bugün

başkasının adına utanmak

anlamsız bir davranıştır. anlamsızlığının sebebi adı üstünde "başkasının adına utanmak"tan kaynaklıdır. neden bizler televizyonda, sınıfta, sokakta, kafede vb. sosyal ortamlarda başkalarının adına utanırız bir türlü anlam veremiyorum buna. sosyolojik veya psikolojik araştırları da yapmadım konu üstünde açık konuşmak gerekirse, üşendir ama var böyle birşey...

en çok sınıfta yaşamıştırım ben bu olayı, sınıfın herhangi bir öğrencisi kalkıp şarkı söylemeye veyahut aşk ile şiir okumaya başladığında ben resmen yerin dibine giriyordum. bu durum da bana kendi kendime, "acaba bende özgüven sorunu mu var?" gibi sorular sorduruyordu zira sınıfta şarkı söyleyen kişi özgüveni olan bir kişi ki 50 kişinin içinde gerek olmadığı halde şarkı söylüyor veya şiir okuyordu. tabi bu durumun sonra sonra yaşanmışlıkla harmanlanarak öyle olmadığını anladığım da aşikar...

hala anlam veremiyorum yahu, sınıfın tok sesli bir elemanı kalkıp romantik bir şekilde şiir okumaya başladığında biz arkalarda kıs kıs gülerdik. bu kıs kıs gülmek ise utancımızı saklamaktı zaten farkındaydım. arkadaşlarla birbirimize bakarak, "salağa bak" şeklinde mimiklerle kendi utancımızı gizlerdik. birgün dil kursunun 2. gününde bir eleman kalkıp şarkı söylemeye başladı motivasyonumuz artsın diye. sınıfta samimi olduğum kimse yok, tek başımayım herkes gibi. ulan o şarkıcı da tek başına ama. neyse, adam kalktı şarkı söylemeye başladı, baya da güzel sesi vardı hani ki zaten kötü olsa kalkıp şarkı söyleyecek hali yok. adam söyledikçe ben utanıyorum arkadaş anlamsız bir şekilde. eski olaylar geliyor aklıma, etrafıma bakıyorum, bir çift göz arıyorum gözlerime bakışıp, "salağa bak ya" hareketi yapmak ve utancımı bir nebze azaltmak için ama yok... herkes kendi halinde, kimisi kafasını öne eğmiş, kimisi tavana bakıyor, kimisi gülümseyerek etrafa bakıyor ama hissediyorum benim gibi o şarkı söyleyen adamın yerine utanan birileri daha var. onları arıyorum, bir bakışa muhtacım, bulamıyorum. ben de yumuluyorum sıraya, kıpkırmızı oluyorum, ateş basıyor bedenime, yanaklarım tutuşuyor, alnımdan aşağı terler akıyor ama geçmiyor utancım...

yan taraftaki bir kızla gözgöze geliyorum. işte o aradığım gözler, bana aşkı, cinselliği, dünyevi zevklerin doruğunu yaşatacak gözler. eheh, ne diyorum ben ya? tabiki o gözler değil, utancıma ortak olacak gözler. sağ yanağını sıraya koymuş benim olduğum tarafa doğru utangaç bir tebessümle bakıyor, bana bakmıyor ama. kolumun çenemde olmasından mütevellit biraz aşağıda oluşan "v" harfine benzer boşluktan ileriye bakıyor. kafamı eğiyorum ve gözgöze geliyorum kızla ve işte o hareket... "salağa bak" hareketi, hemen yapıyorum heyecanla kız da gülümsüyor aynı şekilde utandığını bana teyit edercesine kafasını sallıyor. beraber utanıyoruz. şarkı bitiyor bu arada akabinde derste bitiyor, gidiyorum kızın yanına, "sen de mi?" diyorum. "evet" diyor tebessümle. "bir çay ısmarlasam?" diyorum, saate bakıp, "uzun sürmemesi kaydıyla olur." diyor. gidiyoruz bir kafeye çay içmeye. içeride kalabalık bir masa var ve masada gürültülü ve komik bir şekilde konuşan, esprili olduğunu sanan bir adam. onun yerine de utanıyoruz beraber. bir an başını omzumdan kaldırıp dudaklarıma ufak bir öpücük konduruyor ve tekrar gözlerimden kaçırıyor gözlerimi başını omzuma koyarak. "utanmana gerek yok." diyorum...