bugün

konuşamamak

mükemmelliyetçilikten kaynaklanan bir alışkanlıktır. uçsuz bucaksız, sınırsız, şekilsiz, mekansız, zamansız kafasının içini en doğru, en eksiksiz, en abartısız, en yalın, en az kelimeyle anlatabilmek uğruna sınırlı sayıdaki, kimi kısa kimi uzun seslerden oluşan kelimelerin sınırında dolanmaktır. aynı anda beliren bir sürü düşüncenin peşinde koşuştururken, bir ucundan yakaladığını tutup seslerin içine tıkmaktansa, düzgünce katlayıp koymaya çalışmaktır. seçtiği kelimelerin düşündüğünün hakkını vermesi için onları her an mahkemeye çıkarmaktır. konuşulacak insanın idrakından süzülen sözcüklerin ona ne bırakacağının kaygısını yaşamaktır. hem kendi içinde, hem karşısındakiyle satranç oynamaktır. kurulan ve kurulacak cümlelerin sırasını düzene koymaktır. karşıdan gelmesi muhtemel bilimum cevapları tahmin edip, konuşmayı gereksiz repliklerden arındırmaktır. çünkü bu mükemmelliyetçimizin her konuşması bir kitap gibi olmalıdır: artıklarından temizlenmiş, acemilik göstergesi devrik cümleleri olmayan, anlamı dağıtan süslü püslü kelimelerinden arınmış, bir cümlesi diğerini tekrarlamayan, her cümlesi tek başına anlamlı ve fonksiyonel.
işte konuşamamak, mükemmel olmak uğruna her an geç kalmaktır. halbuki (bkz: mükemmel)...