bugün

entry'ler (139)

güvensizlik

insanı, ölü bir akvaryum balığı gibi hayatın yüzeyinde bırakır.
Genel bir güvensizlik içinde olan insanların çıkış kapısı yalnızlıktır. -buna bir Çıkış kapısı demek doğru mu bilemiyorum.-
yalnızlık gereklidir elbet, lakin fazlası hastalık yapar. -çoğu şeyde olduğu gibi.-
insanlarla etkileşimde ilk temas zamanlarında ne güven ne de güvensizlik gereklidir. ikisi de absürd durabilir.
şöyle ki: insanların geneline fazlaca güvenirsen, aptal ve çabuk kandırılır hale gelirsin ve dosteyevski'nin 'budala'sından farklı biri olmazsın. kurnazların tanımıyla ''kolay kandırılır, aptalın teki'' olursun. pek de kızmamak gerekir onlara, hayat, kavga gerektiren bir oyun ve kavgayı hilesiz oynayanlar ateşle barut icad olmadan önceydi... lafın özü: her önüne gelene koşulsuz güvenmemek lazımgelir.
sürekli bir güvensizlik içinde olmak ise belki de diğerinden daha berbat bir durumdur.
beyin sürekli bir endişe ve rahatsızlık duyar, en sevdiğiniz insanla olan ilişkinizi dahi yüzeysel yaşar, sevginin, paylaşımın derinine nüfuz edemezsiniz. kim bilir? paranoya olmak için gün sayıyorsunuzdur belki de.
yazmaya başlarken kısa ve öz yazayım dedim demesine de, olmadı. cümle cümleyi doğurdu, uzadı.
buraya kadar okuduysanız, en azından aşırı güvensiz olmadığınızı söyleyebilirim.
aptalca bir öngörü diyebilirsiniz buna, fakat aşırı güvensiz insanın bir özelliği de fazlaca aceleci olması ve uzun yazıları okumamasıdır.

sonlandırmak gerekirse:
her şeyden önce güvenmeye güvenmek gerekir.

hip hop

zihniyetini kavrayamayan yetmelerle kahrolmuş müzik kültürü. daha doğrusu ''rap'' diye bir şeyin altında hip hop yaptığını sananlarca...
hip hop muhalif bir kültürdür. entellektüel adamların/kadınların harcıdır. çoğu kendini hip hop'cu sananlar da ''diss, flex, kadını zevk durağı olarak görmekten'' başka bir şey yok. bu sadece rap'tir. hip hop ayrı bir kültür.

leyla ile mecnun vs ben de özledim

türk televizyonunda önemli bir yere sahip kanımca. ya da 'olmalı' yayına girip çıkmış binlerce sıkıcı diziden farklı olarak hayal dünyasına hitap eden ve farklılığı seven bir kamera arkası var. bunu hissetmek seyrederken iştahı arttırıyor. ''işler güçler, leyla ile mecnun, ben de özledim'' miktar çok az. zirve leyla ile mecnunda'dır.

yazmak eksikliktir

enver aysever'in deneme kitabı -edebiyat ölmelidir'in- bir bölümünde ''insan neden yazar, neden yazar olmak ister?'' konusu üstüne yazısı vardır ve bunu söyler. 'yazmak eksikliktir.' ilk okuduğumda verdiğim tepki ''siktir lan'' oldu. fakat sonrasında ikna oldum denebilir. 'tarih boyunca yazar insanların yaşantılarına bakıldığında, yazmanın bir eksiklikten doğduğu, zamanla kişiye göre değişen:terapi, rahatlama, hobi, kendini ifade etme şekli vs vs. olarak oluşan bir olgu olduğu çıkar. hayatta her şeyi yolunda olan insanlar yazmaz. bir şeylerin yolunda olmaması gerekir, yazarlık eksiklikten doğan bir olgudur.' der. tartışılabilir.

gecenin şiiri

aydır, uyuyan doğadır, ormanlardır. kasmaya gerek yok.

oğuz atay

bazı insanların tam olarak idrak edemediği mizahını sevdiğim ve okurdan dikkat talep eden yazar.
nitekim bir gün birisinin net adresinin kişisel bilgisine şunu yazdığını gördüm: tutunamayanları okudum ve gülmeyi unuttum.
düşünebiliyor musunuz? bu bir beğeni cümlesi. çok acayip.
toplumun adı üstünde ''tutunamayan'' kesimini sivri dille anlatmış, döneminin aydın kesimlerince ödül alsa da tartışma konusu olmuş. sebebi çok basittir; tutunamayanları yazarken, aydın kesimini de keskin mizahla alaya alıyor. yepyeni bir dil oluşturuyor. o zamanın abileri, babaları da yahu bu mühendis bozması yazar da kim diyorlar. malumunuz; hayattayken 2. basımını bile bulmamış kitapları öldükten belli süre sonra kitlesini buluyor ve şuanda okunan, bazı mizahını,ironisini anlamayanlarca tamamen yanlış yorumlanıp edebiyat zehirlenmesine yol açan ''tutunamayanlar'' bu adamı hissetmek için ilk okunması gerekenlerdendir. bir okuyucu olarak yüksek seviye ister. aman dikkat.

yazarların 1 cümlede futbol mantalitesi

sabri sarıoğlu.

ingilizce düşünüp konuşamamak

o, türkçe düşünüp ingilizce konuşmaya çalışmak olabilir.

sinirden gülmek

bunun bir çeşidi; karnından ağzına doğru hücum eden kahkahayı, suratında olmadık zamanda patlatınca:''ay güldüğüme bakma, sinirden gülüyorum!'' diye zavallıca kıvırma çabasıdır. öbür çeşidi de nefretle aşk, mutlulukla hüzün gibi birbirleriyle içleşmiş duygudur. karşındakinin gereksiz ve yersiz laf sokmasına sinir olsan da, gülerek tepkilenirsin ve bunun muhteşem bir cevap olduğunu düşünürken, dikkat etmen gereken bir şey vardır: karşındaki bu cevabın güzelliğini anlayacak mı? cevap olumsuzsa, küfürler anlaşılır olmakla birlikte etkisini kısa sürede gösterecektir.

yazar nicklerinden meslek tahmini yapmak

yazar nicki'ni bilemem de bu başlığı açanın yalnızlık buhranı geçirdiğini tahmin etmek zor değil.

ateizm

zeki olmak için ateist olmak gerektiğini düşünenlerce işgal edilmiş, saygınlığını türkiyede kaybetmiştir.
nitekim bügün aile büyükleri buluşup sohbete karıştığında ''naber lan ateist?, oğlumuz ateist oldu hahaha'' esprileriyle eğlenirler. ateizm bizim yörelerde espri konusu arkadaşlar.

sait faik abasıyanık

bu adam resimle şiiri, şiirle öyküyü harmanlamış, kitaplarında pasajlar halinde sunmuştur. kalıpları zorlayan ve kendine has tavrıyla kalemini kullanmıştır. türk edebiyatında öykü dalının babasıdır.

seks yapmayı sevmeyen türk kadını

sex yapmayı sevmeyen kadın yoktur. yılışıklık ve basitlikten hoşlanmayanı vardır.

resneli niyazi

sunay akın'ın geyikli park isimli kitabında da anlattığı, 2.abdülhamit döneminde baskılara başkaldırıp 300 adamla dağa çıkan dağda ise bir geyikle karşılaşan ve bu geyikle aralarında bir bağ oluşup ''o nereye geyik oraya'' olunca bu geyiğin yaradanın bir lütfu sayıp sahiplenen, 2. meşrutiyeti körükleyen dolayısıyla öncüsü olarak kabul edilen isim. 1913 de yanına verilen bir koruma tarafından göğsüne atılan 3 kurşunla öldürülür. ve o çok sevdiği geyiğin heykeli taksim gezi parkının hemen karşısındadır. ''hürriyet kahramanı'' olarak anılan resneli niyazi'nin 100. ölüm yıldönümünde olan gezi parkı olaylarına, ''geyiğin yanından baktım ben'' der sunay akın...

son kuşlar

Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz.
günün birinde yol kenarlarında toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz. bizim için değil ama, çocuklar, sizin için kötü olacak. biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. sizin için kötü olacak. benden hikayesi.

buyrunuz, ilk hikayesinin sonu. bu adam yarım yy. önce bizlere böyle sesleniyor. sezinleyen, hayatı anlamlandırmak, içinde bulunduğu devrin sancılarını, olaylarını yaşayarak,yaşatarak yazan, ve bir ''derdi'' olan yazarlar da kalıcı oluyor. olmasın da ne olsun abi?

edebiyat ölmelidir

enver aysever'in deneme ile öyküleştirdiği kitap adı. nietzsche'nin ''tanrı öldü!'' lafındaki gibi, çarpıcı ve ironi barındıran bir isim koymayı tercih etmiştir,-nietzsche tanrı öldü derken ciddiydi orası ayrı- sebebini tahmin etmek pek de zor değil.
insanlar 'popüler edebiyat' denen bir safsata altında; bir iki güzel cümleler kurulan, özünde pek bir şey anlatmayan, kitabı entellektüel işi olarak görenler tarafından sömürülme altındadır. bunu fazlaca can yakan bir çiban olarak gören aydınlarımızdan bir tanesidir. dolayısıyla yahu şu adı koyayım da bare kafalarını boş kitaplardan çevirip bana baksınlar demiştir zannımca. haklıdır da, bir kaç bölümünü okudum ve roman yazmak isteyen insanların ve yazmayla şöyle böyle uğraşanların uğrayacağı alternetiflerden biri olabilir.

mevkii sahibi olunca göt kalkması

kafasında insanları sadece statü olarak değerlendiren, zavallı az gelişken.
şu patrondur, saygıda kusur yapılmamalıdır. patron olmak onu taşşaklı, temizlikçi adamı zavallı yapar.
var mı böyle bir şey? -tabii var!- diyenler, sizinde mevkii sahibi olunca götünüz kalkmaya müsait. bunun artısı eksisi yoktur. buna pek de şaşılacak bir şey kalmamıştır artık. her ülke bürokrasi üstüne kuruludur ve alt üst ilişkisi neredeyse hayatın heryerinde vardır. ya da ben ülke dışına çıkmadığım için durumu felaket görüyorum. belki uzak ve bilinmedik yerlerde daha gelişken insanlar vardır. ütopyalar güzeldir arkadaşlar.

bir erkeğe yetecek 3 şey

sex, sex yapmamak, kitap.

burnu havada olmak

genelde pek bir şeye sahip olmayan, zamanında hırslanmış ve ezilmiş dolayısıyla insani duygularını köreltmiş insan gurubu. kendinden aşağıda veya az bilgililerin yanında burunlarını felaket tatmin ederler. istedikleri sadece iyi olmaktır, kötüden... dolayısıyla kendinden aşağıda olan insanlarla yaşamaya mahkumdurlar.

sokurdanmak

yaşar kemal'in ince memed 4. serisinde okuduğumda duraksadığım, tdk,nnd gibi sözlüklerde de anlamını bulamadığım eskice bir orta anadolu kelimesi. homurdanmak, söylenmek anlamında imiş.