bugün

sözlükteki kıskanç yazarlar

Dostça yalakalıklar ve düşmanca çocuklukların gülerek oyuncaklara bindiği bir oyun parkını izliyordum...

Eskiden mahalle parklarında, oyun parklarındaki kaydıraklar demirden olurdu, kayma yerleri birbirine eklenmiş plakalardan oluşur, zamanla da paslanırdı.

Salıncakların oturakları tahta, salınmasını sağlayan malzemesiyse birbirine geçmiş zincirlerden oluşurdu.

Zincirlerden biri kendini kancasından kurtarır, oturağı yamuk bırakırdı.

Şimdiki gibi plastik, tıngır mıngır şeyler yoktu. Ciddi bir işti oyun parkları.

Kışın soğuk zamanlarda kimse gelmezdi. Çamur olmasın diye tabanı çakıl döşenmiş parklar, baharı bekleyen kocaman, kahverengi ağaçlar arasından gözükürdü. Ağaçlar kahverengi, yer ve gökyüzü gri, oyun parkıysa bu renklere yakın renklerle dolu oyuncaklardan oluşurdu.

Şimdi hala yer gri, parkın tabanı gri, artık ağaçlar bile gri; Ama parklar rengarenk, mavi, kırmızı, sarı, yeşil oyuncaklarla parlıyor. Hepsi cırtlak renkler.

Kolayca kırılacağı belli boktan malzemeler, renkleri de öyle. Oyuncaklar eski oyuncaklardan değil.

Bunları düşünerek yolun kenarından, bir elinde küçük bir poşet, diğerinde annesinin eli, ayağında bir iki sene sonra da giyebilsin diye alınmış büyük bir bot, tek gözü gocuğunun ipi, diğer gözü kırmızı kaydırakta yürüyordu o zamanlar şu an sözlükte kıskanç yazar olmuş veled. kolları sümük pisliğine bulaşmış, şeker yemekten yüzü gözü yapış yapış olmuş ve leş gibi toza bulanmış pis bir şekilde. Arkadan bakıldığında bir gocuk ve iki küçük sallanan bot görünüyordu. Annesinin elinde yolu boylu boyunca geçtiler.Ben ise O sırada balkonda sigara içiyordum...