bugün

olmayacak bir hayalin peşinden koşmak

hayal kırıklıklarıyla doludur hayat. sayısız mağlubiyet, üzerine giyilmiş en kalınından yalnızlıklar, haksızlıklar ve nicesi. nefessiz kalmaya benzer her günün herbir anı. herkes aynı monoton sefil yaşamları içerisinde debelenirken yüzlerine en şık maskelerini takar da çıkarlar insan içine. yalanlar, damarlarında kandan daha fazla akar olmuştur. sorsan herkes kendince en iyisi, en doğrusu.

hayalleri içerisinde ömür tüketir insan. orada kendisine bir dünya kurmuştur, ona kimse zarar veremez orada. bilmez o dünyada hayal kırıklıklarını, artık olmadığı kadar güçlü, olmadığı kadar yetenekli, olmadığı kadar zekidir. dışarıdan bakan insan ise sadece gözlerini kapamış, kendisinden geçmiş sırıtan bir çocuk görüyordur o an oysa ki, fakat umrunda değildir çocuğun, o vakit doğal morfinini basıyordur en derinine, mahremine. aciz varlıkları yeryüzüne salan düzenin başı, onlara acıyı vermiş dermanını da siz bulun demiştir çünkü. son nefesini verene kadar avutmaya devam edecektir kendisini insanoğlu.

bazense ucundan beliriveren bir ışık, karanlıktan kör oldu olacak gözlerine vurur o çocuğun. adına ümit demişlerdir bu ışığa. nereden geldiği hiç belli olmaz. bir anda "ben buradayım, bu çayırda beraber el ele yürüyelim" der de "sen de kimsin" diyemezsin artık. çünkü o kadar susamışsındır ki şehvete, o kadar özlem dolusundur ki nefes almaya. aslında hayatını spectate modunda yaşıyor gibisindir. hani counter'da vururlar ya seni, hayalet gibi ordan oraya dolanırsın, çatışmaya hiçbir katkın olmaz. ordasındır ama varlığının önemi olmaz, işte aynı hesap. hayatı spectate modunda yaşadığını fark edersin. herkes mutludur sana göre, sen ise onları seyredersin, seyredersin.

ileriyi görmek o kadar da zor bir şey değildir. neyin olacağı neyin olmayacağı yeri gelir gayet açık olur. en masumundan hayaller biriktirirsin gözpınarlarına. bir gün birisi gelir, alır götürür birer birer hayallerini. mahremine elini değerler pek çok şey vaadederek, ya sonra? yazılmış sayfalarca anı, tepeleme yığılmış sigara izmaritleri, göte kaçmış yüzlerce kontör, bulunduğun odayı doldurabilecek kadar gözyaşı...

gene de gördüğü bu ışığa yönelecektir çocuk. bir eylem peşindedir. geriye dönüp baktığında hiçbir şey yapmadım demek istememektedir. ışığa yönelir, adımları yönelir, derken koşmaya başlar, artık o usain bolt'a tozunu yutturabilecek bir hıza kavuşmuştur, başkalarında gördüğü adının huzur olduğu şey belki bu sefer ona da gelecektir çünkü, hayalinde...sahi ya hayalleri de aslında birer hayalse?

herkes çeşitli dönemlerce yapmıştır bu eylemi, çok azı için bu ışık o tünelin ucudur. geri kalanlar içinse üzerine son sürat gelen bir tren ya da onu dümdüz yapacak başka bir şey. küçük şeylerle bile mutlu olabileceğinin farkındaydı o çocuk. melekleri kıskandıracak bir güzellik veyahut işve dolu bir ses, bir garip sıcaklık, önemsediğini gösteren bir birey, nereden geldiği belli olmayan ama geçici süre için olsa da sana en tatlı zmaanlarını yaşatan bir birey, eskeza hayaline malzeme yaparsın o kızı/erkeği ya sonrası? gittiğini görürsün ya da asla gelmemiştir de hikayenin başrolü küçük çocuk "geldi" sanmıştır.

düşünür de aslında hayat dediği zaten o kadar uzun bir şey değil ve herkes suyun üzerinde kalacak değil. kaderinde matemin siyahında yaşamak olanlar, insanların arasına çıkmaya yüzlerine atılmış lanet yüzünen utanan nosferatular gibi izlemeye devam edeceklerdir.

olmayacak bir hayalin peşinde koşmak...aptalca...ama hangimiz yapmıyor ki?