bugün

entry'ler (633)

ezgi mola yı güzel bulan erkek

yav sizin anlayışınızı s*kim...

geçmişten biriyle tanışma şansınız olsa kim olurdu

sokrates’le tanışıp beynimi yakardım.

cem korkmaz ın intihar etmesi

intiharı beni derinden yaralamış eskilerden bir dost. kesinlikle çok iyi niyetli, bir gram egosu olmayan, az bulunur nitelikte bir entellektüeldi. çok çok çok üzüldüm. daha 10 gün önce yazışmıştık. hayat işte bizi bambaşka yerlere savurdu. birbirimizin dertlerinden bihaber yaşıyorduk. keşkeler insanı daha da üzüyor.

öte yandan 10 küsür senedir bu mecradayım. hiçbir zaman ağzımı bozmadım lakin yok ‘öldü, boyu uzar’, ‘cehennemlik’ vs. yazan o. çocuklarına sesleniyorum. bre yavşaklar, s*ktirin gidin. sözlük yönetimini de bu izansız entryleri silmeye davet ediyorum.

ahraz

deniz gezgin’in 2012 yılında çıkan kitabı.

Günah keçisi nedir bilir misiniz? Bundan yıllar yıllar önce Anadolu’nun bir yöresinde kendi işledikleri günahlardan rahatsız olan insanlar, onları rahatsız eden bu günahlardan kurtulmanın bir yolunu bulmuşlar. Dağda, tepede gezen keçilerden en kara olanı bulunup, getirilir; insanlar kendilerine ağır gelen, taşıyamadıkları günahlarını bu keçiye yükleyip onlardan kurtulur sonra da ellerine sopa alıp günah keçisini döve döve sınırın öte yanına kadar kovalarlardı.

‘Ahraz’ bir yönüyle, sorumluluk almayan, yaşanan kötü olayların suçunu hep başkalarında arayan, hatta kendi suçlarını, günahlarını unutmak için herhangi bir olayda kendini olayın müsebbibi olan bir ‘günah keçisi’ bulmak zorunda hisseden insanların, insanlığın hikayesi. ‘Günah keçisini’ en çok döven, ağzı en salyalı olan aralarında en ‘günahkar’ olanı aslında. Tüm bu debdebe bittiğinde evine gidip yatağında ‘melekler’ gibi mışıl mışıl uyuyan da bu en ‘günahkar’ olan aynı zamanda.

Güzel kitap vesselam.

felsefenin bomboş bir uğraş olması

başlık sahibi arkadaşın işine yaramıyor olabilir zira beynini pek kullanmıyor. yani haklıdır, felsefe onun için bomboş! bir uğraştır.

linç

tek başlarına böyle bir şeye cesaret edemeyecek insanlar, birlikte yapıyor olmanın cesaret aşısıyla vurup kırarlar. ; ... yaptıklarının suç olduğunu, yüz kızartıcı olduğunu, günah olduğunu, zillet olduğunu idrak etmez, edemez, ar-haya eşiğini atlarlar. linç sözcüğünün bir de daimi refakatçisi 'güruh' varmış: değersiz kalabalık, ayak takımı, sürü. linçi yapan 'güruh' olduğu kadar, güruhu da yaratan linçtir.
(bkz: tanıl bora)

ölüm

üzerine çok düşünülen bence felsefi bir konu. şimdi bu konuyu iki farklı bakış açısıyla ele alalım. başlamadan önce her iki tür insan da genellikle ölümden korkar. bunun mantıksızlığını açıklamaya çalışacağım.

inanan biri açısından: bildiğim kadarıyla yeryüzündeki tüm inanç sistemleri ölümden sonrasının var olduğunu söylerler. yani dünya hayatında yaptıklarının meyvesini alacağın ya da cezasını çekeceğin bir yerin var olduğunu beyan ederler. şimdi bu bakış açısıyla baktığımızda, eğer dünya hayatı bir sınavsa, insanın bu sınav esnasında heyecanlanması normalidir. ama heyecanı sınavı yapıp yapamayacağı ile alakalıdır. bildiklerinin, yaptıklarının öğretmenin istediği cevaplarla uyuşması gerekir ki başarılı olsun. ölüm ise sınav kağıdını öğretmene verme işlemi gibidir. tam da cuk oturmuştur. artık geri dönüşü olmayan bir yola girilmiştir. ne kadar istersen iste kağıdı geri alamazsın. ama yine de kağıdı veriş anı abartılacak bir olay değildir. ama insanlar ekseriyetle abartırlar.

inanmayan biri açısından: yazıya başlarken çok haklı gerekçelerim vardı ama bir an sonsuza kadar yok olma düşüncesinin yeterince korkutucu olduğu kanaatine vardım. gerçekten inanmayan insan (yani üzerine yeterince düşünerek bu kararı almış olan kişi) cesur insandır. hem toplumun yaygın davranışlarının aksini yapacak cesareti gösterecek hem de sonsuza kadar yok olma fikriyle baş edebilecek.

yazıya başladığım fikirle bitirdiğim yer uzak kaçtı ama böyle gelişti ne yapalım.

kitap alıntıları

"idam mahkumunun biri ölümünden bir saat önce, yüksek bir dağın tepesinde, ancak iki ayağının sığabileceği kadar daracık bir yerde yaşaması gerekse; çevresindeyse uçurumlar, okyanuslar, sonsuz karanlıklar, fırtınalar ve sonsuz bir yalnızlık olsa, yine de o bir avuç yerde ömrü boyunca, binlerce yıl, sonsuza dek yaşamayı, o anda ölmeye yeğleyeceğini söylemiş. tek ki yaşasın! yalnızca yaşasın! aman tanrım, bu nasıl gerçek böyle! bu nasıl gerçek! insan ne alçak yaratıkmış!" raskolnikov bir dakika kadar durup düşündü, sonra "bunun için insana alçak diyen de alçaktır!" diye ekledi...
çılgın düşünceli adamım raskolnikov

sözlüğü üçüncü kez terketmek

sözlüğe ilk girdiğim zamanlarda (2007 olması lazım) sol tarafta akan başlıklardan ziyade tanım "entry"leri girmekle meşgul oldum. çünkü sözlüğün bir misyonu olduğunu düşünüyordum. böylece okumak istediğim kitabı, gitmek istediğim şehri, bilmek istediğim bir olayı farklı düşünceden, etnik kökenden ve siyasi fraksiyondan olan insanlardan okuyup kendim bir temele oturtabilecektim/oturtabilecektik tıpkı ekşi sözlükte olduğu gibi. yani bir şekilde sözlüğün içinin doldurulması gerekiyordu. he o zamanlar sözlükçülerin tabiriyle sol frame'de akan başlıklar da kaliteliydi yalan yok. sonuçta bazı kişisel sebeplerden sözlükten uzaklaşmak zorunda kaldım.
sonrasında 2013'te tekrar aklıma geldi sözlük. bir gireyim bakalım ne kadar dolmuş dedim. birkaç başlık açıp, birkaç entry girerek sürece dahil olmaya çalıştım. lakin bahsettiğim konularda yine çok az entry olduğunu görüp biraz daha katkı yapmaya çalıştım. sol frame'de akan başlıklardaki kalite düşüşünü de bariz bir şekilde gözlemledim.
en sonunda birkaç ay önce bir daha geldim. bazı kitaplara, yazarlara vs. entry girdim umutsuzca. ama pek bir değişiklik olmadığını da farkettim. sol frame zaten hepten rezalet durumda. sanırım bunu belirtmeme gerek yok.
peyami safa'nın yalnızız romanına sadece 4 sayfa entry girilmiş. ekşide bu rakam 12. bulgakov'un kült eseri usta ile margarita ile ilgili yalnızca 3 entry girilmiş inanabiliyor musunuz yalnızca 3. ekşide 12 sayfa entry var bu kitapla ilgili. daha çok örnek verilerek arttırılabilir bunlar.
sol frame zaten rezalet onu kale bile almıyorum. ancak aradığım o entellektüel kaynağı burada bulamadım a dostlar. belki birgün tekrar gelirim bakarsınız önemli başlıkların altı bir nebze dolmuş olur şaşırırım ne dersiniz?

tanım: sözlüğü üçüncü defa terkediyorum.

sözlük yazarlarının merak ettiği şeyler

uçağın havada uçabilmesini anlıyorum ama nasıl kalktıklarını hala anlayamıyorum.

not: defalarca anlattılar, teknik olarak çözdüm işi ama anlam veremiyotum ve merak ediyorum.

edit: artık anlıyorum.

olmasa iyi olurdu denilen şeyler

belki de her şeyin olması gerekiyor.

yazarların kendilerinde beğendiği özellikleri

para ile ilgili konuları sevmemem. anneme göre elim fazla bol, eşime göre cömert biriyim ama bana göre her şey olması gerektiği gibi. yeni tanıştığım birileri ile bile yemeğe falan gittiğimizde ulan bu ödeyecek mi, nasıl yapacağız şimdi, bu g*t elini cebine atar mı, atar gibi yaptı lan gibi triplere girmem çıkarır öderim. zaten o da benim gibi biriyse bir arkadaş kazanmış olurum tam tersi olduğunda ise paramla adam tanımış olurum. yok eğer arkadaşlarımla gitmişsem ve önceden ortak ödeyeceğimiz konuşulduysa 75 lira hesaba çıkarıp 37,5 vermem 40-50 elime ne geçtiyse koyarım oraya. 12,5 liranın filan hesabını yapan adamla da işim olmaz. zaten yakın çevrem de öyle. beğeniyorum bu özelliğimi.

komünist marksist sosyalist süreli yayınlar

halihazırda belli süre ile yayınlanan dergi vs. yayınlardır. aydınlatın.

31 çekilip yatılan gece vefat etmek

ölüm yazmaktan dahi korkarak ölümden korkma durumu.

yazarların sigaraya başladığı yaş

ortaokulda piç bir sınıfa düşmüştüm. sigara yok, okuldan kaçmak ne demek bilmiyorum, kopya falan zaten yok sınıfta notları en iyi olan benim. bu piçler beni sigaraya, okuldan kaçmaya ve kendilerine kopya vermeye alıştırdı. sonra bıraktım. üniversitede sadece sınav dönemlerinde masadan kalkmamak için içiyorudum. bir sınav dönemi sınavlar bittikten sonra da içmeye devam ettim. hala devam.

linkin park denince akla gelen ilk şarkı

a place for my head olması gerekir ama somewhere i belong da ağır basıyor.

işe alımlarda dikkat edilmesi gerekenler

kitap okuyup okumadığı titizlikle ölçülür. ama bunun için mülakatı yapanın da okuması gerkiyor ki, o da pek mevcut değil bu coğrafyada. bizden bi bok olmaz.

unutma ki dunya funny

insan desen değil, yazar desen değil, troll desen başaramamış, hiçbir şeyi becerememiş olmamış bir? şey.

sevmek mi aşık olmak mı

öncelikle ikisi arasındaki farkın belirlenmesi lazım. ama böyle kesin bir çizgiyle ayrılmaları gerek.

kitap okumayı seven insan

ikiye ayrılır. birincisi, kitap okumanın genel kültürünü arttıracağını ve kendisne çok fazla yarar getirceğini bilir. diğeri, bunları bilmekle beraber, kitap okurken ayrı dünyalara gider, dolaşır, gelir. aynı zamanda faydasını da görür.