bugün

13 eylul 2008 emek ve demokrasi mitingi

12 eylül bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmalı ve başta kenan evren olmak üzere bütün 12 eylülcüler yargılanmalıdır!..

12 eylül askeri darbesinin üzerinden 28 yıl geçti... bundan 28 yıl önce, tank sesleriyle ve marşlarla uyandırılmamızla başlayan süreç türkiye'yi siyasal, sosyal, ekonomik, hukuksal, kültürel ve bilimsel alanlarda büyük tahribata uğrattı. hukuk, adalet, bilim, emek ve çalışma hayatı yok edildi.. emekçilerin kazanılmış bütün hakları zorla ellerinden alındı...

12 eylül hala güncelliğini koruyor. 12 eylül hukuku hala geçerlidir. 12 eylül askeri yönetimi tarafından hazırlanan anayasa temel hükümleriyle hala yürürlüktedir. bu anayasa, geçici 15. maddesiyle, 12 eylül sürecinin yargılanmasını engellemektedir. 12 eylül yöneticileri tarafından çıkarılan yasalar ve kurumlar yürürlüktedir. bunun en açık örneği, bizzat darbeciler tarafından hazırlanan çalışma yasalarının 28 yıldır geçerliliğini korumasıdır.
12 eylül'ün siyasi ve sosyal sonuçları hala geçerlidir. 12 eylül, türkiye'nin siyasi demokratik gelişim dinamiğini engellemiştir...

bugün 12 eylül darbesinin ardında abd'nin olduğu tartışmasız bir gerçektir ve 12 eylül rejiminin hemen tüm yaptıkları bu gerçeği doğrulamaktadır...

12 eylül darbesi, emperyalizmin ortadoğu'daki çıkarları doğrultusunda gündeme getirildi

bugün 12 eylül darbesinin ardında abd'nin olduğu hemen herkes tarafından kabul gören tartışmasız bir gerçektir ve 12 eylül rejiminin hemen tüm yaptıkları bu gerçeği doğrulamaktadır.

12 eylül neler yaptı?

hangi koşullar böyle bir askeri darbeye yol açmıştır?..

uluslararası arenada ve özellikle de ortadoğu'daki gelişmeler, abd'nin bütünüyle kendi egemenliği altında, bağımlı ve "istikrarlı" bir türkiye özlemine dört elle sarılmasının koşullarını oluşturuyordu. bölgedeki abd ileri karakolu, şahlık rejimi devrilmiş ve abd stratejileri açısından büyük boşluk doğmuştu. abd en önemli müttefiki olan şah iran'ında, anti amerikan bir islami halk hareketinin kazandığı bu başarıdan büyük rahatsızlık duyuyordu. amerika'nın ortadoğu'daki israil merkezli politikalarının verdiği gedik, sadece iran'ın yitirilmesiyle de kalmadı. israil ve mısır'ın camp david zirvesinde bir araya gelerek barış antlaşması imzalamalarının hemen sonrasında, mısır'ın arap dünyasından soyutlanması ve iran devrim'inin yarattığı "islami uyanış" iklimi içinde islam radikalizminin güç kazanmaya başlaması da abd'yi oldukça kaygılandırıyordu...

abd emperyalizmi bölgede kendi egemenliğinin sonu olabilecek böyle bir gelişmeyi önlemek için yeni stratejilere başvurdu. mısır'ı destekleyecek bir "ılımlı islami ülkeler kuşağı" yaratma doğrultusundaki pentagon stratejileri yeniden önem kazandı. abd'nin çıkarları açısından türkiye de böyle bir kuşağın içinde yer almalıydı...

ortadoğu'daki gelişmeleri yakından ilgilendiren bir diğer olay, afganistan'da sovyet yanlısı bir darbenin gündeme gelmesiydi. bu askeri darbeyi iç karışıklıklar, tasfiyeler ve nihayet sovyetler birliği'nin afganistan'ı işgal etmesi izledi.

afganistan'ın işgaliyle birlikte ortadoğu açısından stratejik bir "atlama tahtası" elde eden sovyetler birliği, buna paralel olarak radikal arap rejimleriyle de sıcak ilişkiler geliştirdi.

bütün bu gelişmeler, dünya çapında olduğu gibi, ortadoğu'da da abd emperyalizminin güç yitirdiğini gösteriyordu.

artık pentagon için yapılacak olan belliydi: "türkiye ayağını sağlam basmak"

sadece ortadoğu'daki kriz açısından değil, abd-türkiye ilişkilerin bütünü açısından da türkiye'de tam anlamıyla amerikan güdümünde bir rejim arayışı kendini dayatıyordu. nato'nun güney doğu kanadı'nda kıbrıs ve ege'deki sorunlar nedeniyle ortaya çıkan yunanistan-türkiye ilişkilerindeki gerginlik ve krizin çözümü, u-2 casus uçaklarının türkiye'de üslendirilmesi için yoğunlaşan talepler, türkiye'nin ortadoğu'daki bir kriz anında bölgedeki abd çıkarlarını korumak için düşünülen çevik kuvvet konusunda yükümlülükler alması vb... sorunları mevcut düzen sınırları içinde istenildiği gibi çözebilmek olanaklı görünmüyordu...

bütün bu sorunları, emperyalizmin istediği biçimde çözüme bağlayacak düzeyde bir amerikancılık, ancak ülkemizdeki halk muhalefetinin bastırıldığı, ilerici - yurtsever insanların ezildiği susturulduğu koşullarda yürütülebilirdi ve bu koşulları yaratabilmenin tek yolu vardı: açık faşist bir rejim kurma...

abd yönetimi böyle bir rejimin kurulması doğrultusunda yoğun çabalara girişti. o günlerde abd dış politikasının mimarlarından brezezinski, tüsıad heyetleriyle ve kenan evren'le yaptığı görüşmelerde "istikrarlı bir türkiye istiyorum; gelişmeler bu yönde gitmiyor" diyerek "istikrarlı bir türkiye" konusundaki düşüncelerini dile getirdi...

bu ne anlama geliyordu?

abd yönetiminin sürekli dile getirdiği "istikrar"dan anladığı neydi? ve nasıl sağlanacaktı.

bunun abd politikaları açısından tek bir anlamı vardır; amerikan güdümündeki bir askeri darbe. birçok emperyalizme bağımlı azgelişmiş ülkede amerika'nın cıa eliyle benzer stratejileri hayata geçirdiği, bir avuç sermayedar dışında bütün bir halkın ezildiği, solun ve halktan yana örgütlerin bastırıldığı güdümlü gerici/otoriter/baskıcı rejimler kurdurduğu bilinen bir gerçektir.

nitekim, bizzat brezezinski, daha sonra yayınlanan anılarında türkiye'yi de örnek göstererek, istikrardan ne anladığını şöyle anlatacaktı:

"en iyi çözümün zamanla sivilleştirilecek bir askeri yönetim olduğunu savundum. ordu, disiplinli, iyi örgütlenmiş ve güçlüydü. pakistan, türkiye, brezilya, mısır ve başka yerlerde ordu hem iktidara geçme, hem de yönetme bakımından başarılı olabilmişti."

"zamanla sivilleştirilecek bir askeri yönetim" derken 12 eylül darbesinin kastedildiği, üzerinde söz edilmeyecek denli açıktır.

brezezinski'nin kenan evren ve tusiad heyeti ile yürüttüğü temasların ve önerilerin türkiye'de bir ordu darbesi için hazırlıkların hızlandığı günlere denk düşmesi, bu açıdan bir rastlantı olmasa gerektir. nitekim, daha sonraları, 12 eylül darbesinin "hazırlık planı" niteliğindeki "bayrak harekatının" o günlerde oluşturulduğuna ve olgunlaştırıldığına ilişkin belgeler, türk basınında yer aldı. bütün bunlar ülkemizde milliyetçiliği kimseye bırakmayan, kendileri dışında herkesi vatan haini olmakla suçlayan, 12 eylül generallerinin ve işadamlarının amerikan yönetimiyle olan ilişkililerini ortaya koyan gerçeklerdir.

bütün bu gelişmeler, 12 eylül askeri darbesinin bizzat abd tarafından örgütlendiğini ve onun çıkarlarına uygun bir siyasal rejim yaratmaya yönelik olarak gündeme getirildiğini göstermektedir.

12 eylül, ekonomik krizin yükünün emekçi halkın üzerine yıkılması için gündeme getirildi; mevcut sömürü düzeninin onarılmasını hedefledi!..

demirel azınlık hükümeti emperyalizmin dayatmalarına boyun eğerek, ımf direktifleri doğrultusunda 24 ocak kararları olarak bilinen "ekonomik önlemler paketini" gündeme getirdi. 24 ocak kararları ımf'nin de işaret ettiği şekilde ekonomik bunalımın bütün yükünü halkın omuzlarına yıkarak, sermaye kesimlerine geniş olanaklar sağlamayı öngörüyordu...

12 eylül askeri darbesinin hemen ardından grev yasaklamaları, sendika ve derneklerin kapatılmaları, toplu sözleşmelerin durdurulması gündeme getirildi. yıllardır türkiye burjuvazisinin her fırsatta bir yakınma konusu olarak gündeme getirdiği işçi hakları ve sendikal haklar bir çırpıda ortadan kaldırıldı.

başta disk, töb-der olmak üzere demokratik kitle örgütleri ve derneklerin mallarına el konularak kapatılırken, yüzlerce sendika önderi de tutuklandı, işkence tezgahlarına yatırıldı. işçi sendikaları ve halktan yana örgütler zor ve şiddetle dağıtılırken, işveren sendikalarına tam bir serbestlik tanındı. tisk, mess ve işveren örgütleri hükümet politikalarını birinci dereceden etkileyen örgütler haline geldiler. iş hayatına ilişkin yasaların düzenlenmesi bütünüyle istedikleri biçimde yapıldı...

12 eylül rejimi döneminde kurulan yhk eliyle toplusözleşmelerin işçiler aleyhine sonuçlanması ve böylece işçi ücretlerinin kısıtlanması için her tür tedbir alındı, grev yasaklamaları, işten çıkartmalar, işçi önderlerinin iş yerlerinden tasfiye edilmesi birbirini izledi. dönemin tisk başkanı, bu konudaki hoşnutluğunu şöyle dile getirdi: "onlarca yıl biz ağladık, onlar güldü; şimdi gülme sırası bizde". tisk başkanının bu sözleri 12 eylül'ün esas anlamının tekelleri güldürmek ve işçileri ağlatmak olduğunun itirafıydı...

12 eylül faşizmi koşullarında, bir askeri yönetimin baskı ve terör uygulamalarıyla desteklenen bu ekonomik önlemler paketinin sonuçları, 12 eylül'ün sınıf rengini bütünüyle ortaya koymaktadır. geriye dönüp bakıldığında, 24 ocak kararları'yla başlayan süreçte halktan tekellere büyük değerler aktarıldığı daha açık görülmektedir ve bu dönemde zenginler daha zenginleşmiş, fakirler daha fakirleşmiştir. yani 12 eylül'de halk kaybetmiş, tekeller kazanmıştır!

12 eylül rejimi özgür düşünceyi yok ederek, otoriteye bağımlı bir toplumsal yapı yerleştirdi...

üç insanın bile sokakta yanyana yürümesinin yasaklandığı bu dönemde binlerce insan işkenceden geçirildi, yüzlercesi sakat kaldı, sürek avlarında kurşuna dizildi, işkencede öldürüldü, 50 kişi idam edildi, binlerce insan yıllarca cezaevlerinde tutuldu, gazeteler dergiler toplatıldı, yasaklandı, binlerce kitap yakıldı. sendikalar, dernekler, partiler kapatıldı, mallarına el kondu.

ülkesinin mutluluğu ve esenliğinden başka birşey istemeyen sendikacılar, yazarlar, aydın ve sanatçılar cezaevlerine dolduruldu, haklarında idam cezaları istendi.

her mahalle karakolu bir işkencehaneye dönüştürüldü, yetmedi, stadyumlar ve okullar kitlesel toplama kampları haline getirildi ve çeşitli yaş gruplarından binlerce insana burada akıl almaz işkenceler yapıldı, 1961 anayasası ortadan kaldırıldı!