bugün

entry'ler (19)

nihan kaya

Çok mu mütevazi çok mu kibirli bir türlü karar veremediğim yazar.

Sanırım her ikisi de. Biri insan ilişkilerinde, diğeri yazdıklarıyla ilgili olarak, edebiyatta.

elif şafak

liseyi aynı okulda okuduk. ankara'da, atatürk anadolu lisesi. gerçek adı elif bilgin. bunların sınıfında özlem diye bir kız vardı, herkes ona bakardı. başka güzel kızlar da vardı, ama belki okulda cok sayida guzel kiz oldugundan elif ilgi çeken bir kız değildi acikcasi. böyle uzun boylu, zayıf, saçı başı dağınık, sivilceli, bir de hali tavrı biraz kaba saba bir kızdı. melankolik bir havası vardı bir de.

üniversitede ben başka bir şehre gittim, ama bu sefer kız arkadaşımla aynı fakültedelerdi, 4 sene boyunca burada da karşılaştık. burada da sürekli etrafında kızlar vardı, feministlerle takılıyordu. sabahtan akşama kadar önünde defter ve kitapla kantinde oturuyordu. okuyor, yazıyor ya da birileriyle konuşuyordu.

çıkınca kitaplarını okudum, ama eski veya makyajsız halini bildiğimden olsa gerek, onu hiç 'güzel kadın' olarak göremedim. liseden (erkek) arkadaşlarla biraraya geldiğimizde baktık ki hepimiz aynı durumda ve onun sürekli güzel olarak anılmasından şaşkınız.

ilk kitabını okuduğumda, henüz ünlü değilken, bir emaille tebrik ettim, adımı bildiği halde -belki unutmuştur- cevaplamadı. ikinci kitabından sonra çıkardığımız dergiyi aradı, biz onunla röportaj yapmışız gibi kendi kendisine bir röportaj yazmış, 'yayınlar mısınız' diye sordu. olur dedik, bastık. dergici başka bir arkadaşım dedi ki onlara da aynı şeyi yapmış. tabii o zamanlar şimdiki gibi ünlü değildi. üçüncü kitabından sonraki zamanlarda dosya soruları için falan biz ona email yazdık. her seferinde son gün veya sonrasında bize 'çok geç kalmadım değil mi? şimdi bir şey yazsam olur mu?' diye döndü. sanırım hala eski savruk, düzensiz elif.

son yıllarda bir keresinde aynı panelde biraraya düştük. herhalde yine aynı etki, bu sefer daha bakımlı olsa da yine sivilceli, yine ablak suratli, yine biraz kaba tavırlı oldugundan midir nedir bana güzel gelmedi.. *

ben dişçi değilim diş hekimiyim diyen dişçi

(bkz: her iki lafın arasında ben hekimim diyen dişçi)

aslı serin

hem şair, hem güzel.

derinsular com

serdar kayanın yazdığı muhalif siyasi site.

babanın cebinden viagra çıkması

baba yetmişinin üzerindeyse anlayış gösterilmesi gereken durumdur.

10 gün boyunca sudan çıkmadan yaşamak

balık değilseniz zor olacak olan eylemdir.

gece yarısı kahve istemeye gelen jartiyerli komşu

dostlar başına komşudur. *

alya

Aliye'nin Arapçası Alia'dan bozma isim.

annesine ben kürt müyüm diye soran küçük çocuk

evde kürtçe konuşulduğu halde dışarıda türkçe konuşması tembihlendiği için kafası karışmış, kimlik bunalımı yaşayan çocuktur.

kemalist militarist elitist ulusalcı tayfa

milleti bıktırmış tayfa. * (bkz: http://www.derinsular.com)

derinsular com

serdar kayanın yazdığı sitedir. akıllara durgunluk veren, ezber bozan yazıları vardır.

serdar kaya

Edebiyatta değerli bir yazarın* siyaset biliminde enteresan bir yazar olan abisidir. Biri edebiyat geleneğinde, diğeri resmi ideolojimizde muhalif seslerdir. ikisi de yazdıklarında bireyin toplum tarafından bastırılması konusunu işler. Türk yakın tarihi konusundaki bilgisi muazzamdır ve web-sitesindeki ~http://www.derinsular.com~ referans bölümüne bakmak yazarın birikimi hakkında okuyucuya bir fikir verecektir. Yazıları Türkiye'nin yıllardır saklanan gerçeklerini açığa çıkarması, Anti-Kemalist söylemi desteklemesi itibariyle ezberleri silmesi bir yana, Kaya'nın her an bir kaza kurşunuyla sırtından vurulabileceği korkusunu uyandırmaktadır. Vurulmasındır. Yazsındır.

cem karaca

kendisinden kaç yaş küçük olursa olsun muhatabını görünce hemen ayağa kalkan saygılı insan.

istanbul bayülgen

okan bayülgenin değil şirin edigerin istediği isimdir. şirin'e bu ismi reklamcı bir arkadaşı önermiştir ve arkadaşı sonradan bunun çok da iyi bir fikir olmadığını ileri sürdüğü halde şirin ismi çok beğenmiş, ille de bu isim olsun diye ısrar etmiştir. okan da onu kırmamıştır.

şimdilerde okan'ın aksine hep uyuyan, ama okan'dan daha güzel bebek..

bir kürt ile ıssız adaya düşmek

bir polonyalı ile aynı adaya düşmekle eşdeğer durumdur. önemli olan hanginizin balık avlamayı daha iyi bildiğidir.

robin hood

"robin hood'dan nefret ediyorum," diyordu. "robin hood bir eşkıyaydı. emek karşıtıydı. sherwood ormanı'nda başında o tuhaf yeşil takkesiyle elini kolunu sallaya sallaya gezer, çalışıp didinmiş insanların ceplerini boşaltıp, bunları yazın onlar çalışırken şarkı söyleyip dans etmiş insanlara verirdi. kendisini iyiliksever zanneden pis bir hayduttan, serseriden başka bir şey değildi."

- "ya asiller, feraye," diye soruyordu cem. "paralarını doğduklarında hazır bulmuş olan mirasyediler?"

- robin için asil ya da emekçi hiç fark etmiyordu ki. zengin olan, cebi dolu herkese saldırmayı hak görüyordu kendinde o. halbuki asıl mirasyedi, kendilerine bu yağmalanan paraların verildiği fakirlerdi. paralar onlara havadan geldiği için bunların kıymetini bilmezler, onlardaki alın terini takdir etmezler, har vurup harman savururlardı. zaten bunlar onurlu fakirler olsalar, robin'den yağmalanmış parayı kabul etmezlerdi. robin köylerine girdiğinde onurlu insanların evinin kapısı ona hemen kapatılıyordu çünkü. bu aileler çocuklarına, ormanda gezerken robin'e rast gelirlerse hiç yüz vermemelerini sıkı sıkı tembihler, hatta robin onlara para vermek konusunda çok ısrar ederse ona 'hayir robin amca, teşekkür ederim, ama benim param var' diyerek göstermeleri için, içi kestane kabuklarıyla dolu bir keseyi dikerek çocukların ceplerine koyarlardı. robin'e gerçek para gösterilmesi ise zaten yasaktı. para görünce robin'in ne yapacağı belli olmuyordu çünkü; para biriktirip sevdiği kızla evlenmek için tüm yaz çalıştığı hasattan dönen fakir bir delikanlının, ormanda geyik avlayan askerlerin oklarıyla vurulmuş evlatlarına karşılık olarak kraldan henüz iki kese tazminat almış üzüntülü yaşlı çiftin ceplerinde ne var ne yoksa alıp götürdüğü vaki idi. bu insanlar robin'e 'yapma etme robin bey; ne hatamızı gördün? günahtır. vallahi billahi tallahi de biz ihtiyaç sahibi kimseleriz. kiyma bize' diye dil dökseler de robin onların bu yalvarışlarına aldırış etmez, 'kesin numarayı' derdi; 'sağlam pabuç olsanız üzerinizden bu kadar para çıkmazdı sizin. kimbilir ne haltlar yediniz de girdi bunlar cebinize'. robin hep kendi bildiğini okurdu, ona laf anlatılamazdı. halk bazen kendi arasında 'acaba kendisini toplumda dengeyi kurmaya adadığına inanmış bu dengesiz adam, yakında yine bir bahane uydurup kızlarımıza tecavüz etmeye, ekinlerimizi yakmaya, bebeklerimizi bizden alıp onları daha uygun yetiştirileceklerine inandığı başka ailelere vermeye de başlar mı?' diye endişe eder, fısıldaşırdı. hülasa, robin aslında öyle halk arasında pek de sevilen bir adam değildi. ama sağı solu belli olmadığı için ondan korkulur, kendisine saygıda kusur edilmezdi. robin de halk onu seviyor sanarak böbürlenir, ormanda gerine gerine dolaşırdı. oysa nottinghamshire'de kimse kızını robin denilen, ne yaptığı belirsiz adama vermeye yanaşmıyordu. robin bu yüzden hiç evlenemedi. bir keresinde civar köylerden genç bir kız robin'e gönül vermeye meyletmişti de, babası 'olmaz öyle şey!' diye kestirip atmıştı; 'robin olacak o haydutla adamlarının altındaki yağız atların, terziye diktirip bir örnek giyindikleri o yeşil soytarı kostümlerinin, ateş etrafında yiyip içtiklerinin parası nereden geliyor?! bir kez olsun ormandan tarlaya indiğini, odun kestiğini, dereden su taşıdığını, bir işin ucundan tuttuğunu görmedim ben bu robin serserisinin. varsa yoksa başkalarından çalmak çırpmak! ailesini çalıp çırptıklarıyla besleyecek adama verecek kızım yok benim!'.

cem, feraye şaka mı ediyordu, yoksa robin hood romanlarda gerçekten de böyle mi anlatılıyordu, emin olamıyordu. cem film izlerdi, kitaplarla arası yoktu. filmler robin hood'u yüceltmekteydi.

Disparöni, Nihan Kaya, Nirengi Kitap, 2008

Not: Evet bu alıntıyı ekşiden copy-paste yaparak arakladım, itiraf ediyorum.

şirin ediger

kızlarını doğururken herşeyin doğal olmasını istemiş, ama hiçbir şey umduğu gibi gitmeyince sinirleri biraz bozulmuş olan kadındır. kendine aşırı bir güveni vardır. rahat ve hafiften umursamaz bir kadındır. siyah ve beyaz renklerini çok sever. okan bayülgenin, hamileliği boyunca yoga yaparken çektiği fotoğraflarından oluşan kitabı kısa zaman önce piyasaya sürmüşlerdir: (bkz: http://www.idefix.com/kit...?sid=V28L6EZ49H3HKD2RXMT7)

okan bayülgen

Popüler kültürün hem efendisi hem de kölesi olan adam.

Bu durumdan içten içe kendisi de rahatsızdır. Bir gün hayatını bütünüyle değiştirme hayali peşini bu yüzden bir türlü bırakmaz. Detaycı, detaycı olduğu için de fazlasıyla gergin bir kişiliği vardır. Uykuya dalmakta da, uyandıktan sonra yataktan kalkmakta da zorlanır. Akşama doğru kalktıktan sonra birkaç saat boyunca yüzü asık olur ve hiç konuşmaz. Sigara tiryakiliği de diğer tiryakilikleri gibi çok aşırıdır. Sevdiklerine karşı onu sadece ekrandan tanıyanların tahmin edemeyeceği bir şefkati ve yumuşaklığı vardır. Aslında bakarsanız çok konuda çelişkilerle doludur.