entry'ler (176)

burcu bulut

şu çok konuşulan, çekilemeyen noam chomsky röportajına babalar gibi imzasını çakmış gazetecidir. öyle ki bilmem kaç bin liralık çantasıyla ayakkabısıyla gezerken antiemperyalist, halkçı, emekçi tweetler atan ece temelkuranı bile kudurtmuştur kendisi. tebrik ederiz, güzel iş.

işin iç yüzünü bilen birisi olarak çok tartışılan, yalan olduğu iddia edilen röportajla ilgili de biraz konuşmak isterim:

burcu bulut yeni şafakta çok iyi işler yaptıktan sonra yaklaşık 3 ay kadar önce işine son verilmiş bir gazetecidir. aynı zamanda daha önce de başarılı ingilizce röportajlar yapmış bir kişidir. bu kısa ayrılık süresinde eksikliği hissedilmiş ve yaklaşık 15 gün kadar önce geriye çağrılmıştır. bu durum, hem gazetenin hem de burcu bulutun menfaatlerini okşamıştır. durum böyleyken, bir süre işsiz kaldıktan sonra yeniden iş bulan burcu bulut, işine yalan katacak kadar aptal değildir, böyle bir işe niyetlense bile bunu chomsky röportajında değil de kahtalı mıçı röportajında yapmayı düşünebilecek kadar da zekidir.

başka bir açıdan bakalım: burcu bulut, gündemi gazetesinin bakış açısıyla yorumlamak, birilerine yaranmak amacıyla bu ilaveleri yaptı diyelim mesela. bunu ilkinden daha net bir şekilde reddedebilirim. Çünkü burcu bulut ve yeni şafak hayata kesinlikle aynı pencereden bakmamaktadırlar. Burcu bulut profesyonel bir şekilde işini yapmaktadır, yeni şafak da bunun bilincindedir. yani yine karşılıklı menfaatler söz konusu.

son olarak: kipling'in "adam olmak" şiiri vardır. bu şiirin de farklı farklı çevirileri vardır ve bunların birçoğunun aynı şiir olduğunu anlamak zordur. çeviri böyle bir iştir. tamam söyleşilerde şiir gibi anlam farklılıkları olur demiyorum ama, farklılıklar mutlaka olacaktır. kaldı ki burcu bulut da anlam bütünlüğü içinde kalarak söyleşiyi uzatmıştır. kesinlikle yalan katmamıştır işine. chomsky kendi sitesinde sadece ilk metni yayınlayarak, ulusalcı medyanın popülizmine alet olmuştur.

çok konuştum. metinlerin aslı ve tamamı yeni şafakın internet sitesinde yayınlandı, dileyenler bu açıklamaya bakabilir.

edit 1: ben bunları yazdıktan sonra hem burcu bulut, hem yeni şafak yapılan hatayı kabul etti. benim bu entry de taca çıkmış oldu, zaten ne üstüme lazımsa... demek ki yanlış düşünüyomuşum, yine de ibret-i alem için silmiyorum.

edit 2: burcu bulut bunu niye yaptı bilmiyorum ama kesinlikle başbakana yaranmak gibi bir niyeti olamaz, eğer bunu isteseydi daha önce defalarca yapabilirdi. kaldı ki başbakanın ne seçmenidir, ne sempatizanıdır.

ekrem açıkel

gazeteleri spor sayfasından değil, fenerbahçe sayfasından okumaya başlayan ve o an fenerbahçe'ye de küfür etmeye başlayan gazetecidir. emenike'nin fenerbahçe'ye gelmesiyle de küfürlerine level atlatmış, "görürüm ben sizi..." konseptli cümlelere geçiş yapmıştır.

üniversitedeki bölümlerin tek cümlelik özeti

halkla ilişkiler: milenyumun işletmesi

alex de souza

bu kez golleriyle değil de gidişiyle ağlatandır. bu konuyla ilgili düşüncelerimi belirtmek, içimi dökmek istedim. haliyle duygu yoğunluğu yüksek bir yazı oldu.

Fatih Altaylı "Kandırmayın Fenerbahçelileri" başlığıyla yazısını yazdığında tanımıyordum onu çok fazla ama bu yazıyı okuyunca 'tamam' dedim, 'bu sefer tamam'. Yıllar geçti, benim gibi düşünenler hiç yanılmadı. Zaten aksini düşünenler de pek çıkmadıya neyse. Bugüne bakıyorum da; "Kandırmayın Fenerbahçelileri"den nerelere geldik? Bütün stadyum Alex'i yuhlarken taraftarı karşısına alarak Alex'i ayakta alkışlayan ve bizleri utandıran Aziz Yıldırım, başkanlığının belki de en kolay ve kısa kontrat görüşmesini yaptı ve Alex kulüpten ayrıldı.

Kaptan bir tweet attı, sonrasında taraftara güvendi ve hatasından dönmedi ve iş bu noktaya vardı. Kendisinden beklenen ve sürekli gördüğümüz olgunluğun yarısını bile gösteremedi ve tabir-i caizse 'kendi kendini' kadro dışı bıraktı. Oysa sadece yetkisini kullanarak maçlarda tercihini Alex'ten yana kullanmayan -hatalıdır değildir, ayrı mesele- ve bu nedenle çok eleştirilen Aykut Kocaman heykel açılışına giderek çok büyük bir adım atmıştı. Biz 'olay kapandı' derken iş nerelere geldi? Neyse, amacım suçlu aramak değil. Suçlu aramak ve bulmak çok kolay. Hangisini tutsan diğerine sövmek de kolay.

Alex'in gidişi bizler için çok ani olsa da anlaşılan Alex cephesinde durum hiç de öyle değilmiş. Yeni kontrat isteyince ve bu olmayınca çocuklarının okul kayıtlarını yarı yıla kadar yaptırmış. Zaten gereğinden fazla futbolu bırakmak istediği takımı söylediğini de, teklifler aldığını ve görüştüğünü de kendisinden biliyoruz. Yani anlıyoruz ki bu ayrılık onun planları arasında, ihtimalleri dahilindeymiş aslında. Bana kalırsa büyük oranda gitmek istedi ve gitti. Kriz büyüdükçe başkanın söylemlerinden de bu ayrılığın yaklaştığı anlaşılıyordu da söylemesi zor geliyordu işte. Zaten Fenerbahçe değil midir hep fırtınalardan kurtulup meltemlerde savrulan?

Taraftar olarak "ne yardan geçeriz ne serden" dedik ama bazılarımız yardan bazılarımız serden çok kolay geçtik. Zaten en acı olanı da iki efsane arasında seçim yapmak zorunda kalmak, sanki başka bir ihtimal yokmuş gibi. Hangisine kızacak olsam diğeri daha suçlu, hangisini haklı bulacak olsam diğeri daha haklı. Bir yerde de cezaevinde kısıtlı şartlar altında hazırlanan yönetim listesinin sıkıntıları bunlar. Umarım ucu Aziz Yıldırım'a ve Aykut Kocaman'a gitmez; giderse de sanırım çoğumuzu üzmez bu kadar.

Türk futbolunun her takımının efsanelerle ayrılıkları hep problemli, hep üzücü olmuştur. Nouma, Hooijdonk, Hakan Şükür, Bülent Korkmaz, Tuncay... Ama Alex'in gidişi üzücü falan değildir; kahredicidir, sayfalarca yazı da yazsan kelime bulunamayan cümle kurulamayandır. Az Alkmaar maçında Alex'i yuhlayan bir pespaye olarak o an ne kadar utandıysam ve kahrolduysam, stadyumda bulunarak iki şampiyonluk kaybettiğimizde de en az o kadar kahroldum. Ama onlar bile bu kadar kahretmemişti. Şimdi sistem, taktik, puanlar kimlere lazımsa onların olsun. Kızgınlığımdan ve desteklemediğimden değil; sadece futbol denen bu oyunu artık bu kadar önemsemek içimden gelmez. En azından bir süre.

Aykut Kocaman sudan sebeplerle bu takımdan gönderildiğinde benim yaşım sekizdi ve çocuk aklımla babamın göz yaşlarına pek anlam verememiştim. Sonrasındaysa Fenerbahçe için her ağlayışımda babamı anlayabildiğimi düşünmüştüm. Hayır ama daha yeni anlıyorum babamı, göz yaşı bile farklı akıyor sanki.

1 yaşındaki yeğenime 'amca'dan önce 'Alex' dedirtmeye çalıştığım şu günlerde hep de hayal kuruyorum; "ilerde bir oğlum olsa da maçlara gitsek, ona Fenerbahçe'yi anlatsam diye". Oğlum olursa ve bana yıllar sonra sorarsa "Baba Alex Kim?" diye, ancak bugüne kadar olan kısmı anlatabilirim. Gerisi çıkmaz ağzımdan, boğazım düğümlenir. Çünkü hiçbir gün ve hiçbir günün 19:07'si bu kadar acıtmadı ve acıtamaz.

Kulübe de nacizane önerim; 'Alex'in Köşesi'nin adı resmiyette de 'Alex Tribünü' olsun. Gerçi olsa ne olmasa ne bu saatten sonra. Heykel meselesini de popülizmle daha fazla bu konuyla bağdaştırmamak lazım. Heykeli taraftar tamamen kendi girişimleriyle yaptırdı ve zaten yönetimin çok da dahil olmadığı ve onaylamadığı bir süreçti. Ayrıca 3 ayın değil, 8 yılın simgesiydi.

Neyse...

Hani televizyon programlarının bir klişesi vardır ya: "Arkadaşları alkışlarla yerlerine uğurluyoruz" şeklinde. işte şimdi tam zamanı, tam yeri: "Arkadaşı alkışlarla yerine uğurlayalım."

Ha bir de, ne diyordu ilhan Berk?

-Baktım gidiyor; bir daha sevdim.

varoş kızın aşkı vs zengin kızın aşkı

sadece varoşluk/zenginlik kıstasıyla değerlendirilemeyecek durumdur. ama yine de kendi yaşadıklarıma göre bişeyler yazmak isterim: varoş kızın aşkı da varoştur; aldığınız sıradan bir kolyeyi arkadaşlarına bilmem kaç bin tl diye anlatır, ayrıldıktan sonra da bunu sizi eksilemek için her yerde kullanır. zengin kız içinse kaç para olduğu önemli değildir, hatta beğenip beğenmediği de önemli değildir; hediye olması yeterlidir onun için. özetle kim neye ihtiyaç duyuyorsa onun açlığıyla sürekli doyum arayıp kendini kandırıyor.

(tabi bu durum benim ilişkilerimde böyle, herkes aynı değil. ayrıca başlıkta mantık hatası var çünkü varoşluk ve zenginlik birbirinin karşıtı değil ki kıyaslama yapalım.) mal mıyım acaba ben mantık hatası bulduğum başlığa yazıyorum, ama olsun ibret için silmiyorum bakıp bakıp kendimden utanırım arada bir ne güzel.

edit: evet, yeni ayrıldım amk.

aristocrazia

az önce dünya fenerbahçeliler gününü kutladığım eski yazar, eski çaylak, yeni yazar.

neden yüksek lisans yapmak istiyorsun

yazarların 'lan belki bi ihtiyacı olan vardır, adam gibi cevap veriyim' demeden saçmaladıkları ve komik cevaplar vermeye çalışırken bir tanesinin bile komik olamadığı soru.

üstüne bu cevapları görünce sözlükten soğutmuştur. bu ne seviye amk?

amk spor gazetesi

Fenerbahçelilerin okumaması gereken gazetelerden sadece birisidir. müdür gökmen özdemirin sadri şenerle olan tapesine bakalım şimdi:

http://twitter.com/fakesp...11379686759075841/photo/1

hala da okuyacak olan varsa okusun tabi amk. iğrenç ironi yapmadım, bildiğin amk yazdım yeni olanı değil.

bir şehrin gelişmemiş olduğunu anlama yolları

en gösterişli yerinde bulunan fıskiye şehrin aslında bi bok olmadığını böğüre böğüre anlatır. bu belediyeler fıskiyeyi 20.yy başından son 50 yıla kadar olan öneminde sanmaktadırlar ve ilk işleri o fıskiye olur.istisnalar var tabi.

günseli deniz

son günlerde 'yalnızım' şarkısıyla dikkatimi çeken sanatçı değil şarkıcıdır. müziği çok hoşuma gitti şarkının fakat sözler yeminle 10-11 yaşlarında benim yaztığım sözler gibi. bi cümle at ortaya gerisini çoğunlukla kafiyeli biraz da anlam ilişkisi olan kelimelerle beze; al sana mis gibi şarkı.
ayrıca okan bayülgenin bu kızı bir programına çağırıp bahsettiğim şarkının klibini ve klip yönetmenini yerin dibine sokmasını istiyorum. o nasıl bir kliptir arkadaş, hiç mi klip izlemediniz siz?

insanlar alemi

"millet bu kadar överken ben niye gülmüyorum, mal mıyım?" düşünceleriyle tekrarlarını bile izlediğim program. abartılı oyunculuklar, hissettirilen roller bıktırıyor açıkçası. bi kere alper kul şu bıyıklı kıllı adam olayını bıraksın artık sıktı, aylin kontentenin şiveli köylü kadını beceremeyişi ayrı bi olay ve rolden çıktığındaki konuşma tarzı kraliyet programlarında aralarda giren kızın direkt taklidi. erdem yenenler mi yenerler mi neyse artık, o gerçekten komik ama her skeçte aynı karakteri oynuyo her şeyiyle yani onun da patlaması yakındır. alper kul yaptığı parçalarla programın popülerliğini arttırmaya çalışıyor ama o bir devirdi o işin ekmeğini yiyen yedi geçti o iş. bak gani müjde de zorluyor ama olmuyor artık.

son olarak salon seyircilerine sesleniyorum: "mal mısınız siz, adamlar nefes alıyo gülüyosunuz?" sakın salonda farklı oluyo demeyin, çok gösteri izledik salonda bu kadar kapılmadık.

edit: sevgilisi olmaya çok yaklaştığım kızdan posta yedim,evet sinirim bozuktu yazarken.

aylin kontente

skeç içinde ses tonunu farkında olmadan değiştiren oyuncudur. ayrıca oyuncu esinlenebilir ancak taklit yapmaz fakat bu kız demet evgar ve kraliyet programlarındaki ince sesli dış ses kızdan öyle bir esinlenmiş ki taklite doğru uçuyo maşallah. son olarak 'iyi oyuncu, oynadığını hissettirmeyendir' sözünü okumuştum bi yerde. aylin kontente oynadığı bütün rolleri sonuna kadar hissettiriyor ki bu da oyunculuğun teori kısmına uysa da pratiğine ters.

oyuncu musun derseniz değilim derim. e o zaman seni aylin mi dürttü diyenler olacaktır. peşinen söyliyim; aylinin dürtme kısmına bir eleştirim ve ya itirazım olamaz.

edit: bazıları da kıza kadın komedi oyuncusu boşluğunu doldurma rolünü biçmiş, sözlerinizi geri alın komedinin kendisi gelir bizzat çarpar adamı.

bir kadını uzaktan izlemeye razı olmak

Fedakarlık falan değil mallıktır, en azından kendi adıma öyle. Siz 20 kız 17 yaşındadır, kız onca kur yapar yetmez açık açık konuşur ama kızı sadece yaşından dolayı küçümsersiniz. Sanki siz 20 yaşında bi boksunuzdur. Sonra birkaç yıl geçer bu kez aynı kıza aşık olursunuz, açık açık konuşamasanız da belli edecek kadar kur yaparsınız ama yok kızın fikri değişmiştir. Korkarsınız onla normal bir konuşma bile yapmaya, sıkılırsınız sosyal mecralarda sevgilisiyle olan fotoğraflarını görmekten ve onun olduğu yerleri sanal bile olsa terkedersiniz. Her şarkıda onu düşünür, her aşk romanında ve filminde en güzel karakteri o olarak düşünürsünüz. Hele ne zaman sevgili diye vakit geçirdiğin kişi yanında olsa aslında o da yanındadır. Burda siz diye bahsettiğim mal benim. Şimdi mi; ben 24,yanımdaki kız 19 yaşında. Yaş farkıysa sorun bile değil benim açımdan artık,keşke o zaman da öyle olsaydı; ileri ergen tripleri işte. Neyse ki birlikte olmaya dair umudum hala var ama biliyorum ki ben böyle oturdukça boş boş o umut da sönüp gidecek.

yaran babaanne sözleri

haberlerde kablo fabrikası yangınını izlerken:

- öffff, kokusu taa buraya geldi.

bunun üzerine biz ne mi yaptık? tabii ki sustuk.

romantik çıkma teklifi

Nasıl olduğunu bilmediğim ama şiddetle ihtiyaç duyduğum tekliftir.
Şöyle ki 19 yaşındaki kız arkadaşım hala liseli kafası yaşadığı için iki haftadır birlikte olmamıza rağmen romantik teklif beklediğini ve bunda ısrarlı olduğunu belirtti. Yumurta da kapıya dayandı çünkü teklif çok önemliymiş.
Nasıl yapıldıgını bilen ya da akıl vermek isteyen beri gelsin. Bu seferlik de forumda gibi takılalım diyenlerin entrylerine, demeyenlerin özel mesajlarına ihtiyacım var acil olarak.

hepsiburada com

toplam 8 parça ürün siparişimi 5 ayrı paketle gönderen sitedir.ilk kargoda 4 parçayı gönderdikten iki gün sonra aynı günde 3 paket daha göndermiş ve gözümü beşinci paket için yollarda bırakmıştır,zira en önemli parça oradadır ama sitemiz her zamanki gibi işleri alt üst etmeyi başarmıştır. bu arada aynı gün gelen üç paketin ilkinde sibop kapağı,ikincisi ve üçüncüsünde de birer adet kalem bulunmaktadır,kargocudan utanıyor insan adam boşu boşuna yoruluyor.

sigara kullanmayıp da kibriti olan erkek

yanlış yazılan bir başlığın unsurlarından biri olup milleti boş boş konuşturan erkektir.bir de sünnete uyan erkektir.

hepsiburada com

geciktirici sprey siparişimi geciktiren site.bu öyle bir geciktirme ki hiçbir krem,sprey başaramaz bunu. hayır hem geciktiriyor öküzler hem de faturayı kutunun tam üzerine öyle bir yapıştırmışlar ki "geciktirici sprey" yazısı gözünün içine giriyo insanın,sadece slogan eksik.
ve geldiği saatte ben evde olmayınca kutu 6 daireli apartmanımızda üç daire gezince rezilliği siz düşünün artık.

akgün akova

sen de denizsen marmara
otur hesapla bak, üç kere daha denizim senden
ama bana deniz diyen yok o başka dava
sarıyer'in oralarda mavi bir nokta yok mesela
tüh ki atlaslara falan da geçmez adım
sen de deniz misin be marmara
senin istanbulun okula gider mi
çocuk felci nedir bilir misin
adalarından herhangi birinin bile kara mıdır bahtı
sen de deniz misin be marmara
hiç kızıp köpürme ama
hiç deniz görmesek yutardık belki marmara
yani iki boğaza bakıyorsun diye
deniz diyorlarsa sana
canına okurum ben böyle işin
ben evde altı boğaza bakıyorum
hem de ay ortası biten bi maaşla...

şiiriyle bana yıllar sonra şiir okuma alışkanlığı kazandıran şair.
tabi insan bir taraftan duygulanıyor bu şiirle, birisi de çıkıp "ben de kumburgaza çok ayar oluyorum ben de ona mı birşeyler yazsam acaba?" diyor ama aldırmıyor insan şiir okuyunca.

rize üniversitesinin adının değiştirilmesi

kim olduğu önemli değil,severiz sevmeyiz ayrı mesele. kaldı ki ben son 5-6 aydır şiddetle muhalefetteyim. ama şu yönüyle hoşuma gitti bu olay. birisi öldükten sonra değil de ölmeden önce düşünülmesi gayet güzel bence. öldükten sonra istersen memleketin adını adamın adıyla değiştir ne fark eder? inşallah yetkililer de olaya benim baktığım açıdan bakıp bokunu çıkarmazlar. ceyhun yılmazın bir şiiri var bunla ilgili:

ben geldim işte
sizler gittikten sonra duyacaksınız adımı
yaşadığımdan daha fazla hem de
bıraktıklarımı tebrik için beni bulamadığınızda
bir fatihayla avutacaksınız beni, ya da kendinizi
öldükten sonra bir bulvar yerine
keşke yaşarken verseydiniz bir çıkmaz sokağa adımı.

cem karaca adıyla cem karaca'ya yazılmış.