bugün

beşar esed halkını bombalayan bir haindir

babası gibidir kendisi ne az ne fazla...

atatürkçü olduğunu iddia eden birçok kitleden esad'a duydukları sevgiye dair sözler duydum ve anlam veremedim. sonuçta atatürkçü olan bir insan ülkesinde terörü destekleyen, teröre yardım ve yataklık yapan eli kanlı diktatör bir aileye bu denli sevgi duymamalıydı. sonra bu sevgiyi duyanların belirli bir topluluğa mensup olduğunu fark edince bir şeyler çark etmeye başladı. neyse.

hani bir söz var ya... "anasına bak kızını al" hah işte bu da "babasına bak oğlunu gör" tarzı bir insan...

gelin hep birlikte esad'ın babası kimmiş bakalım da biraz daha ne kadar şerefli (!) biri olduğu öğrenelim.

dedesinin osmanlı'daki soyismi "vahş" idi ve koçgiri isyanı'na benzerlikler gösteren, sırf kendisinden olmayan insanların evlerine girerek eşlerine tecavüz ettiği, evlerini yağmaladığı bir çetesi vardı. mesleği buydu. hatta kurtuluş savaşı'nı fırsat olarak görmüş, zaten normalde yaptığı çeteciliği bir adım öne taşımış, yine koçgiri isyanı'nda yaşanan olaylara benzer savaşanların eşlerine, kadınlarına tecavüz edip evlerini yağmaladığı olmuştu. osmanlı'ya karşı propagandalar düzenledi. yaşadığı topraklardaki kendinden olmayan insanların sayısını katliamlarla azaltarak fransız mandasına "biz arap nusayrileri olarak kendi devletimizi istiyoruz" yazan bir mektup yolladı...

oğlu hafız esad ise babasından hiç farklı değildi, kendisinden olmayan karşı duyduğu kin ve nefret paha biçilemezdi. asker olduğu sırada kendisi gibi, kendisinden olmayan kitleye badeci, çomar, arap, arap sevici, koyun, yezid diyen kitleyi etrafında topladı, kendi milislerini oluşturdu. rusya'ya eğitim için gittiği sırada bunu farkeden rusya için biçilmiş kaftan haline geldi, çünkü akdeniz'e açılma politikası için en az iran kadar mezhep faşisti, kin ve nefret doluydu! tabii ki iran kadar ortadoğu'nun tamamını mikser gibi karıştıramayacak olsa da...

rusya bu farkettiği islam karşıtı adamı elinden kaçırmak istemedi ve kendisine yüklü miktarda paralar yolladı. kendisi ve milisleri bu paraları cukkaladı ve darbe girişimi başarılı oldu. halkın oylarıyla seçtiği adam yerine gelmişti ama bu kendisi için yeterli değildi. (ayrıca bu olay yakınlarda yaşanan muhammed mursi olayına çok benzemektedir. mısırda da halkın seçtiği adam yerine mezhep faşisti bir adam darbe ile gelmiş, rabia denilen işaret orada ortaya çıkmıştır, çünkü halk seçtiği liderin darbeyle düşürülmesine karşı eylem yaparken bir kız göğsünden vurularak öldürülmüştür) her neyse.

ülkesinin %80'i kendi mezhebinden olmadığı için halkın gözünü korkutmalıydı, zaten hasan sabbah'a bağlı olan dini klanı için "sünni öldürmek vacip ve sevaptır" ilkesini ilke edinmiş bir insandı. kendisinin ne kadar eli kanlı, gözü korkmaz, mezhep faşisti bir lider olduğunu göstermeliydi herkese. o yüzden çok akıllıca bir şey yaptı. liderlik koltuğuna oturur oturmaz yaptığı ilk anayasa değişikliği "islam'ın devletin resmi dini olarak tanımlanmaması üzerine oldu. bunun neye gebe olduğunu da çok iyi biliyordu.

buna karşı gösteriler yapan halkın ise kafasına bombalar yağdırdı ve ilk katliamının ismi tarihe "cisr eş sugur olarak" geçti. bunu fırsat bilen milisleri sünnilerin yoğunlukta olduğu bölgelerde evlerine girdiği insanların eşlerine tecavüz etti, çeşitli işkenceler yaptı. eylemde ölen kişi sayısı hakkında bilgi verilmedi. fakat yanan ev sayısı 30, yanmış evlerin önünde kafasına silah sıkılarak öldürülen insan sayısı 97'ydi.

bunu kabullenemeyen sivil halk bu yaşanan katliama karşı bir gösteri düzenledi ve katliam eli kanlı milisleri tarafından silahlarla bastırıldı. ikinci katliamı "sarmadah ve kinsaraf katliamı olarak" tarihin tozlu raflarında yerini alacaktı. yine kendi açıkladığı rakamlara göre 40 vatandaş katledilmişti...

bu düzenin bir diktatör düzeni olduğunu anlayan halk ona karşı güçlü bir muhalife sahip olacak siyasi parti kurmanın adımlarını attı. partinin bulunduğu yere girerek parti üyelerinin isminin olduğu kağıttaki herkesi evlerinden alarak palmira hapishanesi'ne tıktı. nasıl olduysa birkaç gün sonra hapishane yangınlar içindeydi ve 1000 kişi öldürülmüştü.

akrabalarını, yakınlarını kaybeden halk sokakta eylemler düzenlemeye başladı. ilk eyleme pazar günü yapıldığı için "pazar katliamı" ismi verildi. 42 kişi ölmüş, 150 kişi ağır şekilde yaralanmıştı...

bitti sanılmıştı. fakat o sırada eylemde bulunan ve sağ kurtulan insanları bir ortaokulu boşaltılarak içine tıktığı, tutsak ettiği yerde yakarak öldürmüştü. öldürülen kişi sayısı hiçbir zaman verilmedi. tarihe "rakka katliamı" olarak geçti.

liman şehirlerinde ekonomi oldukça iyiydi, liman şehirlerinde yaşayanlar işyerlerine sahip olduğu için çoğu varlıklı ailelerdi ama bir problem vardı. mezhepleri... kendileri sünni olduğu için liman şehirlerinden alarak hama bölgesine ihraç etti ve kendinden olan insanları paranın bu hızlı aktığı bölgeye yerleştirdi... (şebbihalar bu şekilde ortaya çıkmıştır)

liman şehirlerinden ihraç edilerek hama'da yaşamaya başlayan aileler gittikçe fakirleşti ve yaşadıklarını kabullenemeyerek hama isyanı'nı başlattılar. hafız esad'ın erkek kardeşi için gün doğmuştu adeta. bunu bahane bilerek top ve helikopterlerle eylem yapan halkın olduğu şehrin tamamını ateş altına aldılar... 40.000 kişi ölmüştü. tarihe "hama katliamı" olarak geçecek bu olay tarihte benzeri az görülen bir katliamdı.

daha fazla yazmak istemiyorum. ama...

zamanla yaşadığımız bölgedeki dini klanı onun dini klanından farklı olduğu için göze batmaya başlamışız ki ilk olarak asala'yı, sonrasında pkk'yı destekledi, suriye'de abdullah öcalan'ı sakladı, yardım ve yataklık etti, pkk'ya mezhep faşisti milis gücü toplayan bu denli eli kanlı diktatör bir aile bunları yaparken dünya kamuoyunda neden hiç ses getirmiyordu?

nedeni çok basit. çünkü ölenler sünni müslümandı ve sünni olmanıza bile gerek yok, müslüman olmanız bile yeterli aslında, "hocalı katliamı" denilen alçak olayı hepimiz biliyoruz. ama birilerine göre ölenlerin sünni olmalarının hiçbir önemi yok ki hala "neden suriye'ye girdik" gibi sorular sorabildiler.

şimdi soruyorum. eğer bu diktatör sünni kökenli olsaydı ve de alevi kökenli araplara bu denli bir katliamda bulunsaydı, ölenler arap alevisi olsaydı yine "suriyede ne işimiz var?" diye sorur muydu birileri?

gelen suriyelilere bu denli nefretle, insanların konsantrasyonunu bu yaşanan olaylardan uzaklaştırarak, milliyetçi duygularıyla oynananarak w.h.t. squires gibi yalanlarla sosyal medyada nefret aşılanır mıydı?

özellikle sivas, berkin elvan ağzından düşmeyen ama başbağlar, yasin börü ve eren bülbül'ü hiç anmayanlara soruyorum sadece bunu...

hadi kalın sağlıcakla.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar