bugün

baba

baba:
a. 1. Çocuğu olan erkek, peder. 2. Çocuğun dünyaya gelmesinde etken olan erkek.

bak baba, senin o kadar şey sığdırmaya çalıştığın 4 harfin tanımı ne kadar da kısa. sahi tüm o çabalarından biri dahi mi tutmadı hiçbirimizde? sana göre temelde hepimiz olamamışlardanız. dilekolay, sen de haklısın. 17 yaşında ülkeni, ağa babanı terk edip diyar diyar gezen, 6 dil bilen, oxfordda eğitim alan, balya balya dolarları sobaya atan, 17 yaşından beri ticaretle uğraşıp her ülkeye vizesi, her ülkenin ticaret mecrasında ismi olan, soyadı bile tek olan kaç kişi var bu dünyada? hiçbirimiz yetemedik sana. en çok yanında olan benken, en çok da ben yetemedim sana.

seninle elele gezdiğimiz günlere gidiyorum son zamanlarda en çok. her hastane raporlarını tek başıma omuzlamaya kalktığımda çocukken düştüğümde beni kaldırdığın anları getirdim gözümün önüne. talih bu ya, onca hastanenin lokasyonu hep çocukluğumda izi olan yerlerdi. ama en çok samatya'yı unutmam. ikinci bahar'ın merdivenlerine dayanıp da bütün çocukluğum gözümde canlanırken elimde o raporla şok olmuşluğumu hiç unutmam. ben çok küçüktüm, langa'da büyükannemin yanına her geldiğimizde ikinci bahar olurdu televizyonda. iki sokak aşağımızda da dizinin çekimleri vardı zaten. çocukluğumla bütünlenmiş o yıllarda. hastaneden sonra ayaklarımdaki tonlarca yükle kendimi o merdivenlerde bulmuştum. gitmeye hiç cesaret edemediğim o lokantanın önünde.

bazen kızıyorum sana. ben hem ideallerimin yakasından tutabilmek hem de yanında olabilmek istedim. sen ikisini aynı anda mümkün kılmadın asla. hayalimdeki kadın bana çok uzak değildi, o ideallerimi gerçekleştirebileceğim ne çok kapı açıldı önümde. çocukken hayranlıkla izlediğim orkestra şefinin komutasında eğitim vermekten tut, hep gönlümün attığı tiyatroya kadar. ben hepsini yaptım baba. hiç sevmediğin komünistlerden oldum eylem eylem gezdim, bildirilerden kuşlamalar yaptım. asla olmamı istemediğin müzisyen oldum, 1 milyon kişilik konserlerde sahnede yerimi aldım. ''ne işin var'' dediğin sahnelerde brecht eserlerini oynadım. yetmedi bunların eğitimlerini de üstlendim beş kuruş menfaat gütmeden ne öğrendiysem başkalarına öğrettim sınıf sınıf. kapıyı çarpıp çıktım ve bunları yaptım. sinirlenip kırdığın enstrumanlarıma rağmen, bir kez olsun kimsemin gelmediği sahnelerime senin de gelmemelerine rağmen, henüz korodayken almam gereken gömlek için senden ilk kez para istediğimde ''ben bu işten razı değilim'' deyip başını başka tarafa çevirmene rağmen senden asla buğz etmedim.

ben tüm bunları yaparken sen incindin. çünkü sen hep doktor olarak hayal ettin beni. ben de isterdim doktor olmayı biliyorsun. ki bu benim ellerimdeydi. az buz puanlarla dönmüyordum sınavlardan. ama öyle gelişti işte be baba. bazı şeylerin sevdası ağır bastı. öyle sandığın gibi bir insanın sevdası değildi bu. anlatsam anlar mısın ki? insan olmanın insan onuruyla yaşamanın sevdası ağır bastı. ne kadar da kızardın ben her gün evden çıkarken. her gün akşam sağ salim dönebilecek miyim diye düşünür dururdun annemle. hadi o konuda haklıydın da, ya gerisi baba?

o tuhaf hastalık ellerini yakana attığından beri bitti her şey. zaten yapım olumsuzluklar timsali. neden anlayamadım, kaydı yeryüzü ayaklarımdan. oysa salt gerçekliklerin her zaman bilincindeydim. bana ne oldu baba? seninle aynı anda bitiyoruz anladığım kadarıyla. umarım bitmeyiz baba. çünkü bana şimdi sorsalar ben yine saçlarımdan öperek varlığını bilerek uyanmaya feda ederim her şeyimi.

dayattığın fikirleri incinme diye uygulamaya başlamış olmam senin hatan değildi. eğer bir hata varsa bu benimdi. istesem başka türlü bir seçim yapabilirdim. normalde babalar kızlarına kıyamaz ama esas ben sana kıyamıyorum baba. kıyanlarından olmak istemiyorum. üvey ablamın yaptığı seçimi yapamadım ben. o şimdilerde senin gibi, bakıyorum bazen sen onu reddetmiş olsan da. gerçekten babamın kızı, bunu görebiliyorum. tıpkı senin gibi ticaret peşinde, çok para kazanıyor, sürekli ülkelerden ülkelere yolculuk halinde. nasıl da benziyor sana değil mi? üvey abim ise senden fevriliğini almış. yüzü bile çok benziyor sana biliyor musun? ikisi de çok acı çektirdi sana laflarıyla, tavırlarıyla.. bir de öz abim var. senin kopyan. gram anlaşamadığın son oğlun. o da buralarda değil artık. hepsi birer birer gittiler. ben hep başucumdayım baba. söylesene ben nereden çekmişim sana? evin dışında herkes bana ''babasının kızı'' diyor hep. artık ben de diyorum ''babamın kızıyım'' diye her hatamda her doğrumda. ben yanında değilken sana benziyorum en çok. diğerlerinin sana çeken tüm huyları fazlasıyla var bende. hatta bir fazlam bile var; annemi bırakıp gitmedin. fazladan o huyunu da almışım. ben de seni, sizi bırakıp gitmedim. senden bana geçen ve her an patlayabilen o tehlikeli genlerin namlusunu asla size doğrultamadım. ben onlar olmadım. olamadım değil, olmadım baba. ne senin trilyonlarca malın mülkün ilgilendirdi beni ne de her kapının anahtarı soyadın. ve itiraf etmeliyim ki çok kurtulmak istedim soyadımdan. ve çok feragat etmek istedim noter huzurunda olası bir mirastan. hiçbirini kabul etmedin. o çok sevdiğim romandaki gibi oldu her şey evlatlarında; ''hasan kaçan'lar' ve metin kaçamayan''

ne olacak şimdi dersin? elele tutuşup yeniden gidelim mi sahile? soslu fıstık alırız belki istasyonda kitapçılar köprüsünde yeriz çocukluğumdaki gibi. gökyüzünü öğrendiğimden beri daha çekilebilir geliyor hayat. insanlar bulutlarla ay ışığına olan sevgimi klişe zannediyor. kimse bilmiyor ki ben çocukluğum boyunca balkonda yatar seni beklerdim her geçen uçakta. bir tek annem bilir. battaniye alıp buz gibi havaya rağmen balkonda seni beklerken sabahlayan bir çocuktum ben. her uçakta sen varsın sanırdım. akşam yemeğimden gizlerdim bana yârenlik eden ay ile paylaşırdım. gerçekten ay'ın yemek yiyebileceğini düşünüp bir köşeye yemek bırakırdım ben ona. o yılların meşhur aydede bisküvisinden alır ondan verirdim ona. ışığında beni muhafaza ederdi her gece. gündüzleri de bulutlarla söyleşirdim, kahvaltılıklarımdan bulutlarıma ayırırdım. bazen yokluğunda paralar iyicene suyunu çektiğinde ay ile bulutları kuru ekmekle beslediğim olurdu. ama biliyor musun bir gün bile burun kıvırmadılar ne bana ne de ikramlarıma.

her baba kızına ayı ve bulutları öğretir, ama yanında öğretir. ben yokluğunda öğrendim hepsini. şimdi mi? şimdi ben hâlâ aynıyım. eskisi kadar teselli bulamasamda yine de geceleri ay, gündüzleri bulut yetiyor bana. şimdiki evimizden çok az gözükseler de hâlâ sadığım onlara. her gece ve gündüz onlarla gözgöze gelmeden durmam.

ne dersin şimdi gidelim mi yine çocukken gittiğimiz o kırlara? piknikte bile takım elbise giyen adamsın sen. hayatımda 1 kez takımsız gördüm ben seni. tarihi de çok yeni. en güzel gömleğini ütülerim sana söz. o güzel kol düğmelerini de takarız. kravat da beğenirim sana yine. iğnesini de iliştiririz üstüne. gittiğimiz yerde sana yine yalanlar söylerim. ben uzun zamandır sana çok yalan söyledim. nefret etmeme rağmen yalandan, yüzün gülsün diye çok sığındım. sırf önüne gerçek bir belge koyabilmek için sınava girdim ben. üniversiteye kayıt yaptırdım. mutlu ol diye istediğin bölümü seçtim. sonra da bir daha uğramadım oralara. umarım daha uzun yaşarsın ve 3 sene sonra sana diplomayla ilgili hesap vermek zorunda kalırım. diploma dedim de aklıma geldi; aşk olsun diploma satın almak nedir baba? gram istemedim o okulu da o koleji de. eğitim için göndermek istediğin ülkeleri de. benim ülkem sadece gökyüzü. bayraksızım ben senin aksine baba. neyse, canın sağolsun. nolur canın sağ olsun.

belki sana bahsedemem bende de aynı tuhaf hastalıktan şüphelendiklerini. ama seninki kendiminkinden ağır basıyor yüreğime, bilemezsin. affet beni çoğu şeyi gizliyorum artık senden. bu sadece onlardan biri.