden bir türlü bırakmaz. Detaycı, detaycı olduğu için de fazlasıyla gergin bir kişiliği vardır. Uykuya dalmakta da, uyandıktan sonra yataktan kalkmakta da zorlanır. Akşama doğru kalktıktan sonra birkaç saat boyunca yüzü asık olur ve hiç konuşmaz. Sigara tiryakiliği de diğer tiryakilikleri gibi çok aşırıdır. Sevdiklerine karşı onu sadece ekrandan tanıyanların tahmin edemeyeceği bir şefkati ve yumuşaklığı vardır. Aslında bakarsanız çok konuda çelişkilerle doludur.