bugün
- 26 nisan 2024 adana demirspor galatasaray maçı33
- genç kızlıktan teyzeliğe geçiş13
- yakışıklı erkeği çirkin gösterecek şeyler19
- sözlük kızlarının don renkleri20
- azerileri çok seviyorum ne yapmalıyım11
- türkiyede çok abartılan arabalar15
- kanınıza rengini verir misiniz15
- anın görüntüsü17
- uzağı göremeyen insan8
- aristoteles'in orta yolu10
- arkadaşlar cumaya neden gelmediniz12
- sözlük erkeklerinin bugünkü kombinleri15
- bir sözlük kızı ile yakınlaşmak16
- manyak olmaya karar verdim silik olsun kampanyası14
- ak partiliyi çok fena döven chp belediye başkanı19
- akrep burcu9
- bik bik moderatör olsun15
- 22 şubat 2024 sparta prag galatasaray maçı14
- birini donuzlayarak ceza vermek9
- patiswiss15
- kalbin sadece bir kişiyi seveceği saçmalığı10
- arkadaşlar biri var18
- karınıza range rover alır mısınız25
- kent lokantası niye bedava değil demek22
- boşuna yaşıyorum hissi18
- avrupanın yarrağı yemesi yakındır19
- evlilik17
- akp seçmeni9
- ali erbaş12
- escort fiyatlarının güncellenmesi12
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi11
- modern kadinin ucuz ve kolay ulasilabilir olmasi17
- icardi1905 silik olsun kampanyası27
- nervio'ya aşık olmak10
- balayını italyada yapmak isteyen nişanlı14
- futbolcu ismiyle nick almak14
- chp'li o tekin'in öcalan'ın fotosu ile pozu37
- demet akalın'ın zeka seviyesi12
- gina carano9
- icardi19059
- türkiye işçi partisi9
- ellerim bos gonlum hos9
- bir kadında ilk baktığınız yer neresi9
- 31 mart 2024 cumhuriyet halk partisinin zaferi8
- aynı dizileri tekrar tekrar izlemek8
- karımın çok mutlu olacağı gerçeği13
- kadınların boşanmış erkeğe bakışı9
- merfulu8
- sözlük kızlarının ayakkabıları18
- eloande'ye koca buluyoruz kampanyası8
ilköğretim seviyesi'nden, liseye kadar değişmeksizin devam eden derslerdir. derslere gelen insanların genelinde zihniyet aynıdır. ancak; şanslı birkaç öğrenci bu işi çok daha farklı, kendine has yapabilen ve gerçek anlamda dinin eğitici tarafına, öğütleyici tarafına dikkat çekebilen adamlarla ders işleyebiliyor.
geçenlerde şu hayatta her türlü kefaretimi sunabileceğim ve yaklaşık 10 yıldır hayatımın bir parçası olmuş bir adamla oturuyorduk. ve onun, kendi kardeşimden ayırmayacağım kardeşi de bizimle... henüz 14 yaşındaki bu adamın bir özelliği de bir zamanlar bizim de okuduğumuz devlet okulunda ilköğretimini sürdürmekte olması. biraz da mazinin ağızda bıraktığı tadı özlemiş olacağım ki "abicim" dedim elemana, "hocalar aynı mı hala?"(yakında okuldan ayrılalı 10 sene olacak) ve aldığım cevaba şaşırmadım. "yunus hoca" dedi, "hüseyin hoca" dedi, "nejdet hoca" dedi, ve son olarak da küfreder gibi derin bir nefes alarak ekledi "bir de dinci ibo var" diye...
bunu duymak, içimdeki birşeyleri tetiklemişti. ki ufaklığın da düşüncesi benimle aynıydı... ibrahim hoca; hafif uzunca, kır saçlarını ortadan ikiye ayıran ve her dersinde yaklaşık 30-35 kişilik sınıf mevcuduna yeni bir sureyi ezberletip de okutarak ders işleyen bir adamdı. derslerini kırmayı tercih ederdim... hele o yaşlardaki bir çocuk için bahçede top oynamak, karşıdaki kız lisesi'ne bakarak kolasını yudumlamak çok daha eğlenceli geliyordu. ki buna da kimse şaşırmasın... hocamızın bir de hoşgörülü tarafı vardı. ilk girdiği derste demişti "benim dinim islâm olduğu için ben derslerimde müslümanlığı işleyeceğim. farklı inançları olan, dersimden muaf tutulacaktır, isteyenler şimdi çıkabilir." diye...
bu noktada arkadaşımla ayrı düştüğümüz bir nokta vardı ki o da arkadaşımın bu hareketi bir jest olarak görmesiydi bugün baktığında. oysa ben biliyordum ki ben bir hristiyan olsam ve o dersten, o gün çıksam... muhtemelen bugün böyle sıkı arkadaş olmayacak ve hatta senenin başında gelen bu gelişmeyle arkadaş dahi olamayacaktık muhtemel.
derken yedinci sınıf bitti ve "ortaokul" demeye önceden alışık olduğumuz ilköğretimin, ikinci ayağının son senesine gelmiştik. ve sınıfımızla beraber kimi öğretmenler de değişmişti. ibrahim de onlardan birisiydi... onun yerine bir zamanlar boks sporu ile ilgilenmiş olan mehmet hoca, din derslerine gelecekti... takım elbisesinin altına giydiği beyaz bir spor ayakkabı dışında o yaşlardaki öğrenciler için oldukça düzgün bir rol modeldi(itiraf; ayakkabılarıyla ve giyimiyle çok dalga geçtik.). ilk dersinde sınıftan bir gönüllü tayin etti ve her dersin başında "asr suresi" okuyacak ve türkçesini de aktaracaktı bu gönüllü arkadaş. bir sene boyunca bu serenomi devam ederken, bir tarafta da derslerde dinin ve inancın felsefi tarafları ile ilgili münazaralarımız ayyuka çıkıyordu. misal hocamın "kıyamet" üzerine yaptığı tespit hala zihnimdedir. "hepimiz kıyamet koptuğunda burada olmayabiliriz. ama gene de kendi kıyametimize hazır olmalıyız." derdi ve o güne kadar kıyameti hep "öcü" olarak gösteren meslektaşlarından biranda ayrılmıştı bu yaptıkları ile gözümde.
ve ibrahim hocanın ezberlettiği surelerin birçoğunu unuttu o gün, o sıralarda oturan neslim. en azından kendi payıma namaz sureleri hariç hemen hepsini unutmuş durumdayım(ki bu gerçekten de pek hoş birşey değil ama küfrederek sure ezberlemek çok daha beterdi, şüphem yok. hele ki öğrencilerinin bunu yapmasına sebep olan o öğretmen(ler)in durumu daha vahim geliyor bana işine karışmak gibi olmasın bilenin...) bugün hala aynı şeyi görüyorum "asra andolsun ki insan hüsrandadır. ancak iman edenler, salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler hariç."
gene de ufaklığı uyardım alıp da karşıma... pireye kızıp da yorgan yakılmamalı hiçbir evresinde insan hayatının.
geçenlerde şu hayatta her türlü kefaretimi sunabileceğim ve yaklaşık 10 yıldır hayatımın bir parçası olmuş bir adamla oturuyorduk. ve onun, kendi kardeşimden ayırmayacağım kardeşi de bizimle... henüz 14 yaşındaki bu adamın bir özelliği de bir zamanlar bizim de okuduğumuz devlet okulunda ilköğretimini sürdürmekte olması. biraz da mazinin ağızda bıraktığı tadı özlemiş olacağım ki "abicim" dedim elemana, "hocalar aynı mı hala?"(yakında okuldan ayrılalı 10 sene olacak) ve aldığım cevaba şaşırmadım. "yunus hoca" dedi, "hüseyin hoca" dedi, "nejdet hoca" dedi, ve son olarak da küfreder gibi derin bir nefes alarak ekledi "bir de dinci ibo var" diye...
bunu duymak, içimdeki birşeyleri tetiklemişti. ki ufaklığın da düşüncesi benimle aynıydı... ibrahim hoca; hafif uzunca, kır saçlarını ortadan ikiye ayıran ve her dersinde yaklaşık 30-35 kişilik sınıf mevcuduna yeni bir sureyi ezberletip de okutarak ders işleyen bir adamdı. derslerini kırmayı tercih ederdim... hele o yaşlardaki bir çocuk için bahçede top oynamak, karşıdaki kız lisesi'ne bakarak kolasını yudumlamak çok daha eğlenceli geliyordu. ki buna da kimse şaşırmasın... hocamızın bir de hoşgörülü tarafı vardı. ilk girdiği derste demişti "benim dinim islâm olduğu için ben derslerimde müslümanlığı işleyeceğim. farklı inançları olan, dersimden muaf tutulacaktır, isteyenler şimdi çıkabilir." diye...
bu noktada arkadaşımla ayrı düştüğümüz bir nokta vardı ki o da arkadaşımın bu hareketi bir jest olarak görmesiydi bugün baktığında. oysa ben biliyordum ki ben bir hristiyan olsam ve o dersten, o gün çıksam... muhtemelen bugün böyle sıkı arkadaş olmayacak ve hatta senenin başında gelen bu gelişmeyle arkadaş dahi olamayacaktık muhtemel.
derken yedinci sınıf bitti ve "ortaokul" demeye önceden alışık olduğumuz ilköğretimin, ikinci ayağının son senesine gelmiştik. ve sınıfımızla beraber kimi öğretmenler de değişmişti. ibrahim de onlardan birisiydi... onun yerine bir zamanlar boks sporu ile ilgilenmiş olan mehmet hoca, din derslerine gelecekti... takım elbisesinin altına giydiği beyaz bir spor ayakkabı dışında o yaşlardaki öğrenciler için oldukça düzgün bir rol modeldi(itiraf; ayakkabılarıyla ve giyimiyle çok dalga geçtik.). ilk dersinde sınıftan bir gönüllü tayin etti ve her dersin başında "asr suresi" okuyacak ve türkçesini de aktaracaktı bu gönüllü arkadaş. bir sene boyunca bu serenomi devam ederken, bir tarafta da derslerde dinin ve inancın felsefi tarafları ile ilgili münazaralarımız ayyuka çıkıyordu. misal hocamın "kıyamet" üzerine yaptığı tespit hala zihnimdedir. "hepimiz kıyamet koptuğunda burada olmayabiliriz. ama gene de kendi kıyametimize hazır olmalıyız." derdi ve o güne kadar kıyameti hep "öcü" olarak gösteren meslektaşlarından biranda ayrılmıştı bu yaptıkları ile gözümde.
ve ibrahim hocanın ezberlettiği surelerin birçoğunu unuttu o gün, o sıralarda oturan neslim. en azından kendi payıma namaz sureleri hariç hemen hepsini unutmuş durumdayım(ki bu gerçekten de pek hoş birşey değil ama küfrederek sure ezberlemek çok daha beterdi, şüphem yok. hele ki öğrencilerinin bunu yapmasına sebep olan o öğretmen(ler)in durumu daha vahim geliyor bana işine karışmak gibi olmasın bilenin...) bugün hala aynı şeyi görüyorum "asra andolsun ki insan hüsrandadır. ancak iman edenler, salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler hariç."
gene de ufaklığı uyardım alıp da karşıma... pireye kızıp da yorgan yakılmamalı hiçbir evresinde insan hayatının.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar