bugün

31 mayıs 1969 zeki müren aspendos konseri

"yasayan yalniz karsimdaki duvardi..."
zeki müren

aspendos projesini getirdikleri gün, karmakansik duygularin içinde boguluyordum.. tertemiz bir golge ile dolu odada yalnizdlm. nevresim, yatagimin ucunda, baygin gibi hareketsiz, ayaklarimin dibinde duruyordu. fakat davranip onu üstüme çekmeye bile gücüm yoktu.. o an her seye bosveriyordum. bir olü idim sanki. olü vücudum, yanlarinda ayaklanm da olü idi. yasayan yalniz karsimdaki duvardi. yavas yavas dalgalanarak kimildayan duvar. bacagim bir yatagin üzerine dayali, misil misil uyuyor.

istanbul'da bogaziçi lisesi'nde okudugum yillar beynime çakildi, o bembeyaz odada.. lise son sinifta idim. subat'ta ve yaz tatillerinde bursa'ya gidebilmek için can attigim günler. anacigimin, babacigimin hasretiyle yanip tutustugum günler. istanbul bir baska. kabul. ama bursa da dogup büyüdügüm sehir. ilk goz agrim benim. kocaman çocuk oldugum halde evdekiler hala bana bebek muamelesi yaparlardi. annemin burnumu sikarak balikyagi içirdigini, arkasindan da bir portakal dilimini kahveye bulayip yutturdugunu hatirliyorum. ne güzeldi o günler yarabbim.

yoo, güzel olan biri daha vardi. o da benim ilk askimdi. komsumuzun kiziydi. tophane mahallesi'nde ortapazar caddesi'nde onlarin evi ile bizim evimiz karsilikliydi.

ona deli gibi asiktim. esmer, yanik tenliydi. yemyesil gozleri vardi. babasi emekli bir, subaydi. o yaz tatili için bursa'ya giderken karanmi vermistim. ona askimi ilan edecektim ve kulagina egilip, seni çok, ama çok seviyorum, diyecektim. o duygu firtinasi içinde istanbul'dan bursa'ya varisim, ya bir saniye sürdü, ya da iki saniye!. eve varir varmaz cumbali pencereye oturdum. onlarin pencerelerine baktim. yoktu.. anneme sordum, nerede diye.. meger üç gün once bir havaciyla nisanlanmis. o sabah dünya basima yikildi sanki. bütün umutlarim, bütün duygularim bir anda yok oldu. o esmer, yesil gozlü ilk askim, zannediyorum simdi kanada'da. çünkü, evliligini yürütemedigini, kizinin da yine avrupa'da evli oldugunu duydum. adi mi? yoo, asla açiklayamam o güzeller güzelinin adini.. sadece size sesinin güzel oldugunu, bir süre arajman sarkilari okudugunu soyleyebilirim. o kadar.

aspendos projesi yanimda, ben ise yillann otesindeki güzelliklerle bogusuyorum. ne tuhaf..

kararimi verdim. çikacagim aspendos'a. çünkü o konser, hayatimin en büyük konseri olacak, benim de zafer tacim.. aspendos antalya'ya 55 kilometre uzaklikta. organizasyonu üstlenen arkadaslar o gece siki siki tembihte bulunmuslardi.

"zeki bey, yola geç çikin. trafik rahatlasin. o kala-balik arasinda yollarda perisan olmayin." o yüzden derya motel'den geç çiktim. fakat o da ne?

antalya bombostu. sokaklarda, caddelerde kimsecikler yoktu. bir faytonun atindan çikan "lak ... lak ... lak" sesi disinda antalya'nin o ünlü bulvarinda baska ses yoktu. aspendos'a vardigimda gozlerime inanamadim. bütün antalya aspendos'a dolmustu sanki. '

klasiklerle, dede efendi ile girdim aspendos'a. hiç unutmam. zaten insan oyle geceleri unutamaz. "yine nese-i muhabbet beni canim etti seyda" ile basladim. nevres pasa'nin sehnaz divani ile devam ettim:

"vardim ki yurdumdan ayagi goçülmüs..."

güftesi bayburtlu zihni'ye ait olan bu eser o tür geceler için benim favori eserimdir zaten.. klasikler bitince ikinci bolümde sadece saadettin kaynak'tan ve selahattin pinar'dan eserler okudum. aspendos'ta, o büyük tarih hazinesinde "çit" çikmiyordu.

uçüncü bolümde o rengarenk kiyafetlerimle, cicilerimle çiktim. günün sevilen sarkilarini soyledikçe aspendos cosuyordu. o büyük kalabalik, o coskulu insanlar beni birakmak istemiyorlardi. aspendos'tan antalya'ya donerken, arabamda sevinç gozyaslari doküyordum. derya motel'e giderken, sabah günesi doguyordu. arkamda on farlann piriltisini, arabalarin kirmizi arka lambalarini ates bocegi gibi gorüyordum. koskoca yolda virajlar birbirine bagli kalmisti sanki. antalya'ya ayak bastigim günde arkadaslar sormuslardi, "heyecanli misiniz?" diye..o zaman onlara üç aydir uyuyamadigimi, bu konseri düsündügümü soylemistim.

gerçekten o büyük heyecanla yemekten, içmekten kesilmistim. motele dondügümde sabahin 5,5'u olmustu. trt muhabiri meral savci zorla bana bir tabak çorba içirirken, etrafimdakilere sorular yagdirdim:

o gerçekten ben miydim? tanri hangi kuluna boyle büyük bir geceyi nasip eder? etrafimdakiler koro halinde bana cevap verdiler: "o sendin pasam..ne olur iki lokma bir sey ye, artik

o olaydan birkaç yil sonra sanatçi büyüklerim veya benden küçük olanlar aspendos konserlerini denediler. simdilerde ise aspendos denemeleri çok basanli oluyor. isiklar, sehir cereyani, ses tesisati mükemmel. ustelik seyircilerin oturduklari tribünler de aydinlatiliyor. yani simdi isler oturdu aspendos'ta. ben ilklerin oncüsü olarak, antalya'daki o zafer tacindan çok bahtiyanm.

içkili gazinolarda çatal sesi duymadim dersem, sakin mübalaga ediyorum zanedilmesin. herkes içkisini içer, yemegini benden once çikan komedyenlere kadar yerdi. ben çiktigim zaman servis dururdu. ben servisi durdurun diyemezdim. en basta buna gazinonun, müessesenin sahibi razi olmazdi. fakat halkin bana karsi sevgisi, saygisi, o çatal, biçak kadeh seslerini susturdu gazinolarda.

ben de o saygili seyirciye yillarca en güzel sarkilarimi sundum. ta ki kalbim yorulup, kusadasi'nda kalp spazmi geçirdigim yila kadar.

kusadasi'nda kalamaki koyu, antalya ve bodrum cennetlerinden sonra benim yeni mekanim olmustu. yaz aylarinin bir bolümünü artik o kalamaki güzelliklerinde geçirmege baslamistim. kusadasi'nin bir güzelligi izmir'e yakin olusuydu.. denizden, günesten, sicaktan sıkıldığım an kendimi izmir'e atiyordum.