bugün

sevgililer günü

insanoğlunun yaradılışında öksüz bırakılan bir taraf var ise, bu, kesinlikle kişinin içinde vuku bulan hislerin ve duyguların tam manasıyla yansıtılamayacak ve idrak edilemeyecek olmasıdır. Çok yönlü bir beyin ve kemiksiz bir dil ile idare etmesi öngörülen insanoğlunun tembelliğini açığa vuran en bariz konulardan biri de, şimdilik hislerin ve duyguların yansıtılabilirliği üzerindeki başarısızlığıdır.

Aristoteles'e göre; "Kendini bilmek, tüm bilgeliğin başlangıcıdır." kişi yalnız kalmadığı vakit derinliklerinde barındırmakta olduğu şeyleri açığa çıkaracak "soruları keşfetmeyi" başaramaz. Kişi, henüz kendisinin kim olduğu hakkında bir tanım yapamazken, arzularının sebeplerini ve doğuş noktasını keşfetmek adına henüz bir adım atmamışken karşısındaki insan için uzun vadede mutlak "negatif kaynak" pozisyonunda bulunacaktır.

Dil, her ne kadar esnek ve kemiksiz olsa da beynin kıvrımlarından destek almadığı sürece yararsız bir et parçasıdır ve çoğu zaman zararlıdır da. Kanaatimce, kişi kendini tanımaya başlarken dil ve fikirleri/düşünceleri hatta kabaca beyni ile sağlam bir şekilde bağlantı kurmak zorundadır. Bunun amacı "sosyallik" adını verdiğimiz, günlük rutin ve suni konular üzerinde pratik refleksler ile efor sarf etmek değil, kendine cevaplamakta zorlanacağı ve bu zorluk sonucunda "farkına varılabilecek" olguları/şeyleri açığa çıkarmak maksadıyla sorular üretmektir. *
Kendi üzerinde uğraş sarf eden kişinin zihninde toparlamış oldukları ve belki de artık "kriterleştirdiği", "kendince" doğruluğundan emin olarak kalıplaştırdığı fikir ve düşünceleri sayesinde, yine kendi içerisindeki "
hisleri ve duyguları "daha belirgin ve anlaşılır" bir şekilde yansıtacaktır. J.j. Rousseau'ya göre; "dünyadan başka kitap, hayattan başka eğitim yoktur." kendi içimde haklılık payı verdiğim bu düşünceyi hepimizin ruhuna yapışmış ve ya yapışmak adına uğraşan taklit denilen kavramla eşleştirmek istiyorum. Bu taklit denilen olaydan tek kurtuluş, yine kişinin yaşantısı üzerindeki olay/olguları okuyabilmesi ve yorumlayabilmesidir, bunun sonucunda ise büyük ölçüde özgünlük doğar.

ikili ilişkilerde her daim gerek fikirsel/duygusal gerekse ruhsal "berraklığın" savunucusu olan ben, her ne kadar bundan sebeple problemler yaşıyor olsam da henüz bu düşünceden vazgeçmek namına geçerli bir sebeple tanışmış değilim. Yorgunluğun verdiği nahoşluk ile spontane olarak satırlara dökme gayretinde bulunduğum fikir ve düşüncelerimi günün özelliğine dayanarak, gerek genç gerek olgun sevgili ve çiftlerimize atfetmek niyetindeyim. Yukarıda bahsettiğim "berraklığı" keşfedin, en azından çaba sarf edin. Bu berraklığı önce kişiliğinize sonra "ortak ilişkinize" kazandırmanızı tavsiye ederim. sevgililer gününüz kutlu olsun.