bugün

ırkçılık

K diyelim, K olsun. K, özünde ne güzel bir harf. iki ellerini sanki açmış, kavuşmak, sarılmak istiyor. K, Kemal'imin K'si... Ve daha nicesi... Ancak kötü bir K musallat olmuş başımıza Sağdıç. Türk'üm diyemeyen bir K... Diyenleri de vardır elbette, zaten onlar hıyanetin dışrasındalar. Benim dediğim kapkaranlık bir K... Beyaz Adam'ın elinde keser olmuş bir K... istersen Sağdıç, bu K, neden böyle bir K, onu diyeyim sana.

"De bakalım..."

Diyelim bakalım. Uzun öyküdür, "Halkların kardeşliği" öyküsü, hatta masal bile diyebiliriz buna. Beyaz Adam'ın K ve diğerlerine, Türk'ü yolmak ve bu coğrafyadan yollamak için çıkardığı bir rivayet. Öyle bir rivayet ki, bizi göğnümüzden vuran; çünkü Türk kardeştir, "kardaş" dendi mi, kardeş olmayı sever. Kimseler "kardaş" demese bile o, kendiliğinden karşısındakine "kardaş" der. Türk'e "ellerin taşı değmez"; ancak "dostun bir gülü yareler". Böyle bir gönüldür işte Türk. Bundandır ki, herkes Türk olamaz. Zaten olamadı da Sağdıç. Her gülümüze kan doğrandı, her doğan güne karşı.

Karac'oğlan ne dediydi Sağdıç: "Kim var imiş, biz burada yoğ iken"... Biz burada var iken, K burada yoğ idi Sağdıç. Ancak alfabe gibi şu bereket yurda, Anadolu'ya, buyur ettik; karşılığında "Uyur iken, uyardılar bizi". Başımızda bizden olduğunu unutan bir Osman, sırf "Padişahım çok yaşa!" dedikleri için K'ye, peşkeş çekti altımızdan halı gibi çekip şu mübarek toprağı. "Yine de olsun!" dedik, "Tanış olalım, paydaş olalım, kaynaş olalım!" dedik, ancak yine bir seher vakti "Çün" denildi: Kesildik... "Çün" denildi: Asıldık... Bilmem ne K'nin sehpalarında, "Türk'üm" dediğimiz için, hem de öz yurdumuzda!

Karac'oğlan ne dediydi Sağdıç: "Kim var imiş, biz burada yoğ iken"... Biz burada yoğ iken Sağdıç, saz yok, söz yok idi. Sazımızla, sözümüzle geldik. Biz bu K'ye sazımızı verdik, közümüzü aldık; sözümüzü verdik, ölümüzü aldık. Türkülerimizi K yaptılar, ses etmedik. Ancak gün geldi: "Burada K türküleri çalınmıyorsa, 'sizin' türküleriniz de çalınamaz!" dendi. Dendi Sağdıç, kulakların duydu, gözlerin gördü. Bir de nevruzumuz var idi. "Nevroz" oldu. Türkmen obalarında kelebek gibi açan renklerimiz var idi, renkleri oldu. Yine bir seher, Mehmet'in döşüne diktiler o renkleri, binlerce yıldır o renklerle sarmaş olmuş Mehmet'in döşüne. Mehmet ki, o K de, Beyaz Adam'a tutsak olmasın, bizim gibi özgür yaşasın diye şehit düşen Mehmet. Ancak yine o K ki, o gün de, bugün de yine Beyaz Adam'ın uşağı, yine Beyaz Adam'ın haram haremliği: Hem ruhunu, hem bedenini satan.

K aç iken, biz tok olamazdık. Ekmeği bir dünya gibi ikiye böldük. Yarısını yedi, hâlâ "Açım!" dedi K. K aç iken, biz tok olamazdık. Yarısını yine verdik ekmeğimizin. "Ekmeğin hepsine talibiz!" dedi K. Kalanı da verdik; çünkü Türk'e yakışmaz aç varken, tok yaşamak. Sonra susadılar, suyu Fırat'la verdik. Yetmedi, kanımız içtiler. Velhasıl Sağdıç, ekmek düşleyip, toprak yedik. Susadık, yağmur içtik. Gün oldu araba aldık, baktık otopark K. Gün oldu çay söyledik, baktık çayhane K. Gün oldu akşam gezisi dedik, baktık kapkaç K... Gün oldu "yar" dedik, baktık mayın K... "Artık bu yurtta size yol yok, yar yok, çay yok!" dedi K... "Olsun, vatan sağolsun!" dedik.

Biz ki, Türk'üz Sağdıç. Asya'nın ortasından Balkanlar'a dek, halay çekerek gelmişiz bu topraklara. Ve bu topraklardan geçerken, halayımıza biri katılmış, beraber çekmeye başlamışız halayı. Ancak çekerken bu halayı, gün olmuş, halayın başı itilmiş halaydan. K sahiplenmiş halayı. Bizden başka başkalarını da itmiş bu alaydan. Bir dönüp bakmışız ki, halay başı Beyaz Adam olmuş. Halay "nevroz" olmuş. Sinirden titremiş toprak. Davul vurmamış, zurna ötmemiş. Buna karşı çıkana "ırkçı" denmiş. Hatta daha kötüsü, ırkçının sözlük anlamı "Türk" olmuş. Sabah-akşam tartışılmış bu. Tartışılırken tüm bunlar demokrasi adına, bir Mehmet yine mayına basmış. Çok demokrat bir biçimde, eşit parçalara bölünmüş mübarek etleri. Yine de K, "özgürlük" demiş, Beyaz Adam'ın "Kopenhag Kriterleri"ne göre. * * *